Prodi iyimserliğiyle

nin kasten empoze etmeye çalıştığı kötümserliğe asla metelik vermedi.

Onların cazgırlığına göğüs gerdi ve AB konusunda hep şu görüşü tekrarladı:

‘‘Türkiye ev ödevini’’ hakkıyla yerine getirdiği takdirde ülkemizin Topluluk üyeliğine dahil edilmesi kaçınılmazdır.

Şöyle veya böyle, Ankara, orta vadede Brüksel'deki yerini alacaktır.

Bizim varlığımız hem Avrupa açısından stratejik zorunluluktur; hem de Yaşlı Kıta'nın ‘uygarlıklar çatışması’ girdabına kapılmaması için yegane çaredir.

Bu görüşüm şimdi her zamankinden daha çok geçerlidir ve geçerli kalacaktır.

* * *

NİTEKİM, bugün başlayan Ankara ziyareti arifesinde AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin Mehmet Ali Birand ve Zeynel Lüle'ye yaptığı açıklamalara kulak verirseniz, yukarıdaki varsayımımın asla ‘‘hayalci’’ olmadığı daha iyi anlaşılacaktır.

Ayrıntıyı geçiyorum, hem Prodi'nin, hem de ülkemizde yine kasten ‘‘Türkiye düşmanı’’ diye takdim edilmeye çalışılan Ortak Pazar Genişleme Sorumlusu Günter Verheugen'in söylediği sözlerdeki esas öz, son derece berrak ve nettir:

‘‘Bu yolda devam ederseniz, hele hele Kıbrıs'ı da çözümlerseniz, size ‘hayır' demek imkansızlaşır!

Nokta, satırbaşı, paragraf.

* * *

OYSA, dediğim gibi hayalci değil gerçekçiyim ve daha önce de defalarca, Komisyon'un son tahlilde ‘‘yürütme organı’’ niteliği taşıdığını ve Türkiye ‘‘encamı’’ nın, onun boyunu fersah fersah aşan ‘‘en üst zirvede’’ belirleneceğini vurguladım.

Dolayısıyla, ihtiyatı elden bırakmıyor ve Prodi- Verheugen ikilisinin ‘‘olumlu’’ yaklaşımını fazla abartmaktan kaçınıyorum.

Ancak tabii ihtiyatın da bir ölçüsü var ve böyle bir organ yöneticilerinin ‘‘karar mihrakları’’ndaki ‘‘genel eğilimi’’ yansıttığı nesnelliğini es geçmemek gerekiyor.

Fakat hadi pimpirikliliği de en zirveye vardıralım ve o ‘‘karar mihrakları’’na, yani başta Berlin ve Paris'teki ‘‘ağababalar’’, AB başkentlerine bakalım.

Bakalım ve başta Alman Şansölye Schröder ve Fransa Cumhurbaşkanı Chirac olmak üzere, şu ülkenin dışişleri bakanından bu ülkenin savunma bakanına, Ankara üyeliğine ilişkin olarak tıpkı Prodi doğrultusunda konuşan Avrupa liderlerini hatırlamak için sadecene son bir haftanın gazetelerine tekrar bir göz atalım ki, yeter.

Eh, eğer o liderlerin yalan söylediğine dair önyargımız yoksa, bu da bize yeter.

* * *

TABİİ ‘‘yeter’’ derken, onların ezelden beri‘‘önkoşul’’ addettiği ‘‘ev ödevi’’ ve Kıbrıs'ta çözüm faktörlerinin ‘‘hallolduğu’’ faraziyesinden yola çıkıyorum.

Aksi takdirde, ilk paragrafta kaydettiğim gibi, hiçbir şey ‘‘yet-mez’’.

Ve Sezar'ın hakkı Sezar'a, AKP hükümetinin iradi kararlığı sayesinde Türkiye ‘‘ev ödevi’’ni yerine getirmekte gerçekten dev adımlar attı. Çoğu gitti, azı kaldı.

Fakat o ‘‘az’’ teoriden pratiğe geçişi içerdiğinden, hala hayati önem taşıyor.

Dolayısıyla, ‘‘statüko zaptiyeleri’’ çelme atmadığı takdirde, güzel bir hattat kalemiyle yazılmış ödevin ‘‘iyi kıraat’’ edilmesi hariç, tüm sorun Ada'da odaklanıyor.

Bilelim ki, aynı zamanda o ‘‘statüko zaptiyeleri’’nin ‘‘son kale’’ bellediği bu sorun da çözüme kavuşturulursa, Türkiye mutlaka ve mutlaka AB'yle bütünleşecektir.

Yoksa Avrupa ‘‘Avrupa’’ olamaz ki, Yaşlı Kıta ‘‘kendinin inkarı’’nı kaldıramaz.
Yazarın Tüm Yazıları