Aslına bakarsanız, Darwin fincancı katırlarını ürkütmemek ve daha çok leydinin sekte-i kalpten öbür tarafa gitmesine sebep olmamak için, álim ihtiyatlı davranmıştır. Ne başyapıtını oluşturan Türlerin Kökeni’nde, ne de diğerlerinde insanın ecdádına hiç değinmez. Buna ilişkin tek satır yoktur. "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az" demeye getirir.
Gerçek mi, uydurmasyon mu tam bilemiyorum ama her halükarda rivayet şöyledir: Büyük Charles Darwin’in "Evrim Teorisi" Kraliçe Viktorya dönemi İngilteresi’nde iyicene yaygınlaşıp insanın maymundan inebileceği varsayımı artık aristokratik salonlarda da tartışılmaya başlanınca, bunu işiten bir leydi dehşet şoke olmuş ve oracıkta bayılmış:
Tuz ruhu ve limon kolonyası falan, nedimeleri tarafından ayıltılır ayıltılmaz da derhal şu cümleyi söylemiş: "Ümit ederim ki doğru değildir. Fakat doğruysa, sakın maymunlar duymasın!"
Efendim, "mukaddes yaradılışçılığı reddetti" diye kıyamet kopartacak "Adnan Hocacılar" isterse mahkemeye versin, işte ben yukarıdaki "Evrim Teorisi"ne inanırım.
Yani, yüksek otların ötesini görebilmek için ilkin iki ayağı üzerine kalkmak zorunda kalan maymunla "dikilek insan"a; ondan, başparmağının açısını geliştirerek bu defa iki elini kullanmaya başlayan "mahir insan"a; nihayetinde de, artık beyin hacmini, dolayısıyla duyum melekesini geliştiren şimdiki "ákil insan"a geçildiğine inanırım.
Tabii bunlar yukarıda şematikleştirdiğim kadar basit ve istikrarlı değil ama olsun!
Ve, Karl Popper’in bilim felsefesini benimsediğim için de, tersi ispatlanmadığı müddetçe, CharlesDarwin’in teorisi benim için geçerlilik taşıyan tek doğrudur!
İHTİYATLI DARWIN
Darwin dedim ama aslına bakarsanız, fincancı katırlarını ürkütmemek ve daha çok leydinin sekte-i kalpten öbür tarafa gitmesine sebep olmamak için, álim ihtiyatlı davranmıştır.
Ne başyapıtını oluşturan "Türlerin Kökeni"nde, ne de diğerlerinde insanın ecdádına hiç değinmez. Buna ilişkin tek satır yoktur. "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az" demeye getirir.
Artı, onun yararlandığı 19. yüzyıl botaniği ve biyolojisi bugünkünle kıyaslanmayacak oranda kısıtlı olduğundan, oluşturduğu teoride maddi yanlışlar da mevcuttur.
Fakat tüm bunlar, aslında Fransız biyolog Jean-Baptiste Lamarck’ın Darwin’den bile önce bir hipotez olarak ortaya attığı ve geçen pazar anlattığım gibi, Afrika’daki bin bir kazıyla da doğrulanan, insanın maymundan indiği gerçeğini değiştirmez.
Peki, inanç ve iman felsefesini değiştir mi?
Nediyeyim ki?Burada verilecek her cevap çok özneldir. Kişisel bir tercihi yansıtır. Ve bana sorarsanız da, asla değiştirmez! Değiştiremez.
Başka bir deyişle, eğer "Eski Áhit"in Adem ve Havva"Tekvin"ini mutlak dogmadeğil de bir "iláhi mitolojisi" olarak anlıyor ve akılcı mantığa açık kapı bırakıyorsanız, insanların maymundan iniyor olması, yine "iláhi" nitelik taşıyan arayışa nokta koymaz.
Hele hele, bütün semavi dinler içinde o dogmaya en mesafeli duran İslam açısından hiçbir engel oluşturmaz.
Çünkü, leydinin "maymunların duymamasını" istediği gerçek, ondan türemiş o insanın aradığı esas ve temel g-e-r-ç-e-k’in de yanıtını içermiyor ki!
Yani, yaratıcı Tanrı "y-o-k" diye cevap getirmiyor ve getiremez ki!
Öyletabii, çünkü hadi anladık, Afrika’da iklim kuraklaşıp otların üzerinden uzağa bakmak ihtiyacını hissetmeden önce ağaç dallarında takla atıyorduk. Álá muz tıkıştırıyorduk.
Daha önce de dört ayakla yürüyor, yerde sürünüyor, denizden çıkıyor, yosundan bitiyor, hücreden bölünüyor veya proteinden ürüyorduk falan filan?
Daha daha önce ise ateşten bir dünyaydık. Gezegenden fışkırdık, galaksiden kaçtık.
Ve en, en, en başta da "big bang"in "madde-enerji"sinden doğduk.
Eee, daha, daha, daha da önce?
TANRI ZAR ATMAZ
Sonsuz çetrefillik arz etseler dahi, yukarıdaki şey "nihai tasavvurlar" ve "mümkün hipotezler" olarak zoolojiyle, botanikle, biyolojiyle, astronomiyle, matematikle, fizikle mizikle, hiç olmazsa teorik açıdan az çok açıklanabilir. Ama bunlar, her şeyin başlangıcı varsayılan "big bang"i de başlatmaya yetmiyor. Sorunun cevabını yine bilmiyoruz ve yalnız bilmiyoruz değil, asla da bilemeyeceğiz!
Zaten de bunun içindir ki, o kocca Albert Einstein’in bile aslında yanılgıya düşüp "kuantum mekaniği" teorisini reddederken, "İnsaf, Tanrı barbut zarı atmaz" demek ihtiyacını hissetmişti.
O halde demek ki, yukarıdaki somut fiziğe yaklaştığımız ölçüde, aslında soyut metafiziğe yaklaşıyoruz. Maddeleştikçe manevileşiyoruz ve aritmekleştikçe ruhánileşiyoruz.
Dolayısıyla da, İngiliz leydiyi bayıltan ve ilk tepki olarak "sakın maymunlar duymasın" dedirten "Evrim Teorisi"ni bir "bilimsel gerçek" olarak kabullenmemiz, bizi herhangi bir "iláhi gerçek"e ne daha fazla yaklaştırıyor, ne ondan daha fazla uzaklaştırıyor.
İki ayağımızın üzerinde "dikilek insan"a; oradan, iki elimizin başparmağında "mahir insan"a ve nihayetinde de koca beynimizin ışıltısında "ákil insan"a dönüşmüş olduğumuzu bilmek, işte o "ákilliğimiz"den dolayıdır ki, bize "mutlak cevabı" getirmiyor.
"Bilimsel gerçek"le yetinemeyecek kadar a-k-ı-l-l-ı olduğumuz içindir ki "iláhi gerçek" arayışını sürdürüyoruz ve zaten bu fıtratımızdan dolayı i-n-s-a-n kimliği ediniyoruz.
Gelecekpazar, "dikilek"i, "mahir"i ve "akil"iyle, o insanın Kara Afrika’dan çıkmış olduğunu reddetmeye kalkışan "beyaz adam teorileri"ni (!) maytaba alacağım.
Aman, sırf maymunlar ve "Adnan Hocacı"lar değil bilûmum ırkçılar da duymasın!