Merzifon’dan Pire’ye

BUGÜN Ankara’nın İstanbul’a duyduğu nefret konusunu sürdürecektim ama, dünkü "Hürriyet"te okuduğum iki ayrı yazıdan dolayı bunu gelecek haftaya erteliyorum.

İlkinde Ertuğrul Özkök, Ayşe Kulin’in kaleminden, Merzifon’da Ermeni Tehciri’nden kurtulan Aram Balayan’la İstanbullu Sabahat Reşit arasındaki nefis aşkı anlatmıştı.

Diğerinde ise, Orgeneral Büyükyanıt’ın Pire’yi ziyareti sırasında, Talaslı Evindaki Bezircioğlu ve Fina Kiryazidu’yla hanımlarla Türkçe sohbet ettiğine dair haber vardı.

Her ikisinin de derinini bayağı bayağı deşmek gerekiyor.

* * *

ÖNCE, yukarıdaki türden daha nice örnek mevcuttur ve zaten 1915 Kıyamı’nı sübjektif biçimde "soykırım" olarak tanımlayan tezin zaafı da buradan kaynaklanmaktadır.

Çünkü, Anadolu’da kurtulmuş ve "kur-ta-rıl-mış" Ermenilerin olması; bir bölümün İslamlaşmasına veya evlád edinilmesine göz yumulması; ve nihayet İstanbul’daki cemaate ilişilmemesi, ne denli korkunç olursa olsun, İttihatçı cürmü "teorik kitap"tan ayrıştırıyor.

Başka bir deyişle, tanımı sonsuz milimetrik biçimde yapılmış olan o "soykırım"ı Tehcir’e ilişkin olarak kullanmak, tarihsel nesnellikten ziyade duygusal öznellik yansıtıyor.

Zira, tamam toplumsal baskı falan ama, Sabahat ve Aram nihayetinde evlenebildiler.

Oysa unutmayalım ki, Nazi rejim "Şoah"dan çok, çok önce, daha 1935 "Nürenberg Yasaları"yla Yahudilerin "ári ırk" mensuplarıyla elele tutuşmasını bile ölüm suçu saymıştı.

Artı, Balayan ailesi Merzifon’dan kaçıp Gedikpaşa kilisesine sığınabildi ama, Dachau’dan kelleyi kurtarıp da Berlin sinagoğuna adım atabilmiş tek Musevi mevcut değildir.

Ve işte bundan dolayıdır ki, yukarıdaki aşk Türklerin ve Ermenilerin ortak onurudur.

* * *

ÖTE yandan, gazetede Rum diye zikredilmişti ama, Pire’de Genelkurmay Başkanı’nın elini öpmek isteyen iki yaşlı hanım aslında Rum falan değil, anlı şanlı Karamanlıdır!

Köken tam bilinmiyor, yalnız anadilde değil ibadette de Türkçe kullanan bu halk belki Ortodokslaşmış Türklere; belki de Dede Korkut lisánını benimsemiş Bizanslılara uzanır.

İlk Türkçe roman "Temaşa-i Dünya ve Cefakár-u Cefakeş"in yazarı Evancelinos Misailidis veya Kayseri eşráfından dev sinemacı Elya Kazan, Karamanlılar da onurumuzdur

Ve heyhat, tek kelime Rumca bilmeseler dahi, sırf Hıristiyan oldukları için Karamanlı yurttaşlar da Mübadele’de anavatanı terketmek ve Yunanistan’a gitmek zorunda bırakıldılar.

* * *

O halde demek ki, şu an yaşamakta olduğumuz Türkiye toprakları, tarihte bir hiç olan seksen küsur yıl öncesine dek, Aram Balayan’ın Merzifon’undan Evindaki Bezircioğlu’nun Talas’ına, Türk veya İslam aidiyet taşımayan insanların da öz be öz vatanını oluşturuyordu.

Oysa, artık yoklar! Yahut, cim karnında bir nokta, bir virgül kadar varlar.

Eh buharlaşmadılar ya, demek başlarından ciddi bir şeyler geçti. Azını bilip çoğunu bilmediğimiz veya bilinmesi istendiği ölçüde ve şekilde bilebildiğimiz bir şeyler geçti.

Ve ben burada ne "soykırım" türü retorik tartışmaya giriyorum; ne de çok milletli bir imparatorluktan modern ulus devlete geçişin dev sancılar getireceği gerçeğini inkár ediyorum.

Fakat yukarıdaki sonsuz nesnel ve sonsuz somut "ö-te-ki" gerçeği de inkár edemeyiz.

Merzifon’da niçin Balayan’lar ve Talas’ta neden Bezircioğlu’ları kalmadığı sorusunu cesaretle sormak ve cevabını da dürüstlükle vermek iradesini artık göstermek zorundayız.

Dolayısıyla, tabii ki Sabahat - Aram aşkıyla ve Evindaki Hanım jestiyle övüneceğiz.

Ancak, o Aram’ın niçin Merzifon’da değil de Gedikpaşa büyüdüğü ve o Evindaki’nin neden Talas’ta değil de Pire’de ihtiyarladığına ilişkin "öz"ü çok, çok düşünmemiz gerekiyor.

DÜZELTME: Perşembe günkü yazımda sözü geçen rock şarkı harikuláde "Baba Zula" grubuna değil, bir o kadar harikuláde "Duman" grubuna aittir. Düzeltir, özür dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları