21 Aralık 2010
GÜZEL bir yüzün gözler kadar önemli bir parçası da estetik dişlerdir. Ortodonti kelime olarak düzgün ve estetik diş anlamına gelir. Ortodontik tedavinin amacı, dişlerin birbirleri ve çene kemiği ile orantılı olarak doğru yerde ve konumda yerleşmesini sağlamaktır.
Ortodontik tedavi için yaş sınırlaması yoktur. Dişleri çevreleyen çene kemiği sağlıklı ve iskeletsel bir bozukluk yok ise ortodontik tedavi her yaşta uygulanabilir. Lakin erken müdahalenin her zaman avantaj olduğu unutulmaması noktasından çıkışla en uygun dönem 9-12 yaş dilimidir. Daimi dişlerin 7-8 yaşlarda sürmeye başladığı ve 13 yaşına kadar devam ettiği dönem olası ortodontik problemlerin teşhisi ve gerekirse ortodontik tedavinin yapılması için en uygun yaşam dilimidir.
Bireyin çene kemiklerinde iskeletsel bir bozukluğu söz konusuysa (üst ya da alt çene ileriliği veya geriliği) bu tedavi ancak ergenlik çağına kadar olan süreçte yapılabilir. Çocukların erken yaşlarda ortodontik açıdan değerlendirilmesi bu açıdan önemlidir.
Araba otoyolda gidiyormuş gibi
Ortodontik tedaviler sabit veya hareketli aygıtlarla yapılabilir. Takılan bu aygıtlar aracılığıyla dişlere hafif kuvvetler uygulayarak dişi hareket ettirmek, kasların ve çenelerin büyümesini yönlendirmek mümkündür.
Genellikle sabit ortodontik tedaviler diş üzerine yapıştırılan ve braket adı verilen düğmecikler ile yapılır. Bu braketler metal ya da porselen esaslı olabilir. Diş renginde olan porselen braketler estetik olarak rahatsızlık vermezler. Braketler üzerine yerleştirilen teller, lastikler veya yaylar ile dişlere hafif basınç uygulanır ve oluşan basınç yönünde dişler, (arabanın otoyolda hareket etmesi gibi) istenilen tarafa doğru yönlendirilir. Dişlerinize braketlerin takılması sırasında ve kontrollerde herhangi bir ağrı olmaz.
Vakanın durumunu göre bazen tedavide hastanın kendisinin takıp çıkarabileceği hareketli apareyler de kullanılabilir.
Tedavinin tamamlanması birkaç ay sürebileceği gibi iki yıla kadar uzayabilir. Aylık kontrollerde dişlere uygulanacak kuvvet ayarlanır.
Tedavide dikkat edilmesi gerekenler
- Braketler, yiyecek ve bakteri birikimini artırır. Bu yüzden ağız bakımına daha fazla özen gösterilmelidir. Özel ortodontik fırçaların kullanılması yararlı olur.
- Elma, havuç gibi sert yiyecekler bıçakla kesilerek yenmelidir. Yoksa braketlerin kırılmasına neden olabilirler.
- Lokum gibi yapışkan yiyecekler braketlere yapışıp hem dişte çürümelere hem de braketlerin kırılmasına neden olabilir.
Dişlerdeki çapraşıklıkların düzeltilmesi ile önemli bir estetik kazanım sağlanıldığı gibi, ağız ve diş sağlığına da pek çok katkıda bulunulmuş olur. Çapraşıklıkların giderilmesi ile diş aralarının daha kolay ve etkili temizlenmesi sağlanır, böylece çürük ve dişeti hastalıklarının önüne geçilmiş olur. Ayrıca dişlerin ve çenelerin birbiriyle kapanışlarının düzgün olması sağlanarak etkili bir çiğneme fonksiyonu da kazandırılmış olur.
Yazının Devamını Oku 23 Kasım 2010
DİŞ hekimi çocuğunuzun dişlerine flor ve fissur örtücü uygulayarak çürüğe olan yatkınlığı azaltılıp direnci arttırabilecek olanağı sahiptir. Fissur örtücüler arka dişlerin çiğneme yüzeyindeki girintilerine uygulanan beyaz renkli akışkan bir dolgu malzemesidir. Dişin çiğneme yüzeyine yapışarak tutunur ve çürük oluşumunu önler. Akıcı olduğundan diş oluklarının en ulaşılmaz bölgelerine kadar sızar. Dişte herhangi bir oyuk oluşturmaya ve özel bir işleme gerek yoktur. Daimi azı dişler çıktıktan sonra yaklaşık 6-7 yaşlarında yapılması uygundur.
Yeni sürmüş azı dişlerinin çiğneme yüzeyindeki girintiler daha fazladır. Zamanla bu oluklar aşınır ve düzleşir. Çocukların yeni sürmüş olan dişteki girinti ve olukları, diş fırçasıyla temizlemesi güçtür. Bu bölgeler iyi temizlenemediği zaman bakterilerin oluklara yerleşip dişi çürütmeleri ise doğal bir sonuçtur. Fissur örtücüler dişlerin en derin noktalarını tıkayarak buralarda bakteri birikimini engeller.
Yüzde 70 ağızda kalıyor
Fissur örtücüler asitli ve sert gıdaların tüketilmesi sonucu aşınabilir. Fakat yüzde 70 oranında ağızda kaldığı tespit edilmiştir. Fissur örtücülerin kırıldığı veya düştüğü tespit edilirse yenilenmesi mümkündür. Dişin üzerindeki örtücüler aşınıp düşse bile, hiç fissur örtücü uygulanmamış dişlere göre bu dişlerin çürük direnci çok daha fazladır.
Sealent işlemi dolgu ücretlerine göre daha ucuz ve ağrısız bir işlemdir. Dişi koruma özelliği göz önüne alındığında ekonomik bir işlem olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Fissur örtücü uygulamasının bu değin yararlarına karşın ağız hijyenine dikkat edilmez, dişler düzenli olarak fırçalanmaz ve periodik hekim kontrolleri yapılmaz ise çürük oluşumundan kaçınmak yinede olanaksızdır.
Sedasyon uygulanabilir
Çocuklara 3-4 yaşından itibaren diş fırçalama alışkanlığı mutlaka verilmelidir. Diş fırçalama bir oyuna dönüştürülerek eğlenceli hale getirilebilir. Gerekirse anne gece yatmadan önce çocuğun dişini fırçalayabilir. Çocuk yaşlarda dişlerin ebeveynler tarafından fırçalanması batı ülkelerinde çok yaygındır. Asitli ve şekerli gıdaların tüketimini azaltmak çocuk diş sağlığı açısından önemlidir. Asitli ve şekerli içeceklere düşkünlük varsa bu tür yiyecek ve içecekler ana öğünlerde tüketilmeli sonra dişler fırçalanmalıdır.
Tüm bu önlemlere karşın diş çürüğü gene oluşursa tedavisi mutlaka yapılmalıdır. Diş tedavisinden doğan kaygı ve korkular varsa çocuğa gerekirse sedasyon(hafif uyku hali) anestezisi uygulanarak tedavileri tamamlanmalıdır.
Yazının Devamını Oku 9 Kasım 2010
GENEL olarak bebeklerde ilk süt dişleri 6-7 aylıkken sürer. Fakat genetik ve bebeğe bağlı bazı faktörler nedeniyle gecikmeler olabilir. 3-4 aylık gecikmeler normal sınırlar içinde kabul edilir. Bebeğin süt dişi bir yaşında hala sürmediyse nedeni araştırılmalıdır. Süt dişlerinin sürmesi 24-36 aylar arası tamamlanır. Süt dişleri her çenede 10 adet olmak üzere 20 tanedir.
Bebeklerde diş çıkarmadan bir hafta önce huysuzluk, iştahsızlık, dişetlerinde kaşıntı ve tükürükte artış olur. Dişin çıkacağı bölgede diş eti kızarır ve şişkinlik oluşur. Bu şikâyetleri tamamıyla ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak bu bölgelere sürülecek bazı pomatlarla şikâyetler azaltılabilir. Bebeğe ağrı kesici şuruplar verilebilir. Bu dönemdeki sıkıntılar dişin çıkmasıyla son bulur.
Biberon çürüğü
Bebekler henüz bir yaşındayken ön süt dişlerinin üzerinde kahverengi siyah lekeler oluşmuş olabilir. Bu lekeler aslında diş çürükleridir. Bu çürüklere biberon çürüğü denir. Bir süre sonra da bu çürük dişler zayıflar ve kırılır.
Biberon çürüğünün nedeni gece yatmadan önce ve uyku sırasında verilen süt ve sütün içine katılan bal ve tatlandırıcılardır. Sütün doğal yapısındaki şeker ve sütün içine eklenen tatlandırıcılar dişlerin çeperinde birikerek çürük oluşumu için uygun ortam hazırlar.
Süte bal ve pekmez eklemeyin
Gece beslenmesinde bebeğe verilen sütün kendisi zaten şekerli olduğundan süte bal ve pekmez gibi tatlandırıcılar ve karbonhidratlar eklenmemelidir. Beslenme sonrası bebeğin dişleri ıslak gazlı bezle silinip temizlenmeli ve su içirilmelidir. Bebeklerde diş tedavisi yapmak oldukça zor olduğundan biberon çürük oluşumu başlamadan engellenmelidir. Biberon çürükleri bir süre sonra ağrı yapmaya, daha ilerleyen süreçte ise iltihaplara neden olur. İltihaplar alttan gelen daimi dişin yapısının bozulmasına yol açar. Hızlı ilerleyen süt dişi iltihabı kısa sürede beyine kadar ulaşabilir. Süt ön dişlerdeki bu siyah renklenmeler ve kırıklar çocuğu psikolojik sıkıntıya sokar ve konuşma bozukluğuna neden olabilir. Sosyal çekingenlik gelişebilir.
Süt dişi deyip geçmeyin
Süt dişleri daimi dişler için yer tutuculuk ve rehberlik görevi yapar. Süt dişlerindeki çürükler ve dişlerin erken çekilmesi daimi dişlerin sürmesinde çapraşıklıklara, daimi dişin hiç çıkmayıp gömülü kalmasına yol açar.
Süt dişlerinin bir diğer görevi de çocuğun düzgün beslenmesini ve konuşmanın gelişimini sağlamaktır.
Çürük süt dişler genel sağlık sorunları da (kalp, böbrek rahatsızlıkları, romatizma) oluşturacağından; nasıl olsa yerine daimi dişler gelecek yanılgısına düşmeden tedavisi yapılmalıdır. Çocuğa gerekirse sedasyon (hafif uyku hali) anestezisi uygulanarak diş tedavileri tamamlanmalıdır.
Sonuç olarak altıncı aydan sonra bebeğin ağız ve diş bakımına başlanmalıdır. Süt dişlerinin sağlıklı olması ileride daimi dişlerin düzgün sıralanması için gerekli bir koşuldur.
Yüz kasları için emzik kullanılabilir
BEBEKLERİN ilk dört beş ay anne sütü ile beslenmesi ağız dokularının ve yüz kaslarının normal gelişimini sağlaması açısından önemlidir. Anne sütü yetersizse fizyolojik başlıklı biberon ve emzikler kullanılabilir. Yüz kasların normal gelişimi için emzik kullanmaya iki yaşına dek izin verilebilir.
Çocuğun bir yaşına kadar parmak emmesine izin verilebilir. Bu yaştan sonra parmak emmenin sebeplerini bulup önlem alınmalıdır.
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2010
HAMİLELİK döneminde yaşanabilecek diş problemleri bebeğin gelişimini doğrudan etkileyebileceği gibi, annenin düşük yapma olasılığını da yükseltebileceği unutulmaması gereken bir gerçektir. Hamilelik öncesi anne adayının gerekli ağız ve diş tedavileri mutlaka tamamlanmalıdır. Hamilelik döneminde değişen hormon dengesi ve gelişen olağan dışı vücut fonksiyonları dolayısıyla, ağız ve diş sağlığına daha fazla özen gösterilmesi gerekmektedir. Hamilelik sürecinde annenin dişlerinden kalsiyum alındığı inancı yanlıştır. Fakat hamilelik sürecinde ağız sağlığını etkileyecek bazı hormonsal değişiklikler meydana gelir. Bu hormonal değişiklikler dişetlerinde kanamalara, büyümelere ve hassasiyete neden olur. Diş etinde oluşan bu rahatsızlıklara hamilelik gingivitisi adı verilir. Ağız ve diş bölgesindeki sorunlar ikinci üç aylık (4-6 ay) dönemde şiddetini daha da artırır. Hamilelik öncesi diş tedavisini tamamlamamış veya ihmal etmiş annelerde bu durum daha şiddetli enfeksiyon (iltihap) ve ağrılarla kendini gösterir. Annenin bu problemleri diş taşı ve plak temizliği ile hafifletilebilir. Üç ayda bir hekim etkin plak kontrolü yapar. Hamilelik planlandığında diş tedavileriniz (diş taşı temizliği, çürüklerin dolgusu, iltihaplı dişlerin çekilmesi) tamamlanmış ise bu dönemin çok daha rahat geçeceği şüphe götürmez bir gerçektir. Yoksa her hamilelikte bir diş kaybı olduğu kanısı yanlıştır.
Ağız bakımı nasıl olmalı?
Hamilelik döneminde tükürükteki asit miktarı artar. Tükürüğün yapısındaki bu değişim diş ve diş eti rahatsızlıklarına uygun ortam sağlar. Her gün en az iki kere özellikle yemeklerden sonra dişler fırçalanmalı, diş araları diş ipliği ile temizlenmelidir. Bu dönemde bulantı ve kusma fazla olabilir. Bulantı ve kusma ağzın kimyasal ortamını bozup diş çürümelerine ve dişeti rahatsızlıklarının artmasına neden olur. Bulantı ve kusma nedeniyle diş fırçalanamıyorsa veya diş fırçalama sırasında bulantı oluşuyorsa bol suyla ağız çalkalanmalıdır. Ayrıca bir parça peynir yenmesi dişlerin çürüme olasılığını azaltır.
Hamilelik sürecinde diş hekimine üç ayda bir muayene olunmalıdır. Diş hekimi bu muayenede etkin plak kontrolü yapar. Genellikle diş tedavileri için en uygun dönem gebeliğin ikinci üç aylık (4-6 ay) dönemidir. Ertelenebilecek uzun ve yorucu diş tedavileri ise hamilelik sonrasına bırakılır. Anestezi ve ilaç verilmesi gereken durumlarda kadın doğum doktoru ile iletişime geçilir.
Diş röntgeni zararlı mıdır?
Dental röntgenlerin radyasyon miktarı çok azdır. Fakat gene de hamilelik döneminde röntgen ışınlarına maruz kalınmamalıdır. Zorunluluk durumunda önlem alınarak röntgen çekimi yapılır. Bebeğin röntgen ışınından etkilenmemesi için anneye kurşun önlük giydirilir. Özellikle ilk üç ayda röntgen ışınlarından uzak kalınmalıdır.
Hamilelik dönemin de ağız bakımının bozulması, beslenmedeki olumsuzluklar, kusma ve bulantı dişlerin çabuk çürümesi için uygun ortam yaratır. Hamilelik döneminde tatlıya ve çikolataya aşırı düşkünlük gelişir. Kusma ve bulantılar ağız bakımına özen gösterilmesini engeller. Hormon salgısındaki değişiklik sonucu diş etlerinin çabuk kanaması anneyi diş fırçalama işleminden uzaklaştırır. Bu olumsuzluklar diş çürüğü oluşumunu hızlandırır.
Diş gelişimi anne karnında başlar
BEBEĞİN ağız ve diş gelişimi embriyolojik hayatta başlar. Ağız boşluğu oluşumu 3. haftada görülür.
Dişlerin gelişimi ise 6-7. haftaya tekabül eder. Bebeğin diş sağlığının normal gelişimi için beslenmeye dikkat edilmelidir. A vitamini (yumurta, et, süt), C vitamini (çilek, domates,narenciye), D vitamini (et,süt,yumurta,balık), özellikle folik asit (kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler), B12 (kırmızı et,hayvansal gıdalar) ve kalsiyumdan zengin gıdalar tercih edilmelidir. Dengeli beslenme hem annenin hem bebeğin sağlığı için çok önemlidir. Tetrasiklin grubu ilaçlar hamilelik döneminde alınırsa bebeğin dişlerinde renklenmelere neden olur. Diğer antibiotiklerin bebeğin dişlerinde renklenmeye neden olduğu konusunda elimizde veri yoktur.
Yazının Devamını Oku 5 Ekim 2010
KİŞİLERİN artan estetik gereksinimlerini karşılayabilmek ve bitmeyen mükemmeli arama isteğine cevap verebilmek için teknolojiyi kullanmak ve takip etmek gereği kaçınılmaz. Diş kayıplarında, implant üstü protezlerde ve estetik kaygılar nedeniyle uygulanan metal destekli porselen kronlar (kaplamalar) uzun yıllardır diş hekimliğinde kullanılıyor. Fakat bu porselenlerin alt yapısının metal olmasından kaynaklanan bazı dezavantajlar ortadan kaldırılamadı. Bu nedenle metal içermeyen porselen kronların gerekliliği ön plana çıktı.
Işığı geçirmiyor
Metal içeren porselenlerin ışığı arka plana geçirmemesinden ötürü estetik olarak istenen sonuçlar alınamamaktadır. Porselenin altındaki metal, kamera ve fotoğraf makinesi flaşı gibi neon ışıklarda yapay bir parlama görüntüsüne neden olmaktadır. Ayrıca metalin yansımasından ötürü dişetinde mor bir çizgi oluşabilmekte; nadiren de olsa alerjik reaksiyonlar gelişebilmektedir. Hekim, metalin fazladan kalınlık oluşturması nedeniyle, kaplama yapılacak olan dişi daha çok küçültmek zorundadır.
Artık teknolojiyi kullanarak modern diş hekimliğinde metal içermeyen porselen kaplamalar yapmak mümkündür. Bu mucize materyal zirkonyum oksittir. Zirkonyum materyali, elmas kadar dayanıklı ve estetiktir. Zirkonyum oksit, tıpta uygulanacak ölçüde doku dostu, uzay teknolojisinde kullanılacak kadar dayanıklı ve kişilerin estetik ihtiyaçlarını karşılayabilecek derecede üstün özelliklere sahip üstün teknoloji ürünü bir materyaldir.
Dişlerde canlılık
Işık geçirgenliği özelliğinden ötürü porselen dişlerde derinlik ve canlılık oluşur. Böylece doğal dişlere en yakın görünüşü sağlamak mümkün olur. Isı yalıtımı mükemmel olduğundan ötürü porselen altında kalan dişlerde sıcak soğuk hassasiyeti minimaldir. Hafif bir materyaldir. Ağızda ağırlık hissi meydana getirmez. Biyolojik uyumluluğu üst düzeydedir. Yiyecek artığı ve mikroorganizmaların tutunması minimumdur. Dolayısıyla ağız kokusuna neden olmaz. Ayrıca santimetrekareye 9 ton basıncı karşılayacak oranda sağlamdır.
Cad-Cam (bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli üretim) teknolojisi kullanılarak üretildiğinden diş eti uyumu mükemmeldir.
Sonuç olarak zirkonyum porselenler diş hekimliğinin temel gereksinimi olan estetik, sağlamlık ve biyolojik uyumu bir arada sağlar.
Yazının Devamını Oku 21 Eylül 2010
KÖK hücreler, insan vücudunda bulunan ve her türlü vücut hücresine dönüşebilen ana hücrelerdir. Vücudun neresinde bir zedelenme veya onarım ihtiyacı varsa, oraya giderek gereken hücre tipine dönüşür ve hasarı onarırlar.
Kök hücreler birçok hastalığın tedavisinde dokuları üretebilme ve yenileyebilme potansiyeline sahiptirler. Kordon kanından elde edilen kök hücrelerden sonra şimdi de süt dişleri ve yirmi yaş dişlerinden elde edilen kök hücreler gelecekte bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere kök hücre bankalarında saklanması mümkündür.
Kordon kanı kök hücreleri ile dişten elde edilen kök hücreleri tipi farklıdır. Diş kök hücreleri (mezenşimal kök hücreler) genellikle kemik, kıkırdak, kalp ve sinir hücre ve dokularına dönüşebilme potansiyeline sahiptir. Elde edilen bu hücrelerin alzhemier, Parkinson, omurilik zedelenmesine bağlı felçlerin tedavisinde umut verici gelişmeler vaat etmektedir. Ayrıca diş, kemik, yağ ve kas gibi organların yenilenmesi ve tekrar oluşturması yakın bir gelecekte hayal olmaktan çıkacağa benzemektedir.
İngiliz bilim adamları, fareden aldığı kök hücrelerini laboratuvar ortamında farklılaştırdıktan sonra, bu hücreleri diş etine açılan bir boşluğa yerleştirdiler ve 23 haftada yeni bir dişin çıkmasını başardılar. Ayrıca kök hücrelerinin istenilen dişe dönüşmesinin olanak dahilinde olduğu kanıtlandı. Buna göre yeni dişin azı veya köpek dişi olması önceden tespit edilebildi. Yakın bir gelecekte kök hücreyle yeni orijinal bir dişe sahip olunabilecektir.
Kordon kanından daha ekonomikKök hücreleri için en uygun olan alt üst ön dört süt dişler ile yirmi yaş dişleridir. Kök hücre canlılığı açısından bu dişler üstünlük sağlamaktadır.
Diş kök hücreleri, kordon kanı kök hücreleri gibi kardeşlerle 1/4, ebeveynlerle 1/2 oranında uyum sağlar. Bağışıklık sisteminde bir reaksiyon oluşturmaz.
Diş, çekildikten sonra 15 dakika içinde özel bir solüsyonun içine yerleştirilmelidir. Diş 52 saat bu solüsyonda bozulmadan kalabilmektedir. Laboratuvara bu süre içinde ulaştırıldıktan sonra -200 derecede soğutulup sıvı nitrojen tanklarında saklanmaktır.
Diş kök hücreleri, kordon kanı kök hücreleri yönteminden çok daha ekonomiktir. Diş kök hücrelerinin, yetişkin kök hücrelerine göre tam gelişimini tamamlamamış ve farklılaşmamış olmasından ötürü çok fazla doku tipi oluşturma potansiyeline sahip oldukları düşünülmektedir Ancak bu iki yöntemin birbirinin yerini tutamayacağı kesindir.
Sanal mitingler on binlerce kişiyi internette buluşturdu
Yazının Devamını Oku 31 Ağustos 2010
AĞIZ kokusu kişinin kendisi veya çevresi tarafından fark edilebilen, nefes veya konuşma esnasında ortama yayılan kötü kokudur. Kişilerin sosyal ve özel ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen hatta psikolojik rahatsızlıklara yol açabilen kötü ağız kokusunun (halitozis) sistemik nedenleri olabileceği gibi genellikle gerçek sebebi ağız içi kaynaklıdır. Dişlerdeki plak ve taş birikimi, diş eti rahatsızlıkları, dişlerdeki çürükler, uygunsuz yapılmış protezler, ömrünü doldurmuş eskimiş sabit ve hareketli takma dişler, yarım çıkmış olan 20 yaş dişlerini ağız kokusunun en önemli nedenleri olarak sıralayabiliriz.
Nefesinizin kötü kokup kokmadığını anlamak için basit bir test yapılabilir. Bileğinizin iç tarafını yalayın, birkaç saniye tükürüğün kurumasını bekleyin, sonra bileğinizi koklayın. Eğer hoş olmayan bir koku alıyorsanız, muhtemelen ağız kokunuz vardır.
Sabah uyanınca hissedilen kötü ağız kokusu ise normaldir. Bu koku, gece ağzın fonksiyon görmemesi ve tükürük salgısının azalmasına bağlı olarak gelişen geçici bir durumdur. Kahvaltının yapılması, tükürük salgısını çoğaltır. Tükürük salgısının artması, sabah uyanınca rahatsızlık veren kötü kokuyu bertaraf eder.
Ağız kokusunu kaldırmak için öneriler
İyi bir ağız bakımı ve dilin mutlaka fırçalanması
Diş ipi kullanımı
Ağzın kurumasına izin vermeyecek kadar günlük su tüketimi
Sigara alışkanlığının bırakılması
Takma dişlerin çok iyi temizlenmesi
Antiseptik gargaraların kullanımı
Düzenli diş hekimi kontrolü
Açlık ve oruca bağlı ağız kokusu
Açlık ve ağır diyetlerde vücut enerji gereksinimini sağlamak için yağları yakar. Yağların yanması keton denilen kötü kokulu bir bileşimin ortaya çıkmasına neden olur. Ketonların bir bölümü de nefes yoluyla dışarı atılır. Nefesteki keton da çok kötü bir kokunun çevreye yayılmasına neden olur.
Ağız kokusuna neden olan hastalıklar
Balgam akışının olduğu akciğer rahatsızları, akıntılı sinüzit, reflü, bademcik enfeksiyonları en önemli ağız kokusuna neden olan hastalıklardır. Ayrıca farklı ağız kokuları bazı hastalıkların tanısında önem taşıyabilir. Örneğin şeker hastalarında aseton, karaciğer rahatsızlıklarında ağır amonyak, bağırsak hastalıklarında dışkıyı andıran bir ağız kokusu meydana gelebilir.
Ağız kokusunun oluşma mekanizması
Ağızdaki bazı bakteriler, artık gıdalarla beslenerek yaşamlarını sürdürürler. Mikroorganizmalar bu beslenme sonrası kükürt salgılar. Ortaya çıkan kükürt çok kötü bir koku olarak nefesimize karışır. Bu bakteriler, diş plağı ve diş taşlarında bulunduğu gibi dilin özellikle arka kısmındaki pürtüklü bölümde de yaşarlar.
Yazının Devamını Oku 17 Ağustos 2010
DİYABET, pankreasın insülini yetersiz veya hiç üretememesi nedeniyle kandaki şeker düzeyinin yüksekliği ile karakterize olan bir hastalık. Dört tip diyabet var. Yaygın olan tip1 ve tip2 olarak ayrılır. Tip 1 diyabet genellikle çocuklarda ve erken yetişkinlerde görülen insülinin hiç üretilmediği ya da çok az üretildiği durumdur. Tip 2 diyabet ise toplumda sıklıkla erişkinlerde rastlanan insülinin az veya düzensiz salgılandığı diyabet türüdür.
Kontrol edilemeyen diyabet birçok organda olduğu gibi ağız ve çevre dokularda hasarlara neden olur. Yüksek kan şekeri seviyesinin kan damarlarının yapısını ve kanın akış hızını bozduğu ve tükürükteki şeker miktarının artmasına neden olduğu bir gerçektir. Bu rahatsızlık, kan damarlarının oksijen taşıma ve dokularda biriken metabolizma (zararlı atık) artıklarını uzaklaştırma faaliyetlerini zayıflatarak, dokuların beslenmesini olumsuz yönde etkiler. Bu durum, diş etlerinin iltihaplanmaya karşı direncini düşürmektedir. Ayrıca tükürükteki yüksek şeker oranı ağızdaki mikroorganizmaların çoğalması için uygun ortam sağlar.
Diyabetik hastalarda ağız ve diş bakımı
Bazı bakteriler, şeker oranı yüksek olan bu ortamda daha hızlı gelişir. Bu nedenle ki, tükürüğün yüksek seviyelerde şeker içerdiği hastalarda diş eti iltihapları şiddetlenir. Ayrıca diş eti enfeksiyonu da, kan şeker seviyesini yükselten önemli bir etkendir. Bu durum vücut sistemini kısır döngüye sokar. Diş etlerinde oluşan iltihap, dişlerin etrafındaki alveol kemiğini eritir. Çene kemiğinin zayıflaması; dişlerin sallanmasına, çiğneme sırasında ağrılara ve sonunda dişlerin kaybına yol açar. Bu süreç yaşanırken hasta, ağrı ve dişlerde sallanmanın yanı sıra, diş etlerinde kanama ve ağızda kötü koku hisseder. Bu süreçten kurtulmak için; diyabet kontrol altına alınmalı ve iyi bir ağız bakımı sağlanmalıdır.
Diyabet hastalığı, diş kaybı ile sonuçlanan diş eti hastalıklarına da yol açabilir. Bu nedenle diyabetiklerin ağız sağlığının yakından takip edilmesi, düzenli aralıklarla diş hekimi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Var olan bir diş eti enfeksiyonu (iltihaplar) şeker hastalığının kontrolünü güçleştireceği akıldan çıkarılmamalıdır. Kontrol altında olsun olmasın tüm diyabet hastaları, diş hekimi kontrolünden geçmeli ve takip edilmelidir.
Tüm bireylerin yapması gerektiği gibi şeker hastaları da sabah ve akşam olmak üzere günde en az iki kere dişlerini 3-4 dakika fırçalaması gerekir. Ayrıca dişler fırçalandıktan sonra diş ipi ve diş arası fırçası ile dişlerin araları temizlenmeli ve işlem sonrası ağız su ile çalkalanmalıdır.
Kan şekeri seviyesi 140’ın üzerinde olmamalı
Diyabetli hastalar, tükürüklerindeki şeker seviyesinin yüksekliği nedeniyle ağızda mantar enfeksiyonlarına açıktır. Bu sorunun en basit şekli, dudakların birleşim yerinde çatlak ve kızarıklar halinde kendisini belli etmektedir. Sigara kullanımı ve hareketli protezlerin bütün gün ağızda taşınması, mantar gelişimini daha da hızlandırmaktadır.
Diyabetli hastalar diş hekimine gitmeden bir gün önce mutlaka açlık kan şekeri seviyelerini ölçtürmeli ve bu bilgiyi diş hekimiyle paylaşmalıdır. Herhangi bir cerrahi müdahale öncesi hastanın kan şekeri seviyesinin 140’ın üzerinde olmaması gerekir.
Ayrıca diyabet hastalarında diş müdahalesi için en uygun zaman kahvaltıdan sonraki sabah saatleridir. Diş tedavisinin, hastanın beslenme düzenini ve ilaç kullanım saatlerini bozmamalıdır Diş çekimi, implant (diş ekimi) gibi cerrahi girişimler öncesi diyabet mutlaka kontrol altına alınması gerekir. Kontrolsüz diyabette (yüksek kan şekeri seviyesi) yara iyileşmesi geciktiğinden, diş tedavilerinden sonra iltihaplanmalar, şiddetli ağrılar ve kanama riski olabilir. Cerrahi yara bölgelerinde (diş çekim yarası vs.) ve implant (diş ekimi) girişimlerinden sonra iltihap oluşma olasılığının yüksekliği dikkat edilmesi gereken önemli bir olgudur.
Yazının Devamını Oku