Paylaş
TÜRKİYE’NİN YENİ GÖRÜŞME KONSEPTİ
Ancak bu durum:
ABD’deki başkanlık değişimi ve bunun kısmen Körfez politikasına etkisi,
ABD’nin İran ile nükleer görüşmeleri canlandırmasının İran’a bölgede alan açması,
Körfez ülkelerinin İsrail ile İbrahim Anlaşmaları’na imza atması,
Katar ve Körfez ülkeleri arasındaki krizin sona ermesi,
Salgının ardından tüm dünya ve Türkiye’de ortaya çıkan ekonomik sorunlar,
Tüm bunların ortaya çıkartığı yeni konjonktür ile değişti.
Türkiye bu ülkelerle ilgili sorunlarını çözerek, ilişki geliştirmek istediğini beyan etti. Yukarıda sıralanan gelişmelerden etkilenen söz konusu ülkeler de konuya aynı şekilde yaklaştı. Sonuç itibarıyla ilişkilerin sorunlu olduğu ya da bir süredir “ilişkisiz” kalınan ülkelerle yeni bir süreç başlatıldı. Bu süreç BAE ve Mısır örneklerinde de gördüğümüz gibi üç ayaktan oluşuyor.
Söz konusu ülkeyle arka kapı diplomasisi başlatılıyor. Bu süreç istihbarat örgütleri tarafından yürütülüyor.
Görüşmeler belli bir aşamaya gelince, Dışişleri Bakanlığı devreye giriyor. İki ülke dışişleri bakanlıkları yetkilileri görüşmeye başlıyor.
Sorunlar çözülecek noktaya gelince, hatta bazı anlaşmalar imza aşamasına getirilince, hükümetler arası ve devlet başkanları düzeyinde bir araya geliniyor.
ARKA KAPI SURİYE’DE SAHADA İŞLİYOR
Bir süredir akıllardaki soru aynı konseptin Şam rejimi için de uygulanıp uygulanmayacağı idi. Geçtiğimiz hafta sonu Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bir meslektaşımızın “Suriye ile dolaylı ya da doğrudan görüşme yapılıyor mu?” sorusuna, “Ülkemizin güvenliği için örtülü, açık ne yapılması gerekiyorsa yapıldı, yapılacak. Nasıl ki Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile bir noktaya gelindiyse, devlet refleksleri neyi gerektiriyorsa yapacağız” yanıtını verdi. Bu yanıtın ardından “Şam Yönetimi ile yeni görüşme konsepti çerçevesinde Türkiye hangi noktada?” sorusunun yanıtının peşine düştüm. Şöyle özetleyebilirim:
Şam rejimi ile doğrudan askeri temas yok. Askeri konularda koordinasyon Rusya üzerinden yürütülüyor.
Ancak sahada arka kapı diplomasisi, istihbarat örgütleri arasında zaten birkaç yıldır yürütülüyor. İki ülke arasındaki istihbarat örgütlerinin görüşmeleri, sahadaki sorunlardan kaynaklanıyor. DEAŞ, YPG/PYD terör örgütleri ve özellikle İdlib’deki gelişmeler, görüşmelerin ana gündemini oluşturuyor.
Önümüzdeki süreçte görüşmeler daha da kapsamlı bir hale gelip sonrasında tıpkı BAE’deki gibi bir süreç işler mi? Bu soruya şimdiden hayır ya da evet yanıtını kimse vermiyor. Ancak süreci etkileyen başlıkların BAE ya da Mısır’dan daha komplike olduğunun altı çiziliyor. Şimdilik sahadaki görüşmelerin ise “sorunlardan” kaynaklandığına vurgu yapılıyor.
Türkiye’nin Rusya’ya da ilettiği resmi pozisyonu: “BM Gözetimi’ndeki Anayasa sürecinin sonuçlanması ve seçim ortamının yaratılması.” Türkiye, ağırlıklı olarak bu sürecin beklenmesinden yana.
Yine de bir açık kapı bırakmakta fayda var. Her ne kadar iki ülke arasında komplike sorunlar olsa da, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, “Nasıl ki Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile bir noktaya gelindiyse, devlet refleksleri neyi gerektiriyorsa yapacağız” sözleri kısa vadede olmasa da, uzun vadede görüşmelerin bir üst boyuta geçebileceğinin de işaretini veriyor.
Paylaş