Deniz, güneş, kum turizmi için St Tropez, Marbella ve Positano dünyanın en merak uyandıran yerlerinden olmasının yanı sıra zenginlerin gitmeyi en çok tercih rota olduğu için mega yatların da uğrak noktalarından.
Bunları okurken gözünüzde fiyatları bakımından asla yanına yaklaşılamayacak yerlermiş gibi geliyor değil mi?
Hem de euro almış başını gitmişken...
Peki size Marbella’nın en ama en lüks oteli olan Marbella Club’ta 1 hafta konaklasanız, Bodrum veya Fethiye’de klasik hale gelmiş otellerden daha ucuz olacağını söylesem...
En meşhur ve pahalı restoranlarında yemek yeseniz Bodrum’daki dudak uçuklatan hesaplardan çok daha uyguna muazzam yemekler yiyebileceğinizi...
Mesela İstanbul Havaalanı’nda 6.5 euro fiyatıyla rekor kıran Americano kahve fiyatı, buralarda en fazla 3.5 euro (Avrupa’da 3. dalga kahveciler arasında daha yükseği ile henüz karşılaşmadım). Veya Bodrum’da topu 100 TL, İstanbul’da küçücük topu 65 TL olan dondurmanın Marbella’da iki topu toplamı (hem de porsiyon olarak çok daha büyük bir farkla) 100 TL. Bu nasıl olabiliyor?
Lütfen ‘Havaalanı her zaman daha pahalı olur’ demeyin. Çünkü Londra dahil hiçbir yerde şehirde daha ucuz ama havaalanında daha pahalı fiyat stratejisi yok.
Tarihi itibarıyla çok fazla dikkat çekmemiş olsa da öğrendiğim sonuçlara göre geçtiğimiz yıla oranla ziyaretçi sayısında yüzde 30, yabancı ziyaretçi sayısında da yüzde 143 artış olmuş.
Dördüncüsü düzenlenen IFCO, Türkiye adına önemli bir etkinlik.
Fuar içinde ayrı bir alan olarak oluşturulan, Türkiye’nin önde gelen moda tasarımcılarının ve hazır giyim markalarının sunumlarının gerçekleştirildiği “The Core İstanbul”, Türk modasını dünyaya tanıtmak için oluşturulmuş bağımsız bir yapılanma.
Bu nedenle yabancı satın almacıların dikkatini çekebilmek adına oldukça önemli bir organizasyon.
Umarım yukarıda belirtmiş olduğum yabancı ziyaretçi oranı sadece Araplardan oluşmamıştır.
Çünkü bizim moda haftalarında ve fuarlarda özellikle Avrupa’dan gelen uluslararası satın almacılara ihtiyacımız var.
2024 ilkbahar/yaz moda haftası başlıyor
Moda haftaları eylül ayıyla birlikte başlıyor.
Bu kış moda nelere baş kaldırıyor? Bizleri nasıl bir kadınla baş başa bırakıyor? Bu kadının sevdiği renkler ne? Neleri arzu nesnesi haline getiriyor?
Kısa notlar halinde bakalım.
İster beğenin ister beğenmeyin bir noktasından sizi kendine dahil edecek sezon trendleri birkaç hafta içinde gireceğiniz her mağazada, takip ettiğiniz her instagram sayfasında ya renk, ya model olarak her cephede karşınızda olacak.
Bu yazıyı okuduktan sonra gardırobunuzu sezona göre hazırlamanın tam zamanı.
Hazırsanız başlıyorum.
Kısa kısa sonbahar trendleri
Çok sevdiğim tasarımcılardan biri olan Clare Waight Keller’ın Givenchy’de ilk kadın kreatif direktör olduğu zamanlarda Charlize Theron ve Cate Blanchett’in Oscar Ödüllerinde giydiği epik kıyafetleri tasarlayan tasarımcı olduğunu söylediğimde daha iyi anlayabilirsiniz.
Aynı zamanda Meghan Markle’in gelinliğini tasarlayan isim olarak da adından söz ettiren Keller, pandeminin ilk zamanlarında görevinden ayrıldığını duyurmuştu.
Şimdi Uniqlo ile geri döndü. Kadın silüetine harika dokunuşlar yapan Keller ve gündelik sokak giyiminin öncüsü Uniqlo’nun kadınlara yeni bir standart getireceklerine hiç şüphem yok. Koleksiyonu erkeklerin gardırobundan giyinmeyi seven kadınlar daha çok sevecek çünkü anahtar parçaları ekose astarlı trençkotlar, pilili etekler ve kaşmir kazaklar oluşturuyor.
İngiliz ruhunu tasarımlarda rahatlıkla görebildiğimiz, Chloe’nin renk kodları olan turuncu, sarı ve safir mavisi bir araya gelen tasarımlar Uniqlo’da büyük bir değişim olacağının sinyallerini veriyor.
Koleksiyonla birlikte vegan deriden hazırlanan Chelsea botlar ile ilk kez ayakkabı sektörüne de giriş yapacak olan Uniqlo C, 15 Eylül’den itibaren tüm mağazalarda ve online’da satışta olacak.
Fiyat performans ikilisi olarak çok önemli bir yerde olan Uniqlo C’yi “gerçekten ihtiyacınız varsa” sezon alışverişinize dahil etmenizi tavsiye ederim. Hem klasik, hem kaliteli, hem de uygun fiyatlı olacağı için bir göz atmakta fayda var.
Venice Simplon Orient Express İstanbul’da
Aslında ne güzel kültürel mirasımız var ama mimaride ve zanaatkarlıkta olduğu gibi kültürel mirasımıza da sahip çıkamayan tek toplum olabiliriz.
Ben son zamanlarda çok sevdiğim tasarımcı Aslı Filinta sayesinde Anadolu kültürüne, o muhteşem el işçiliklerine, eskiyle yeninin buluşmasıyla ortaya çıkan tasarımlara merak sardım.
Özellikle dekorasyonda eski gelenekleri postmodern dünyaya entegre etmek benim için büyük bir keyif.
Aralık ayında dijital ortamda dekorasyonla ilgili bir şeyler araştırırken bir halı markası çarptı gözüme.
“Ne kadar güzel tasarımları var” dedim ve düştüm peşlerine. Türk markası çıktı.
Avrupa’da büyük bir fuardalarmış ama ilerleyen günlerde görüşmek üzere sözleşerek kapattık telefonu.
Geçenlerde yeni bir proje için özel bir halıya ihtiyacım vardı, aradım. “Tüm depoyu ve showroom’u Konya’ya taşıdık” dediler ve kalktım kendileriyle görüşmek üzere en düşük beklentiyle Konya’ya gittim.
Daha mevsimin başında bilim insanları bu yazın “bugüne kadarki yazların en sıcağı ama gelecek yazların en soğuğu” olacağını söylediler.
Ve nasıl bir yaz geçirdiğimiz ortada... Geçen gün Florida’da okyanus sıcaklığı 38 dereceyi buldu.
Bilim insanları en fazla 28 derece sıcaklıkta yaşayabilen mercanları kurtarabilmek için olabildiğince çok mercanı okyanustan çıkarıp koruma altına aldı. Ama tabii ki yeterli olmadı.
6 Temmuz, küresel ortalama sıcaklığın 17.23 dereceye ulaşmasıyla insanlık tarihinin en sıcak günü olarak tarihe geçti.
Dün İstanbul’da barajların doluluk oranı yüzde 35.36’ydı.
Küresel iklim krizi çok ciddi oranda hayatımızı etkilemeye başladı ve bu daha sadece ön gösterim.
Kuraklık kapıda. Ekonomik kriz ise daha da vahim durumda.
Leonardo DiCaprio’nun “
Kişiselleş-tirilmiş deneyim yaşatabilen bir marka olmadığınız sürece, herkesin yaptığı gibi bir lansman yapmak boşa çekilen kürek niteliğinde.
Rafine ve sofistike kimliğiyle tanınan Range Rover, geçen hafta Villa Maçakızı’nda ilham verici deneyimler temasıyla bir etkinlik yaptı. Ve “işte bu” diyebilme arayışıma son veren, üzerinde uzun zamandır detaylıca çalışıldığı belli olan, dolu dolu bir organizasyonla hepimize iyi bir deneyim yaşattı.
Gastronomi, sanat, wellness ve gusto’lu yaşamı Range Rover’ın yeni modeliyle harmanlayan Borusan Otomotiv, yoga gurusu Zeynep Uras’ın yoga ve farkındalık eğitimiyle etkinliğe başlayarak, dünyaca ünlü İtalyan Şef Carlo Bernardini ve yerel ekosistemlerin özelliklerini korumayı teşvik eden Slow Food Bodrum iş birliği ile “Local Taste Lab” lezzetlerini deneyimleterek güne devam etti.
Muse Contemporary’in kurucusu Ayşe Pınar Akalın, Range Rover’ın modern lüks kodlarını stilize ederek 6 sanatçının özgün eserleriyle sergi ortamı yaratarak etkinliği sanatseverlerle de buluşturdu.
Akşam saatlerinde ise DJ ve caz performanslarıyla daveti renklendirmeye devam ederek sıradanlık ve sıkıcılık olmadan, nasıl farklılaşabilineceğini kanıtladı.
Her bir ayağı farklı bir içerik çalışması ile doldurulmuş deneyim sanırım bu yazın en hatırda kalan etkinliğinden birisi olacak.
Ufuk açıcı podcast’ler
Bu ara en sevdiğim ve beni en besleyen şeylerden birisi yalnız araba yolculuğu yaparken ufuk açıcı podcast’ler dinlemek.
Farklı stilleri başkalarında gördüğünde beğenir ama o cesareti bir türlü kendinde bulamaz. O yüzden mağazalarda ve reyonlarda öncelikle hep düz ve koyu renkliler tükenir. Bu ev dekorasyonunda da, sofra tasarımında aynı şekilde devam eder. Oysa ki herkesten farklı olmak isteği ile çıkılan yol sonunda tek düzelikle son bulur.
İki gencecik isim Defne Arıkoğlu ve Yasmin Karamolla tarafından kurulan “Deya” markası, şık tasarımların siyah ve beyaz renklerle sınırlı olduğu fikrini yıkıp, ev dekorasyonuna alışılmadık bir bakış açısı getirdi. Busty Tabletop adını verdikleri koleksiyonlarıyla sanat ve işlevselliğin çekiciliğini, heyecan verici, el yapımı üfleme cam koleksiyonu ile hayata geçirerek sadece yaz sofralarına değil, ev dekorasyonuna da yeni bir ruh getirmeyi başardı.
Pastel tonlarından gün batımına kadar uzanan canlı renk paletine sahip çok yönlü ve asimetrik tasarımlara sahip koleksiyon son zamanlarda gördüğüm en özgün tasarımlara sahip. Bir dansçının zarif hareketinden ilham alınarak tasarlanan kek standı ve Cheeky Giant adını verdikleri göz kamaştırıcı vazoları koleksiyondaki favori parçalarımdan olmayı başardı.
Çok yakında yurtdışında da göreceğimizden emin olduğum Deya markasına ve o güzelim gencecik kızların vizyonuna bayıldım.
Son birkaç yıldır renkli üfleme cam tasarımları yükselişteyken ayrı bir vizyon katıp, farklılık yaratma fikirlerini çok sevdim. Sıradanlıktan uzak kalabilmek için özgün tasarımlara açlık çeken bizler için Deya oldukça iyi bir seçenek oldu açıkçası. Bundan sonrası bizlerin yaratıcılığına kalıyor.
Bakalım bu tasarımlarla kaç farklı konseptte sofralar çıkartabileceğiz?
Bodrum sanata doymuyor
Yaz sezonuna girerken Bodrum’un sanata doyacağını yazmıştım. Bodrum’un hemen hemen her bölgesinde birbirinden farklı otel, galeri ve sanatçı iş birliği ile ortaya çıkan sanat turizmi bir çok görülmesi gereken eserler sayesinde bu yaz Bodrum’u daha da cazip hale getiriyor. Metropollerdeki sanat eserlerinin sergilendiği ilhamla otellerin mimari tasarımları sanat ile taçlandırılarak sanat turizmine öncülük edilmek istenen bir sezonla karşı karşıyayız.