Yaklaşık bir milyon kişinin katıldığı oylama sonucunda, ‘kalabalık yalnızlık’ 2024 yılının kelimesi ve kavramı olarak seçildi. Değerlendirme Kurulu, bu kavramın son yıllarda insanların kalabalıklar içinde giderek daha fazla yalnız hissettiğini gösteren araştırmalarla bağlantılı olduğunu belirtti.
SUÇLU SOSYAL MEDYADAKİ KALİTESİZ İÇERİK
Yılın kelimesini ya da kavramını seçen bir başka kurum ise Oxford. Yaklaşık 20 gün önce yapılan açıklamaya göre ‘beyin çürümesi’ (brain rot), Oxford tarafından 2024’ün kelimesi olarak seçildi.
Oxford dil uzmanlarının geçen yılı şekillendirmeye yardımcı olan ruh hallerini ve konuşmaları yansıtmak için oluşturdukları altı kelimelik kısa listesine 37 binden fazla kişi oy vererek seçti bu kavramı.
Yapılan açıklamada ‘beyin çürümesi’, “özellikle önemsiz veya zorlayıcı olmayan materyalin (özellikle çevrimiçi içerik) aşırı tüketiminin sonucu olarak görülen, bir kişinin zihinsel veya entelektüel durumunun varsayılan bozulması” olarak tanımlanmış.
İstanbul Tasarım Haftası’nın direktörüydü Arhan Kayar, Türkiye’nin yurtdışında tanıtımı için yapılan pek çok yaratıcı projenin altında onun imzası vardı.
En son cumartesi akşamı İstanbul Modern’in genç ve çocukların sanat eğitimine katkı sağlamak için düzenlediği Gala Modern’de birlikteydik. Organizasyonu yıllardır dDf olarak onlar yapıyordu.
Bizim siyah smokinlerimize karşı o babasının smokinini sokak sanatçısı bir dostuna yeniden yorumlatmıştı. Sırtında grafiti ile ‘Art dealer’ (sanat simsarı) yazıyordu. Klasik bir smokinde bile muziplik yapacak bir alan açmıştı kendisine.
Başarılı geçen bir gecenin sonunda rahatlamış bir şekilde sıra eğlenmeye gelmişti. Ev sahibimiz, İstanbul Modern’in kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı ile üçümüz o mutlu anın fotoğrafını çektirdik. Telefonumdaki o son karenin gerçekten son fotoğrafımız olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama Arhan ani bir vedayla gerçek anlamıyla ölümsüzleştirdi o anı.
Oya Eczacıbaşı - Arhan Kayar
Bugün sonsuzluğa uğurladığımız sevgili Arhan Kayar’ı 1989 tarihinde Cana Dölay ve Çağatay Karaçizmeli ile birlikte Haliç kıyısındaki Feshane’de yaptıkları ‘Seretonin’ sergisi sırasında tanıdım.
O güne kadar pek görülmemiş bir sergi anlayışıyla Feshane’nin restorasyonu öncesinde, tekstil makinelerinin arasında müdahalelere açık yerleştirmeler yapmışlar ve performanslar gerçekleştirilmişti.
2. İstanbul Bienali ile aynı zamanda gerçekleşen sergide, düzenleyicilerin yanı sıra
Müridoğlu’nun anıt niteliğindeki heykelinin 50 yıl sonra Cumhuriyet’in 100’üncü yılına armağan olarak halka açılması Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından QNB Finansbank desteğiyle yapılmıştı.
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi önünde sergilenen heykelin açılışı için bir de tören düzenlenmiş, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Handan İnci Elçi, QNB Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras, Bülent Eczacıbaşı, QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan ve mimar Emre Arolat da törene katılmışlardı.
100’ÜNCÜ YILA ARMAĞAN OLDU
Cumhuriyet’in 50. yılı dolayısıyla
Halen devam eden Olafur Eliasson, Chiharu Shiota ve İzzet Keribar sergileriyle başlayan kutlamalar cumartesi akşamı Gala Modern gecesiyle muhteşem bir final yaptı.
Gecenin açılış konuşmasını müzenin kurucusu, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı yaptı. Eczacıbaşı yola nasıl çıktıklarını ve geçen 20 yılda neler yaptıklarını dile getirdi:: “20 yıl önce, İstanbul’un kalbinde, modern ve çağdaş sanat dünyasına yeni bir soluk getirecek bir müze kurma hayaliyle yola çıktık. Bu süreçte, Türkiye’de yepyeni bir müzecilik anlayışının öncüsü olmaya çalıştık. Yüzlerce sergi, binin üzerinde eğitim programı hazırlayarak, milyonlarca ziyaretçiyi üç ayrı müze binasında ağırladık. 1 milyon çocuk ve genci ücretsiz sanat eğitimleriyle buluşturduk. Pek çok ilke imza atarak, sanat için sürdürülebilir bir model geliştirmeyi hedefledik. Kamu, özel sektör ve bireylerin sanatı desteklemeleri için köprüler kurmayı amaçladık. Bu köprülerden biri de Gala Modern oldu. Sevgili Kültür Elçilerimizle birlikte 2009 yılından bu yana büyük bir heyecanla gerçekleştirdiğimiz bu özel gece, tüm dünyadan sanatçılar ve davetlilerin katkılarıyla uluslararası bir kimlik kazandı.”
Maya Portakal Bitargil - Salih Bademci
Gala Modern’in en önemli amacı sergi ve eğitim programlarını desteklemek, çocuk ve gençlerin sanatla buluşmasına olanak yaratmak. Bu yıl Türkiye ve dünyadan 11 sanatçının bağışladığı eserler destek yarışındaydı. Ceyda Düvenci ve Salih Bademci’nin sunduğu gecede destek yarışını Maya Portakal Bitargil yönetti.
Destek yarışına Taner Ceylan’ın Cahide Sonku’yu konu alan tablosu ‘Cahide’ damgasını vurdu. Eser 9 milyon liraya satılarak şimdiye kadar yapılan Gala modern destek yarışlarının rekorunu kırdı. Tabloyu Sanmar Denizcilik’in sahibi Ali Gürün satın aldı.
Oya Eczacıbaşı
Yarışta Bettina Pousttchi’nin ‘Dikey Otoyollar’ eseri 2 milyon 800 bin, Burçak Bingöl’ün ‘Yerini Arayan Kabın Rüyası’ eseri 2 milyon 200 bin, İzzet Keribar’ın ‘Perast Karadağ’ fotoğrafı 2 milyon, İnci Furni’nin ‘Oyun’u 2 milyon, Rana Begüm’ün ‘Sevronlar no 1252’ eseri 1 milyon 200 bin, Ardan Özmenoğlu’nun ‘The Master’i 1 milyon 100 bin, Candeğer Furtun’un ‘Yumruk’ eseri 1 milyon, Chiharu Shiota’nın ‘Evrene Bağlı’ eseri 600 bin, Mona Hatoum’un ‘Sıcağı Çizmek’ eseri 400 bin liraya alıcı buldu. Gala Modern Destek Yarışı’nda müzenin sergi ve eğitim programlarına 23 milyon 300 bin TL katkı sağlandı.
Gece ünlü sanatçımız
Online olarak devam eden müzayededeki eserler Maçka’daki Antik Palace’da sergileniyor.
10 Aralık Salı akşamı 150 civarında koleksiyoner hem eserleri görmek hem de usta tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu’nun gösterisini izlemek için tarihi binadaydı.
Daha önce fiziki olarak müzayedelerin yapıldığı, eserlerin gösterildiği salonun sahnesinde bu kez Ali Poyrazoğlu vardı. Sanatın insan hayatındaki yeri, koleksiyon nedir, koleksiyoner nasıl olunur gibi konular üzerine hazırladığı gösterisi oldukça kapsamlı, doyurucu, öğretici ve eğlenceliydi.
İki saat süren, hatta dışarıdaki yoğun yağmur nedeniyle uzayan gösterinin ikinci bölümü soru cevaplı bir sohbet havasındaydı.
İki yıl önce deposunda çıkan yangında tiyatro dekorları ve arşivinin yanı sıra Türk tiyatro tarihinin en büyük kukla ve maske koleksiyonunu kaybeden Ali Poyrazoğlu iyi bir koleksiyoner aynı zamanda. Bazı sanat eserlerini de yangında kaybeden Poyrazoğlu koleksiyonunun temelini annesinden kalan eserler oluşturuyormuş. Annesi de sanatı yakından takip eden bir koleksiyonermiş.
ALDIĞI İLK ESER TURAN EROL’UN BODRUM’U
Sohbet sırasında kendisine sorulan sorulardan biri aldığı ilk eser oldu. Bodrum tutkunu
‘Müziğin Başkentlerinden’ ismini taşıyan konserde sanat yönetmeni ve sürekli şefi Carlo Tenan yönetimindeki BİFO, başarılı piyanist Marco Vergini’yi ağırladı.
Konserde Vergini, Ravel’in Sol Majör Piyano Konçertosunu seslendirdi. BİFO, bu özel gecenin programını, Respighi’nin Roma Çeşmeleri ve Schumann’ın 1. Senfonisi ile taçlandırdı.
Carlo Tenan
ÖNCE AMELİYAT SONRA ALBÜM
O gece BİFO’nun sanat yönetmeni ve daimi şefi Carlo Tenan’ın yılın ilk aylarında önemli bir omuz ameliyatı geçirdiğini öğrendim.
Şimdi verdiği her konser öncesinde mutlaka fizik tedavisi görüyormuş. Hatta kalacağı oteli tedavi göreceği yere yakın seçiyormuş.
Bir şefin kolunu kullanamaması kadar korkunç bir şey olamaz sanırım. Bu acıyla nasıl başa çıktığını merak ettim. Aldığım cevap müziğin gücünde saklıydı:
“Bir orkestra şefi olarak rolüm hem fiziksel hem de zihinsel çeviklik gerektiriyor ve omuz ağrısıyla baş etmek kesinlikle önemli zorluklar yarattı. Orkestranın sesi ve hassasiyeti büyük ölçüde hem zihnimden hem de bedenimden aktardığım enerjinin kalitesine bağlıdır. Birkaç yıl boyunca omzumda ciddi ağrılar yaşadım ve bir yıl önce ameliyat olmam gerektiğini öğrendim. Yazdan hemen önce ameliyat oldum ve eylül ayında, henüz iyileşmeme rağmen Borusan Filarmoni Orkestrası ile CD kaydı yapıyordum.
Nemin yıkmak için yola çıktığı duvar Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi’nin Yahya Kemal Müzesi’ne ait bölümü olunca büyük şairin hatırası da gamlanmış, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış.
Beyazıt’ta İstanbul Fetih Vakfı’na bağlı müzede Yahya Kemal Beyatlı’nın özel eşyasının bir kısmı ve bazı dokümanları sergileniyor. Pasaportları, kullandığı defterleri, notları, fotoğrafları, kıyafetleri, Park Otel’de uzun yıllar şiirlerini, yazılarını yazdığı masa ve sandalyesiyle hayatını sığdırdığı iki bavulu bunlardan bazıları.
Vitrinlerde sergilenen eşya ve belgeler korunsa da zeminden sızan nem ilk katın duvarlarına zarar vermiş.
Geçen hafta bir sosyal medya kullanıcısı Twitter hesabından müzeden fotoğraflar paylaştı. Sıvası dökülmüş duvarları, nemden etkilenmiş belgeleri gösteren fotoğraflar eşliğinde şunları yazdı: “Dün uzun bir aradan sonra Yahya Kemal Müzesi’ne gittim ve çok güzel hatırladığım müzenin haline inanamadım. Rutubet her yeri sarmış, içerisi küf kokuyor ve müellifin asla geri gelmeyecek hususi eşyaları toz, pislik, nem içinde kalmış. Ne diyeceğimi bilemedim.”
Yahya Kemal Beyatlı’nın doğumunun 140’ıncı yılının kutlandığı bir zamanda görüntüler üzüntü vericiydi.
Hem müzenin durumunu yerinde görmek hem de büyük ustanın huzurunda doğum gününü kutlamak için 2 Aralık’ta Beyazıt’ın yolunu tuttum.
Medrese’nin etkinlik yapılan kapalı bölümünde Yahya Kemal’in hayatının anlatıldığı belge ve görsellere yer verilen afişlerden oluşturulmuş serginin son hazırlıkları yapılıyordu. Daha önce Yunus Emre Enstitüsü tarafından da açılmış olan bu serginin orada sergilenmesi sürpriz oldu benim için. Bir diğer sürpriz ise Edebiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşım, Fetih Cemiyeti’nde görevli Aliye Aren’e rastlamam oldu. İlk ağızdan bilgileri aldım.
Sanatçının 1940’lardan itibaren 50’den fazla eserinin yer aldığı sergi, portre sanatıyla olan derin bağını ve türün geleneksel tanımlarını nasıl sorguladığını inceliyor.
Kendinden önceki sanatçıların yaptığı portre resimlerini yorumladığı çalışmalarından, kayıp sevgilileri anan büyük ölçekli resimlere kadar, özel ve kamusal koleksiyonlardaki eserler bir araya getirilmiş. Bacon’ın hayat hikayesini de özetleyen sergide Sanatçının otoportrelerinin eşlik ettiği modeller arasında Lucian Freud, Isabel Rawsthorne, Peter Lacy ve George Dyer yer alıyor.
20. yüzyılın en büyük ressamlarından biri olarak kabul edilen Francis Bacon, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından portreleriyle ünlendi. Birçok genç sanatçının portre ve figüratif resmi reddedip soyutlamayı tercih ettiği bir zamanda, Bacon insan figürünü tasvir etmeye kendini adamıştı. Portreciliğin asırlık geleneklerini cesur ve rahatsız edici şekillerde altüst etti, kendi deyimiyle ‘bir kişinin tüm nabzını dışarı vurabilen’ içgüdüsel bir etkiye sahip portreler yaptı.
Müzayedelerde eserleri rekor fiyatlara satılan ünlü sanatçının geçen ay gezdiğim ‘Human Peresence’ sergisinde iki Türk koleksiyonerin eserlerine de yer verilmişti.
Ömer Koç koleksiyonundan Peter Lacy ile kendisini yan yana resmettiği ilk otoportre triptiği ile Halit Cıngıllıoğlu koleksiyonundan ‘George Dyer Portresi İçin Üç Çalışma’ adlı triptik ve ünlü Papa serisinin ilki olan ‘Study for a Pope 1’ adlı tablosu.