İhsan Yılmaz

Orhan Pamuk: Yıkım kararını ben değil devlet verdi

26 Mart 2025
PAZARTESİ günü Nobelli yazar Orhan Pamuk’un Cihangir’de pek çok romanını yazdığı, son yıllarda depreme dayanıksız olduğu için boşaltılması kararıyla mühürlenen Taray Apartmanı’na hırsız girdiğini yazmıştım. Hırsızlık yine aynı binada yaşayan yazar ve araştırmacı İzzeddin Çalışlar ile karşı komşusunun dairelerinin kapıları kırılarak yapılmıştı.

Çalışlar, durumu sosyal medya hesabından “Bir komşunun mülk ihtirasından dolayı mühürlettiği evimize hırsız girdi” diye duyurarak sahaf ve antikacı dostlarını uyarmıştı. Dedesi E. Org. İzzettin Çalışlar Paşa’nın değerli eşyalarının ve kendisine ait bazı belgelerin çalındığını, bunları görenlerin haber vermelerini, yine kendisinin satın alacağını yazdı.

İzzeddin Çalışlar’ın mülk ihtirası yüzünden mühürletti dediği komşusu Orhan Pamuk’tu. Binayı kendisinin değil devletin mühürlediğini söyleyen Pamuk iddialara gönderdiği bir yazıyla cevap verdi. İşte Orhan Pamuk’un yazısı:

 BEN 22 BİN KİTABIMI KOLEKSİYONLARIMI BAŞKA YERE TAŞIDIM

 Değerli komşum Sayın İzzeddin Çalışlar’a,

Hürriyet’te pazartesi günü çıkan sözlerinizden ve İhsan Yılmaz’ın haberinden sonra bazı temel gerçekleri hatırlatmak istiyorum. Hep birlikte yakın zamana kadar oturduğumuz Taray Apartmanı hakkında yıkım kararını ben değil devlet verdi. Binanın insandan ve eşyadan boşaltma kararını da devlet verdi. Ben boşaltma kararına uymak için, yirmi iki bin kitabımı, koleksiyonlarımı, eşyalarımı başka yerlere taşırken haftalarca başka bir iş yapamadım... Siz ise eşyayı boşaltma kararına aldırmamış kıymetli-tarihi eşyalarınızı çürük, elektriksiz ve bekçisiz bir binada terk etmişsiniz.

Bildiğiniz gibi bir binanın ‘çürük’ yani kamuya tehlikeli olduğuna orada oturanların ya da sahiplerinin iyimser kanaatleriyle değil, bilimsel yöntemlerle karot alınarak ve laboratuvar testleri sonucunda karar veriliyor. Taray Apartmanı’nda devlet kontrolünde yapılan resmi örneklemeler sonucunda binanın ‘çürük’ olduğu resmen kesinleşeli yıllar oldu. Bu resmi karar olmasaydı da sütunları çatlayan, betonu toz gibi, tebeşir misali ufalanan, sağı solu eğilmiş, duvarları çatlaklar içinde, cephesinden sokağa parçalar dökülen ve üzerine özensizce iki kaçak kat eklenmiş olan altmış yıllık bu çürük apartmanda can güvenliğimizden dolayı ne ben ne eşim artık oturmak istemedik. Elbette sizin, ‘Ben depremden, ölümden korkmuyorum!’ deme hakkınız var ve bu söze verilecek cevap yok.

Yazının Devamını Oku

Orhan Pamuk’un mühürlettiği apartmana hırsız girdi

24 Mart 2025
Kurtuluş Savaşı komutanlarından, Atatürk’ün yakın silah arkadaşı İzettin Çalışlar’la aynı adı taşıyan torunu, yazar, çevirmen ve araştırmacı İzzeddin Çalışlar’ın bir mesajına rastladım sosyal medyada.

Ortalığa saçılmış kitapların ve muhtelif eşyanın göründüğü fotoğrafın altında şöyle yazmıştı: 

“Değerli sahaf, antikacı ve koleksiyoner dostlarım, bir komşunun mülk ihtirasından dolayı mühürlettiği evimize hırsız girdi. Dedem E. Org. İzzettin Paşa’nın özel eşyaları, babannemin gümüş sofra takımları ve Galatasaray Müzesi için topladığım bazı metal parçalarla hiçbir maddi değeri olmayan GS Üstün Hizmet ödülüm çalındı. Elinize geçenler arasında bunlar olabileceğinden şüphelendikleriniz olursa satın almak isterim.”

Kendisi de iyi bir koleksiyoner olan ve bu yönüyle de tanınan Çalışlar çalınan eşyanın bulunma ihtimalinden ümidini kesmiş olmalı ki en azından sahaf ve anktikacılara düşecek olanları satın alabilmek ümidiyle yapmıştı bu paylaşımı.

Zaten soygunu ihbar ettiğinde kendisine önce evde Lap Top, I Phone gibi ‘değerli’ eşyasının olup olmadığı sorulmuş. 

İzzeddin Çalışlar’ın  ‘mülk ihtirasından dolayı mühürlettiği’ dediği komşusu  Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’tan başkası değil.

Pamuk, Cihangir’in ünlü binalarından Taray Apartmanı’nın riskli olduğunun tespit edilmesi sonrasında komşusu olan diğer apartman sakinleriyle mahkemelik olmuştu.

Komşuları yapının güçlendirilmesi için dava açarak yıkılmaması için ihtiyati tedbir kararı aldırırken, 18 daireli apartmanda 6 dairesi bulunan ünlü yazar ise ihtiyati tedbirin kaldırılarak binanın kentsel dönüşüme sokularak yıkımına karar verilmesini istemişti.

Yazının Devamını Oku

Bayburtlu kadınların elişi güneşlerini tuvallerine taşıdı

19 Mart 2025
BAYBURT’TA doğduğu köyde kurduğu Baksı Müzesi ile aynı zamanda sanatsal manifestosunu da sunan Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın ‘Gölgenin Arkasındaki’ adını verdiği sergisi Piyalepaşa’daki Merkür Sanat Galerisi’nde açıldı.

Bayburt’u sanatının laboratuvarı olarak da gören Koçan bu kez resimlerine bölgedeki kadınların göz ardı edilmiş, âtıl bırakılmış, gölgede kalmış emeklerini de dahil ederek onların birer güneş olarak parlamalarını sağlıyor.

Baksı Müzesi’nde kadın ve çocuk odaklı bir program uyguladıklarının altını ısrarla çizen Hüsamettin Koçan, geleneksel zanaat üretimlerinin, yerel hafızanın, taşı çatlatan sabrın, çağdaş sanat ile nasıl bir araya gelebileceğinin olanaklarını zorluyor.

Sanatçı, 2024 yılında gerçekleştirdiği ‘Gel Zaman Git Zaman’ sergisinde halk sanatı birikimine dikkat çekmişti. Baksı Müzesi koleksiyonuna kazandırılan hapishane işlerine de ayrı bir yer vererek hapislik, zaman ve boncuklar arasındaki anlamlı yolu keşfederek bu işleri ‘Bitmeyen Zaman Saatleri’ olarak adlandırmıştı.

Bayburt şehir merkezinde yapımına başlanan ve köyden kente taşınmış kadınların potansiyellerini yeniden ortaya çıkarmak ve onların yarattığı üretimlerini görünür kılmak amacıyla başlattığı Baksı Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’nde yaptığı bu projenin çıkış noktası da hapishane işi boncuklar olmuş. Bu fikri pek benimsemeyen kadınların her biri tığ işi boncuklarla kendi güneşlerini ortaya çıkarmışlar.

Baksı Müzesi koleksiyonundaki halk sanatına ait cam altı eserlerde görülen, 13. yüzyılda yaşamış büyük Selçuklu mutasavvıfı Abdülkadir Geylani’nin adının yazıldığı doğan figüründen Hititlerin kutsal saydığı yılana kadar Koçan’ın tuvallerindeki motiflere eşlik ediyor Bayburtlu kadınların sabırla yaptıkları renkli güneşleri. Geleneksel yöntemle ekmek ve yemek yaptıkları yuvarlak sac kapların zemininden doğarak bambaşka anlamlara bürünüyorlar. Boncukla işlenmiş İnsan-ı Kâmil portreleri kâmil olmanın yolunun sabırdan geçtiğini gösteriyor.

Sergideki ‘Güneşi Anlatmak Serisi’nin geliri eserlerde emeği olan kadınları bir çatı altında toplayıp üretimlerini desteklemek üzere kurulan Baksı Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’ne aktarılacak.

Tığ, boncuk ve sabrın buluştuğu, geleneksel ile güncelin kaynaştığı, kadın ile erkeğin sanat yoluyla bir araya geldiği, bir diyalog ve bir tokalaşma niteliğinde ‘Gölgenin Arkasındaki’ sergisi, 19 Nisan tarihine kadar Merkür Galeri’de görülebilir.

Yazının Devamını Oku

Gazze’den sonra şiir yazılamaz mı

14 Mart 2025
PEN Türkiye’nin önerisiyle 1999 yılında UNESCO tarafından 21 Mart tarihi Dünya Şiir Günü olarak ilan edildi. Amacı, dünya çapında şiirin okunmasını, yazılmasını, yayınlanmasını ve öğretilmesini teşvik etmek, ulusal, bölgesel ve uluslararası şiir hareketlerine yeni bir tanınma ve ivme kazandırmaktı.

PEN Yazarlar Derneği de her yıl 21 Mart Dünya Şiir Günü’nde bir Şiir Ödülü vermeye başladı. Bu yıl yeni kitabı Rüya Şiirleri ile ödülün sahibi şiirimizin büyük ustası Hilmi Yavuz oldu.

Daha önce Ataol Behramoğlu, Kemal Özer, Özdemir İnce, Sait Maden, Sennur Sezer, Eray Canberk, Refik Durbaş, Afşar Timuçin, Güven Turan, Egemen Berköz, Cengiz Bektaş, Süreyya Berfe, Ahmet Telli, Erdal Alova, Türkan İldeniz, Barış Pirhasan ve Enis Batur’a takdim edilen ödülün bu yıl Hilmi Yavuz’a verilme gerekçesini PEN Yazarlar Derneği şöyle açıkladı:

“Türkçenin önde gelen şairi, düşünce insanı ve deneme yazarı Hilmi Yavuz’un şiir ve yazı birikimi edebiyatımız için benzersiz bir hazine. İşlek bir düşüncenin, imgelem gücünün ürünleri olan her yapıtıyla gündeme yeni konular getiren, tartışmalar açan ve ateşleyici kıvılcımlarıyla ilgi uyandıran Hilmi Yavuz yeni şiir kitabı Rüya Şiirleri’yle 2025 PEN Şiir Ödülü’ne de değer görüldü.”

Hilmi Yavuz

İBLİSÇE KÖTÜLÜKLERİ ŞİİRİN LİRİK VARLIĞI ARINDIRMIŞTIR

Her yıl ödüle layık görülen şair 21 Mart’ta okunmak üzere bir de manifesto kaleme alıyor. Hilmi Yavuz kaleme aldığı manifestosunda çağımızın en büyük insanlık trajedisinin yaşandığı Gazze’ye ve şiirin iyileştirici gücüne dikkat çekti. İşe Yavuz’un 21 Mart Dünya Şiir Günü manifestosu:

Adorno, Auschwitz Toplama Kampı’nı Nazi soykırımının simgesi olarak görmekte haklıydı: Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz sözü bunun için söylenmiştir:

Adorno, Nazilerin Avrupa’daki soykırımıyla, insanlık adına değer verilip yüceltilen ne varsa, tümüyle yok ettiklerini imâ eder. Güzellik, iyilik, doğruluk koyu bir karanlıkta görünmez olunca, nasıl şiir yazılabilir ki? Doğrudur: Auschwitz, tarihi iblisleştirmiştir…

Yazının Devamını Oku

Osmanlı torunu ünlü yazar CIA muhbiri miydi?

12 Mart 2025
İngiliz The Times gazetesi V. Murad’ın torunu ünlü romancı Kenize Murad’ın 1973 yılında CIA için çalıştığını gösteren bir belge yayımladı.

Habere göre Osmanlı’nın 33’üncü padişahı V. Murad’ın torunu olan ve Fransa’da yaşayan yazar Kenize Murad’ın, 1973 yılında CIA tarafından ‘UNPOLO/1’ kod adıyla muhbir olarak görevlendirildiği iddia edildi.

V. Murad’ın kızı Hatice Sultan’ın kızı Selma Rauf Hanım Sultan’ın 1939 yılında Paris’te dünyaya getirdiği Kenize Murad o yıllarda uzmanlık alanı olan Ortadoğu konuları üzerine gazetecilik yapıyordu.



Amerikalı bir diplomat tarafından Çinli diplomatlar ve Yakındoğu hedefleri üzerinde casusluk yapması teklif edildi ve bunu kabul etti. Ancak

Yazının Devamını Oku

Cem Mumcu’dan ‘Çile Bülbülüm Çile’ resimleri

7 Mart 2025
CEM Mumcu Türkiye’nin tanınmış psikiyatrlarından biri.

Mesleki başarısının dışında biz onu yazarlığı, yayıncılığı ve ressam kişiliği ile de tanıyoruz. Hikâye, roman, deneme, şiir dalında pek çok kitabı var. Artistik yaratıcılık ve sanat psikoloji üzerine dersler veren, bu alana yönelik dergiler yayımlayan Mumcu, 2016 yılından itibaren kendini çizgiler ve renklerle ifade ettiği eserlerini de sanatseverlerle buluşturuyor.

Son sergisi ‘Inhibition/Exhibition’ (Çile Bülbülüm Çile), 1 Mart’ta Beyoğlu Belediyesi İstiklal Sanat Galerisi’nde açıldı. Küratörlüğünü Derya Yücel’in yaptığı sergide hem kişisel hem de toplumsal düzeyde kendini ifade etme cesaretine dair bir hikâye anlatıyor. Farklı ebatlarda 229 eserin yer aldığı ve mekânın iki katına yayılan sergi ‘Inhibition’ (bastırma) ve ‘exhibition’ (sergileme) arasındaki gerilime odaklanıyor. Tıpkı insan psikolojisinde olduğu gibi.

‘Çile Bülbülüm Çile’ kısmı ise bu ikilemi arabeskvari bir dille, hepimizin anlayacağı şekilde özetliyor. Bülbülün çilemesi yani şakıması, kendini ifade etmesi demek. Ama bu şakımanın divan edebiyatındaki en klasik metaforlardan biri olduğunun da altını çizmek ve güle olan aşkının bir çileye dönüştüğünü de unutmamak gerek. 

Cem Mumcu’nun uzmanlık alanını ve serginin başlığını düşününce insan resimlere bir başka gözle bakmaya başlıyor. Terapi koltuğuna sanatçıyı uzatmış gibi kendinizi resimleri tahlil etmeye çalışırken buluyorsunuz. En azından ben böyle bir hisse kapıldım. Neyse Cem Mumcu bunu da düşünmüş olmalı, duvarlara yazdığı satırlarla ve dizelerle duygu durumuna dair ipuçları veriyor zaten.

Sanat toplumun dayattığı normlar ve sınırlamalar ile bireyin içsel çatışmaları arasında bir köprü kurarak, bastırılmış ya da bastırılmaya zorlanmış duyguların, düşüncelerin ve özgürleşme arzusunun dışa vurulmasıdır” diyen Cem Mumcu’nun eserleri; kelimelerin, hislerin ve anlamların ifadeci bir tavırla görselleştirilmesiyle şekilleniyor.

Serginin sonunda terapi koltuğuna siz uzanarak kendinizde bastırdığınız ya da gösterdiğiniz yanlarınızla yüzleşiyorsunuz.

Kulaklarınızda bir bülbül çilemesiyle...

Yazının Devamını Oku

Caz festivaline bol Grammy’li ve hızlı açılış

5 Mart 2025
İstanbul bu yaz caz havasına hızlı bir giriş yapacak ve tam anlamıyla ödüllü sanatçı rekoru kırılacak.

1-17 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek 32. İstanbul Caz Festivali’nin ilk üç gününde Afro-Küba cazının en etkili isimlerinden 7 Grammy ödüllü Chucho Valdés, Latin gitarının öncülerinden Hermanos Gutiérrez ve ilk İstanbul konseriyle elektronik ve çağdaş klasik müzik arasında kurduğu köprülerle yeni bir devir açan besteci ve piyanist Max Richter, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu sahnesinde olacak.



Festival, 17 gün boyunca 40’a yakın konserde usta isimlerden yeni keşiflere 200’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlayacak.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, 28 yıldır Garanti BBVA sponsorluğunda gerçekleştirilen İstanbul Caz Festivali’nin programı dün The Marmara Taksim’de düzenlenen bir basın toplantısıyla açıklandı.

1994’ten bu yana her yıl İstanbul’da temmuzu caz ayına çeviren festival, aralarında

Yazının Devamını Oku

Markiz hayata sanatla tutundu

3 Mart 2025
KÜLTÜR tarihimizin önemli mekanlarından biri İstiklal Caddesi’ndeki Markiz Pastanesi. 

İstanbul’un bu en eski pastanesi 2016 yılında kapılarını kapatmıştı ve akıbeti merak konusuydu. Geçen hafta güncel bir sergiyle hayata tutunduğunu görmek son dönemin en iyi haberlerinden biri oldu. 

1838 yılında Fransız Büyükelçiliği’nden ayrılan Edouard Lebon tarafından açılan Lebon, pastalarıyla ve atmosferiyle kendi efsanesini yaratmıştı. Namık Kemal’den Peyami Safa’ya, Recaizade Mahmud Ekrem’den Süleyman Nazif’e, Abdülhak Hamid’e dönemin edebiyatçı ve entelektüellerinin vazgeçilmez mekanıydı.

1940’ta Avadis Ohanyan Çakır tarafından satın alındıktan sonra adı Markiz olarak değişse de entelektüel dünyadaki konumunu sürdürmüş, Sait Faik, Orhan Kemal, Haldun Taner, Attila İlhan gibi yazar ve şairlerin buluşmalarına ev sahipliği yaptı. Zamanla değişen şehir kültüründen etkilenerek eski popülaritesini kaybetti ve 1980’de kapandı. 2003’te restore edilip açılsa da ne yazık ki o güzel çağı bir daha yakalayamadı.

2023’te Mehmet Erkul ve Tekin Esen tarafından devralınan Markiz’in de içinde bulunduğu bine restorasyon öncesi son kez Pilevneli Galeri’nin ev sahipliğinde güncel bir sergiyle kapılarını yeniden açtı.

Sanatçı ikilisi Yasemin Baydar ve Birol Demir’den oluşan :mentalKLINİK’in ‘Dehşetli Güzel’ adını verdikleri performansları Markiz’in tarihî atmosferinde geçmişin görkemine veda ederken yeni bir başlangıcı müjdeliyor.

NEREDE O ESKİ 

Yazının Devamını Oku