Paylaş
Sonra, keyfimin kâhyası ve rüyalarımın zaptiyesi değilsiniz, lord olduğumu arada sırada hayal etmek benim de hakkım ! Evet ne utancakmışım işte açık açık söylüyorum, ben lorluk düşü kurarım.
İngilizlerin ‘Lordlar Kamarası’ çok eski bir kökene uzanır. Bazı ülkelerin senatosunu andırır gibi görünse de aslında aristokratiktir.
Meşrutiyet'in ‘Ayan Meclisi’ne dahi benzetemeyeceğim, zira dört yüzü aşkın üye hükümet tarafından belirlense bile bu kurumun yedi yüz kişiyi aşan esas çoğunluğu anlı şanlı asildir. Makam babadan oğula geçer ve ömür boyu sürer.
Açıkçası, Birleşik Krallık'ın ananevi organı feodal bir uzantıdır ve başında yün peruka, ayağında rugan pabuçla kürsüye çıkan bir ‘lord chancellor’ un başkanlığındaki assamblenin modern demokrasiyle fazla ilgisi yoktur.
* * *
EFENDİM, liberal diye beddua yağdırılsa da her halde hala ‘işçi’ sıfatı taşıdığından olacak, İngiltere'nin yeni bitme başbakanı Tony Blair reform adı altında ve durup dururken işte bu ‘Lordlar Kamarası’nı kapatmaya karar verdi.
Hazret hafta içinde yaptığı açıklamada dört yüzyıllık kurumun canına ot tıkayacağını duyurdu ve yasayı kendisi gibi avam diğer meclise sevketti.
Beni de müthiş bir tasa aldı. Dokunsanız, iki gözüm iki çeşme ağlayacağım.
* * *
DİYECEKSİNİZ ki, ‘Be adam, ananın karnından ‘‘Lord Hadi’’ diye mi doğdun, sana ne ? Üstelik kendin itiraf ediyorsun, oranın demokrasiyle alakası yok...’
Doğru ! Doğru, doğru da, zahir kurumsal varlıkların tırpanlandığı bir ülke çocuğu olarak bunların sahiplerine kıskançlık duymamdan olacak, velev ki teorik olarak onlara karşı çıksam dahi ben ‘Lordlar Kamarası’ türünden biraz antika ve biraz folklorik şeyleri severim. Bunları zenginlik addederim.
Zaten ‘Lordlar Kamarası’ da tıpkı ‘boby’ polis miğferleri, Londra taksi strapontenleri, İskoç kuzu rostoları veya kırmızı telefon kabinleri gibi İngiltere'yi İngiltere yapan özellikler arasındadır ki, nasıl reddedilebir?
* * *
SONRA, keyfimin k*ahyası ve rüyalarımın zaptiyesi değilsiniz, lord olduğumu arada sırada hayal etmek benim de hakkım !
Evet ne utancakmışım işte açık açık söylüyorum, ben lorluk düşü kurarım.
Hayır, öyle Kraliçe'nin hasbelkader mükafatlandırdığı sonradan görme ünvan beni ilgilendirmiyor. Haşmetmaaba saygım sonsuz ama buna tenezzül etmem.
Aile seceremi Norman istilalarına kadar sayabilir ve Kent'teki av malikanesinin duvarlarını süsleyen ecdad tablolarını gösterebilirim, damarlarımdan akan mavi kan çok eski bir pınarda hayat bulur.
Zaten küçük kardeşimin Fransız mürebbiyesi bu tabloları seyreder ve iyi İngilizce konuşmaya çalışarak, ‘My Lord, ne kadar şanslı bir asilsiniz’ derdi.
Eton'daki kolejden malikaneye gittiğim bir Noel tatili, ebevenlerim olmadığı ve hizmetçilerin aşağıda laklaka daldığı bir sırada diğer resimleri göstermek bahanesiyle mürebbiyeyi çatı katına çıkartıp biraz metozori tadına bakmıştım da, durum anlaşılınca Valdem kızcağızı derhal Paris'e geri yolladı.
Pederim ise hem ilk ‘MG’ spor otomobilimi almaktan cayarak, hem de Hintler'e yapacağım yaz gezisini iptal ederek beni cezalandırdı.
Ah, Kent'teki çatı katı ve mürebbiyenin ‘my Lord’ iç çekişleri...
* * *
ETON dedim de aklıma geldi, galiba bizim devre biraz fazla haylazdı.
Tamam sınıf arkadaşım ve o sıralar Spencer felsefesine meraklı Lord Edmond geçen muhafazakar kabinede bakan oldu ama onun dışında ‘top’ kimse yok gibi...
Fakat öğrencilik yıllarında ne eğlenmiştik. Şöförü sepetler ve avamdan bir Yahudi olmasına rağmen aramıza aldığımız Samy'yle beraber Lord Bernard'ın ‘Bentley’ine doluşarak Londra Soho'subarlarına tebdil-i kıyafet dalardık.
Bir defasında o kadar çok viski içmiştik ki feneri ucuz orospuların koynunda söndürdük ve olay okul yönetimi tarafından duyulduğunda hukuk profesörü Lord Raymon ‘işte İngiltere sizin gibi sınıfına ihanet eden küçük haytalar yüzünden batıyor’ diye bize basbas bağırmıştı.
* * *
DOĞRUSU ben de şimdi aynı kanaatteyim ama bunu herhalde birazdan ‘Lordlar Kamarası’nda söyleyeceğim nutukta tekrarlayamam. ‘Times’ bile tefe koyar.
Zaten, Westminster'e iki adımlık mesafe, oturum aralarında yıllardır geldiğim ve eski deri koltuklarıyla kristal viski bardaklarında huzur bulduğum bu çok kapalı klüpte şimdi Tony Blair'in bizi sepetlemeye çalışan yasasına karşı kürsüde neler diyeceğimi düşünürken, aslında canım sıkkın.
Demin malikanenin vekilharcı Bob telefon etti tazılardan biri ölmüş. Pazar günü binmeyi hesapladığım sevgili atım ‘Daphne’nin ise ayağı sakatlanmış.
Üstelik, ikinci karım ve yıllardır ayrı yaşadığım Lady Janet hem resmen boşanmak istediğine, hem de Chelsea barlarındaki soytarlığıyla canımı sıkan üçüncü oğlum Lord Peter'in vekaletini talep ettiğine dair mektup yolladı.
Bir de hükümetin Sussex'teki topraklarıma vergi getirmeye hazırlandığına dair enformasyon aldım. Ne hacet, bari kamulaştırsınlar ! Ah Magy neredesin !
Parlemantoda şu kızıl Blair'e bir haddini bildireyim, ilk uçağa atlayıp, bana ‘benim küçük lordum’ diye cilve yapmasına rağmen aksanını hafif taşralı bulduğum için ağırdan aldığım yeni metresimle İskoçya'daki şatoya gideceğim.
Güneş ve güney diye tutturan avamların histerisi neyime, benim gibi gerçek İngiliz bir lordu ancak kuzey sislerinin büyüsü paklar...
Paylaş