Türkiye kendi güvenliği ve terör saldırılarına karşı 30 kilometre isterken ABD’nin 5 kilometre teklifinin nereden çıktığını öğrendik. Türkiye’nin müttefiki olarak müzakere masasında oturan ABD, o müzakereyi bir yandan da terör örgütü ile yürütüyor. Terör örgütünün de kabul edebileceği derinlik rakamının 5 kilometre olduğunu haberlerden, açıklamalardan gördük.
Üstelik bu süreçte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarından da bir kez daha öğrendik ki “müttefikimiz” terör örgütüne hâlâ silah yardımı yapmaya devam ediyor.
Ankara ortadaki tablonun farkında. O yüzden kararlılığını net bir biçimde ortaya koydu, “Gireriz” dedi. ABD’nin “koordinasyon merkezi” gibi birtakım adımlar atmasının nedeni Türkiye’nin kararlılığıydı. Ankara bundan sonra olabileceklerin de farkında. Bu yüzden uyarısını sürdürüyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “ABD’nin bir oyalama taktiğinin geçerli olmayacağı” sözü de bunun kanıtı. İHA’lar, koordinasyon merkezi gibi tüm adımlara rağmen ABD işi ağırdan alabilir, güvenli bölgeyi Menbiç’e çevirebilir. O yüzden Türkiye geri adım atmıyor.
DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Kendimce üç yazı yazdım. Hepimizin çocukları için. Kimlik kontrolü yapılmadan, yaşa bakılmadan barlara, “mutlu saatler” adı altında plajlara, nargile kafelere alınan, büfeden sigara satılan çocuklar için kendimce bağırdım. Ne mi oldu? Hiçbir şey... Değişen bir şey yok. Hiçbir yerde kimlik istenmiyor. Çocuklara büfeden sigara satmaya devam ediyorlar. Para kazanmak için 18 yaş altını her bara, kafeye alıyorlar. Nargile servisini sürdürüyorlar. Ben yazmaya ve bağırmaya devam edeceğim. İMDAT! KURTARIN ÇOCUKLARIMIZI! KİMLİK KONTROLÜ DÜNYANIN BİRÇOK ÜLKESİNDE ZORUNLU! KURALLARA VE YASALARA UYALIM! UYMAYANLARA DA YASALAR NEZDİNDEKİ CEZASINI VERELİM!
JLO İZLEMEK
Bizde bir sorun var... Ankara siyaset, bürokrasi, medya dünyasında bu sorun daha da büyük. “Hmmm tatilde misin?” Çok ayıp.... Hâlâ mı? Konsere mi gittin? Ya bir gören olursa? Allah korusun, eğlenirken, şarkı söylerken görülürsen karizma yerle bir olur. İnsanlar senin çalışmadığını düşünür. Sanki eğlenmek, konser izlemek, tatil yapmak ayıp. İnsan olmak, bir sürü önemli değerin yanında biraz da gezmek, biraz da eğlenmek, biraz da tatil yapmak, biraz da konsere gitmek, dünya starını görmek... Üstelik daha çok çalışmak ve daha mutlu olmak için mutlaka konsere gidilmeli, tatil yapılmalı, kocaman kahkahalar atılmalı. Siyasi partiyle, görüşle, meslekle ilgisi yok, olmamalı. JLo’yu izlemek iyidir.
HAKAN: MUHAFIZ
711 yılında düşmanın gücü karşısında askerlerinin korkup kaçmaması için gemileri yaktıran komutan Tarık Bin Ziyad’ın sözü... Kendisinin adı Katar’daki askeri kışlada yaşıyor. O kışlada Türk askerleri var. Ben de Doha’ya gidip Tarık Bin Ziyad Kışlası’nı ziyaret ettim. Tarık Bin Ziyad’ı da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Kara Unsurları Komutanı Albay Mustafa Aydın’dan dinlendim.
Türk askeri, Katar-Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı adıyla Doha’da görevini sürdürüyor. Çok yakında sayıları artacak. Ayrıntıları ilerleyen satırlarda bulacaksınız. Önce sizlere yaklaşık 47 derecede görev yapan askerlerimizin bulunduğu karargâhtan bahsedeceğim.
Türkiye-Katar ikili askeri ilişkileri kapsamında bölgesel barışa katkı sağlamak amacıyla Ekim 2015’te Tarık Bin Ziyad Kışlası’nda konuşlandılar.
Aralık 2017 yılından itibaren Katar-Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı adını aldılar.
Katar ve Türk askerleri ortak eğitim programları düzenliyor, tatbikat yapıyor.
İki ülkenin siyasi ilişkilerindeki sıcak hava askeri ilişkilerinde de aynen geçerli. Her bayramda olduğu gibi bu bayramda da iki ülkenin askerleri sabah kışlada toplanarak bayramlaştı. Türk askeri çikolata ikram etti, Katar askeri ise kahvaltı... Katarlılar Türklere olan sevgilerini askeri üste de gösteriyor. Askerler birbirlerini, birbirlerinin dilleriyle selamlıyor.
Türkiye’nin Katar’daki kalıcı üssünün iki ülke arasındaki ilişkilerin ötesinde de önemi var.
ABD ile Türkiye arasında güvenli bölge konusundaki mutabakat yolundaki ilk resmi açıklama için Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün düzenlediği basın toplantısında bu cümleyi kullandı. Bana bu söz, bundan bir süre önce S-400’ler konusunda ABD’den peş peşe yaptırım açıklamaları gelirken üst düzey siyasi bir kaynağımın “Türk-Amerikan ilişkilerinin sorunlu başlıklardan birinde mutabakata varabilecek iyi bir başlangıca ihtiyacı var. Mutabakat yapabileceğimiz başlık Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge. Çetin bir müzakere aşamasından sonra mutabakat olursa bu diğer sorunlu başlıklar için de umut olur. Üstelik S-400 konusunda ABD’deki havaya da etkisi olur” demesini anımsattı.
Bu işin bir boyutu. Birçok sorunu bünyesinde bulunduran Türk-Amerikan ilişkilerinde en azından bir başlıkta olumlu bir sonuca ihtiyaç var. O sonuç diğer sorunlu alanlara da olumlu etki yapabilir. Bunun çok kolay olmadığını, bir başlıkta bile tam uzlaşının çetin müzakereler gerektirdiğini unutmamak lazım.
SANCILI 3 ANA BAŞLIK
İki ülke yıllar boyu bazı ağır sorunlar yaşasa da birbirlerini “stratejik ortak” olarak tanımladı. Stratejik ortaklık, devletlerin ulusal çıkarlarının tamamen örtüştüğü durumlarda söz konusu oluyor. Bu çerçevede Türk-Amerikan ilişkilerine son yıllarda bakıldığında “stratejik ortak” kavramı ile örtüşmediğini görüyoruz. Örneklendirecek olursak: FETÖ’nün başta elebaşı olmak üzere üyelerinin ABD’de yaşaması ve iade süreçlerinin işlememesi, Türkiye’ye yıllardır saldırıda bulunan terör örgütünün, yani PYD/YPG’nin, dolayısıyla PKK’nın ABD tarafından silahlandırılması, bölgede bir devlet kurulması girişimi, Doğu Akdeniz’deki durum, ABD’nin bölgeye müdahalesinin çoğu zaman Türkiye’nin güvenliği ve istikrarını olumsuz etkilemesi...
Durum bu... Şimdi üzerinde uzlaşılmaya çalışılan ya da “iyi bir başlangıç” yapılan Suriye’de güvenli bölge meselesi, çetin müzakere süreci ile karşı karşıya. Türkiye’nin haklı istekleri var. Güvenli bölgenin de bu istekler doğrultusunda oluşturulmasında ısrarcı.
Güvenli bölgenin YPG/PYD–PKK terör unsurlarından tamamen temizlenmesi.
Gerekli derinlik (bazı yerlerde 30 km) ile bir hattın oluşturulması.
Silahların terör örgütünden alınması.
Açıklama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın... Erdoğan aslında Aralık 2018’den beri Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna harekât düzenleyeceğini söylüyor. Sadece Cumhurbaşkanı değil, hükümet yetkilileri de hem yaptıkları açıklamalarda hem de başta ABD’liler olmak üzere ilgili ülke yetkilileri ile görüşmelerinde, Türkiye’nin beklediği adımlar atılmazsa Fırat’ın doğusuna gireceği mesajını veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamasında dikkat çeken bir fark var: Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna gireceğini Rusya ve ABD ile paylaşması ve bunun Cumhurbaşkanı tarafından kamuoyuna açıklanması. “Bu aşamaya neden geçildi? Bu paylaşım bir uzlaşmaya döndü mü? Rusya ve Amerika harekâta ses çıkarmayacak mı?” sorularının yanıtları önem kazandı.
GÜVENLİ BÖLGE GÖRÜŞMELERİNDE İLERLEME YOK
“Türkiye bu aşamaya neden geçti” sorusuna yanıt arayarak başlayalım... Türkiye ve ABD bir süredir güvenli bölge konusunda görüşüyor. Heyetler bir araya geliyor, askeri planlar masaya konuyor. Ancak bir ilerleme sağlanamıyor. Ne derinlikte ne de YPG-PYD terör örgütü üyelerinin nereye çekileceği konusunda uzlaşma var. Ankara’ya göre tıpkı Menbiç’te olduğu gibi güvenli bölge konusunda da Amerika Türkiye’yi oyalıyor, ipe un seriyor.
Üstelik terör örgütü ABD tarafından desteklenmeye, eğitilmeye, silahlandırılmaya da devam ediyor. Gün geçtikçe tehdit de güçleniyor, ABD tarafından güçlendiriliyor. Hal böyle olunca Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “Kendi göbeğini kendisi kesecek”.
ABD VE RUSYA NE DİYECEK?
Diğer kritik soru, iki ülkenin ne diyeceği... ABD’den ilk tepki ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Sözcü Morgan Ortagus, Washington yönetiminin Türk ordusunun Suriye topraklarında Fırat’ın doğusuna harekât düzenleme niyetinden rahatsız olduğunu söyledi. Ortagus, ABD’nin güvenli bölge konusunda Türkiye’yle yoğun istişareleri sürdürdüğüne dikkat çekerek, “Bu diyaloğun sınır bölgesinde güvenliği sağlamaya yönelik yegâne yöntem olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin mutabakat sağlamadan düzenleyeceği her türlü askeri harekât, bu ortak çıkara zarar verir” dedi. Rusya’dan bu satırlar yazılırken resmi bir açıklama gelmemişti. Ancak sizlerle bana anlatılan bir görüşmeyi paylaşmak isterim. Güvenli bölge görüşmelerini yürüten heyetin başındaki James Jeffrey’nin Ankara temaslarında da Türkiye’nin olası operasyonu gündemdeydi. Edindiğim bilgiye göre Jeffrey görüştüğü üst düzey bir yetkiliye ABD’nin harekâta sıcak bakmadığı mesajını verdi. Ayrıca Rusya’nın da sıcak bakmadığını söyleyerek, “Ruslar karşı. Bize de ilettiler” dedi.
ÇÖZÜM GÜVENLİ BÖLGEDE
Rusya, Türkiye’ye bunu söyledi mi ya da söyleyecek mi göreceğiz. Ancak Türkiye eğer güvenli bölge kendi hassasiyetleri çerçevesinde kurulmaz, bir uzlaşma olmazsa Fırat’ın doğusuna harekâtı gerçekleştirmekte kararlı. Kısacası, ABD harekâtsız bir çözüm istiyor ise Türkiye’yi oyalamayı bırakarak güvenli bölge konusunda bir uzlaşmaya varmalı.
Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü Dünya Tütün Raporu’nu açıkladı. Raporda Türkiye’nin tütün tüketiminin azaltılması için Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiye ettiği tüm önlemleri tam uygulayan birinci ülke olduğu belirtildi. Bu çok önemli bir başarı. Ancak ortada çok çarpıcı ve şaşırtıcı bir durum var. Dünya Sağlık Örgütü’nün de ortaya koyduğu bu duruma rağmen Türkiye’de tütün kullanımı azalmıyor, aksine artıyor! Üstelik bu artış kadın ve çocuklarda. Sigara kullanım oranı yüzde 31.6’ya çıktı. Bu durumun nedenlerini yetkililerin mutlaka araştırması ve belki de yeni bir eylem planı ortaya çıkarması, seferberlik başlatması gerekiyor.
BAĞIMLILIK AİLE HASTALIĞIDIR
Bu yazı için 18 yaş altı çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda psikiyatrist Dr. Neslihan Altunsoy ile sohbet ettim. Anne-babalara, velilere çok önemli tavsiyeleri var. Altunsoy diyor ki:
18 yaş altı çocukların psikososyal gelişiminde en değerli görev ailelere düşüyor.
Çocuğun yaşamı anlamlı kılan değerleri kazanabilmesi, yaşamayı seven, kendi bedenini önemseyen bir birey olabilmesi için örnek aldığı sağlıklı yetişkinler olmalı.
Kişi sözüyle değil, davranışıyla örnek olur.
Bağımlılık sadece bireye özgü bir rahatsızlık değil, bir aile hastalığıdır.
ANİ VE OLUMSUZ TEPKİ VERMEYİN
ÇOCUK ‘BABAMA ALIYORUM’ DİYOR, OYSA...
Babası ile birlikte bakkallarında çalışan bir okurum: “Sigara konusunda hassasiyetim sebebiyle 18 yaşından küçüklere satmama çabamın cevapları genelde şöyle oluyor: ‘Babama/amcama/dedeme alıyorum.’ Yine de satmayacağımı söyleyince, ufak bir tartışma ardından da ‘Abla satmazsan satma, para kazanamazsın’ oluyor cevap. Biz satış noktası olarak ne kadar satmasak da sorunlardan biri de büyüklerin yanlış yönlendirmesi. Kimse çocuğuna sigara aldıramayacağını bilmeli.”
Bir başka okurum: “Asıl sorun dökme tütün satan noktalar. Bu dükkânlar bakkal ruhsatı alarak bu işi yapıyorlar. Asıl parası olmayan, sokak diliyle ‘bir dal’ sigara alıp içecek çocuklara sigara satan noktalar bunlar.”
POLİS GELMEDEN KÜL TABLALARI NASIL TOPLANIYOR?
Bir başka okurum: “184 arandığı zaman, yeşil dedektör uygulaması arandığı zaman, il ya da ilçe emniyetten şikâyet edilen mekân ile alakalı mekân sahibine haber veriliyor mu? Ben buna şahit oldum. Anında kül tablaları toplanıyor, tanıdık memurlar mekâna sıcak bir karşılama ile geliyor.”
KAMU BİNALARINDA İÇİLİYOR
Bir başka okurum : “Sigara yasağına en başta kamu kurumlarında birim amirleri uymuyor. Zaman zaman duman dedektörleri çalışıyor, zaman zaman havalandırmadan sigara kokusu geliyor. Ben de bir kamu kuruluşunda çalışıyorum ve görüyorum ki herkes bildiği halde kimse bir şey yapmıyor.”
ERDÖL’DEN ÇARPICI UYARI: ‘SİGARA UYUŞTURUCU İÇİN BİR KAPIDIR’
İstanbul’da bazı festivaller...
Bodrum, Alaçatı, Çeşme başta olmak üzere sahil şeridinde plajlar, yani “beach club”lar...
O clublar’daki “mutlu saatler”: “happy hour”lar...
Lamı cimi yok... Dürüst olalım... İçerisi 18 yaş altı çocuk kaynıyor. Hemen hemen hepsinin elinde sigara, alkol.
Yaşları 13-18 aralığında. Kapıdan ellerini kollarını sallayarak giriyorlar. Kimlik soran yok. “Giremezsin” diyen yine yok.
Sadece sahil şeridi değil. Şehirlerde yolda yürürken çocukların sigara içtiğini görebilirsiniz. Çocuklar büfelerden sigara satın alabiliyor. Kimse kimlik sormuyor. Ya da son yılların meşhur nargile kafelerine gidin. Kafeler yine 13-18 yaş arası çocuk kaynıyor.
Bir veli olarak, bir anne olarak isyan ediyorum.
Sağlık Bakanlığı bu konularda ciddi bir mücadele yürütüyor.
Bu sözler savunma alanından bir kaynağıma ait. Kaynağım, Türkiye’nin de aslında Rusya’ya tam bağımlı hale gelmek istemeyeceğinin altını çizdi. Üstelik ABD ve Türkiye’yi işaret ederek, “Her iki taraf da süreci bu noktaya getireceğini düşünmedi, tahmin etmedi” dedi.
Önemli bir tespit olduğunu düşünüyorum. Tam da ABD Başkanı Donald Trump’ın da kabul ettiği gibi, Obama yönetimi Patriot’ları satmadı, sürecin sonunda Türkiye S-400’leri satın aldı.
S-400’lerin Türkiye’ye naklinin başlamasının ardından Türkiye’nin F-35 programından çıkarılacağı açıklandı. Şimdi merak edilen CAATSA yaptırımlarının uygulanıp uygulanmayacağı...
KRİTİK TARİHLER
Kritik bir hafta olduğunu söylemek lazım. 17 Temmuz tarihinden itibaren Amerika-Türkiye arasında genelkurmay başkanları, dışişleri bakanları gibi çeşitli seviyelerde resmi ve gayri resmi görüşmeler yapıldı. Resmi görüşmelerden en dikkat çekeni İbrahim Kalın’la John Bolton arasında gerçekleşti. Kalın, Bolton’a “F-35 programının askıya alınması CAATSA yaptırımlarıyla ilgili değil, resen aldığınız bir karar. Süreci biliyorsunuz. Bizi adil olmayan bir durumla karşı karşıya bırakıyorsunuz” mesajını verdi. Bolton, hem Kongre’nin tepkili tavrına hem de yaklaşan ABD Başkanlık seçimlerine dikkat çekti.
Amerikan Wall Street Journal gazetesi, ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’ye yaptırım uygulamak istemediğini, ancak kongrenin bu konuda daha katı bir tutum içerisinde olduğunu yazdı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da dün TGRT Haber’de yaptığı açıklamada, Trump’ın yaptırım uygulamak istemediğini, kendilerinin de yaptırım beklemediğini söyledi.
Amerika’da zaman zaman çeşitli temaslarda bulunan üst düzey bir kaynağım son durumu şu sözlerle özetledi:
“Türkiye’den vazgeçemiyorlar. Ancak uluslararası arenada kendi prestijleri için de bazı yaptırımları hayata geçirmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Trump konuya bir işadamı olarak bakıyor. Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını istemiyor. ‘Patriot da satın alsın, diğer silahlarımızı da’ şeklinde bir bakış açısı var. Ayrıca ABD yönetimi, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlı olmasını istemiyor. Ancak Senato Türkiye’ye ve hükümete karşı. Yaptırımların hayata geçirilmesini istiyorlar.”