KENDİSİNİN de fazla kıymet-i harbiye atfetmediği "toyluk dönemi" (!) eserlerini hariç tutarsak, Karl Marx’ta "hümanizma", yani insancıllık ve insan sevgisi yoktur. Aksine, başta ütopik sosyalist Proudhon’un bu doğrultudaki yaklaşımını "felsefenin sefaleti" diye alaya aldığı polemik olmak üzere, "Kapital" yazarı hümanizmayı reddeder. Dolayısıyla, daha sonra Bolşeviklerin ve diğer komünistlerin o insancıllığı "Hristiyan merhameti" ve "burjuva avuntusu" diye yerden yere vurması bir tesadüf değildir.
***
AMA tabii bunu söylerken Marx’ta insan unsurunun bulunmadığını iddia etmiyorum. Tam tersine, Trier’li Alman tüm ideolojisi insan teması üzerine kurmuştur.
Ne var ki, onun insanı da, insancıllığı da soyuttur. Kavramsaldır. Teoriktir. Soğuktur. Her şeyi üretim ilişkileri üzerine oturttuğundan ve kendisinin "altyapı" dediği o ilişkilerin, yine kendisinin "üstyapı" diye tanımladığı sosyal ve ruhi bütünü belirlediğini vaaz ettiğinden, Karl Marx’ın insanı "homo economicus" denilen türden bir "iktisadi insan" dır. Bu yüzden de, Marx’a göre, insanı özgür ve mutlu kılabilmek için emek sömürüsünü ortadan kaldırmak, dolayısıyla mülkiyet ve üretim ilişkilerini değiştirmek gereklidir. Şarttır. Gerisi fasa fisodur ve cerahatli yaraya yüzeysel bir merhem sürmekten öteye gitmez. Peki de, her şeyi ekonomiyle açıklayan Marx’ın o ekonomi teorisi doğru mudur. Hayır !
***
TABİİ , böyle kestirmeden "hayır" derken, "artı değer" veya "kár haddinin tedrici azalımı" gibi, "Kapital" yazılmadan önce de bilinen teorilerin fos olduğunu söylemiyorum. Ancak, bunların doğruluğu Marx’ın vardığı sonuçlardaki yanlışlığı değiştirmez.
En önce, sonsuz çetrefil bir varlık olan insan ve insan ruhiyatı ne üretim ilişkilerine, ne de iktisat denklemlerine indirgenebilir. Yani, o "altyapı" illá o "üstyapı" yı tayin etmez. Emeğinin "sömürülmesi" (!); háttá, Karl Marx’ın arzuladığı gibi bunun bilincine de varılması, o insanın fıtratını belirleyen inanç, din, aidiyet, millet, töre gibi unsurları sıfırlamaz. Aksine, bunlar çoğu defa "emek sermaye" çelişkisine haydi haydi ağır basarlar. Nitekim, 1. Harp patlar patlamaz, bizzat Marx’ın kurduğu Enternasyonel’in derhal çatırdaması ve "vatanı olmadığı" iddia edilen proleterlerin diğer proleterlerle savaşmak için koşa koşa cepheye gitmesi, daha sonra sayısız defa tekrarlanacak örneklerden sadece ilkidir. Hayır, insan benliği iktisat teorilerine itaat etmemiştir, etmemektedir ve etmeyecektir.
***
ÖTE yandan, kapitalizmin konjonktürel krizleri dahil, Karl Marx’ın yapmış olduğu burjuvazi sermaye tahlillerinde yine kısmi doğruluk payı vardır ama, sonuç tekrar yanlıştır. Ölümünden bir buçuk asır sonra, "vahiy" olarak haber verdiği, kapitalizmin kendi kendini yok edeceği asla savı gerçekleşmemiştir. Daha ötesi, emáresi dahi sezilmemiştir. Aksine, kapitalizm sanayi devrimine bir de teknoloji ve bilişim devrimlerini eklediği ve artı-değer zenginleşmesi daha geniş dağıttığı için, burjuvazi proletarya ikilemi Marx’ın yine kesin addettiği o "antagonik" zıtlaşmaya ulaşmamıştır. Çelişkiler yumuşamıştır. Eski proletarya yeni ara sınıflar doğurmuştur. Onlar "burjuva hissiyat" a meyletmiştir. Üstelik, Sovyetik deneyin ipucunu verdiği gibi, mülkiyet ilişkilerinin değişmesi ne yukarıdaki artı-değer ve sermaye birikimi süreçlerini farklı kılmıştır; ne de bir organizasyon aygıtı olarak aslında mutlaka zorunlu olan devletin ortadan kalkacağı hipotezi doğrulanmıştır.
Nihayet, Marx"iktisadi insan" la soyutlaştığı için, kapitalizmde somut olarak varolan "insani" rekabet dürtüsünün ve Weber’ci etik kaygısının yarattığı dinamiği görememiştir. Ve, yukarıdaki yanlışlar, eksikler ve bazen hezeyanlar hayatın pratiğinde ispatlandığı içindir ki de, Karl Marx’ın ve Marksizmin geri döneceğini düşünmek başka bir hezeyandır.
Düzeltme: Dünkü yazımda "teslis" i "tehlis" diye yazdığım için okuyuculardan özür dilerim.