BANA sorarsanız, ülkemizde hüküm süren ‘‘Kürt paranoyası’’nın gerçekten traji-komik bir kara mizah zirvesine ulaştığı olay, bundan birkaç yıl önce Yeşilköy'de yaşandı.
Hatırlayın, Tahran-İstanbul seferini yapan ve İran Havayolları'na ait bir uçak Atatürk Havalimanı'na indiğinde farkdedildi ki, söz konusu aparatın bordo ismi ‘‘Kürdistan’’dır.
Hemen kıyamet koptu. ‘‘Kalleş Acem’’ küfrü basıldı. Hatta da protesto notası verildi.
Doğrusu, böyle bir paranoya Freud divanına uzanıp psikanalize başlamayı gerektirir.
* * *
YAHU, ‘‘Kürdistan’’ İran'daki idari bir bölgenin resmi adıdır. Başka tanımı yoktur.
Nasıl ki THY bizim uçaklara il isimlerimizi koymaktadır, Tahran da aynısını yapmıştır.
Yapar a ! Keyfinin kahyası mısın? Farsi vilayet sisteminin vaftiz babası mısın?
Dünya hava kurumu ‘‘IATA’’ ‘‘şu isimli uçak Türkiye'ye inemez’’ fetvası mı verdi?
Tabii ki hayır ama işte biz ‘‘Kürt paranoya’’mızı böyle bir ‘‘delirium’’ladışavurduk.
* * *
KÜRDİSTAN, bir ‘‘etno-coğrafik’’ tanımdır! Nokta, satırbaşı, paragraf...
Fakat bilhassa dikkatinizi çekiyorum, ‘‘etno-siyasi’’ değil; sadece ‘‘etno-coğrafi’’!
Yani, yoğunluk itibariyle Kürt kökenli insanların yaşadığı ama kendi devlet antitesi olmayan ve başka ulus-devletlerin sınırları içine dağılmış bir satıh...
Kah aynı özelliği taşıyan; kah tek bir devlet içinde bulunan; kah da bir bölüm etsitenin devlet kurduğu, fakat diğer bölümün başka devlet içinde yaşadığı böyle örnekler çoktur.
Sırf Avrupa'da kısa tur yaparsam, ilki için Fransa - İspanya dağılımlı ‘‘Bask Yurdu’’ nu; ikincisi için yalnız Fransa'daki ‘‘Brötanya’’'yı; üçüncüsü için ise, devlet Macaristan'a rağmen aynı Macarlardan bir kesiminin yaşadığı Romanya ‘‘Transilvanya’’sını sayabilirim.
İşte, ‘‘Kürdistan’’ denilen bölgede benzerlikleri ve farklılıklarıyla böyle bir şeydir.
Zaten, bırakın İmparatorluğumuzun o sahayı daima yukarıdaki isimle tanımlamasını, tüm zabıtlar ortada, Kurtuluş Savaşında kara gün kaderini ortak vatanımızla birleştirerek ilk TBMM'ye katılan ora delegeleri de hep ‘‘Kürdistan temsil-i aliye’’si diye zikredilmiştir.
Normal, çünkü madem ki Kürt vardır ve madem ki o Kürtler de belirli bir coğrafyanın insanıdır, dolayısıyla söz konusu yere ‘‘Kürdistan’’ denmesi maddenin tabiatı gereğidir.
* * *
ANCAK, yukarıda da vurguladım, her ‘‘etno-coğrafi’’ satıh illa ‘‘etno-siyasi’’ birime dönüşmez. İster ‘‘kaderin cilvesi’’ (!) deyin, ister ‘‘reelpolitik’’, böyle bir kural yoktur.
Ve, işin kolayına kaçarak bu durumdan hep başkalarını sorumlu tutan Kürtler kızsa bile ben şu anda ısrarlıyım, yakın-orta vadede de bağımsız bir ‘‘Kürdistan’’ olmayacaktır.
Ne onlar hayale, ne de Ankara telaşa kapılsın, Saddam ertesinde de olmayacaktır!
Çünkü bir, Irak etnik temelde bölünemez. Şii, ama Arap çoğunluk bunu kabullenmez.
Çünkü iki, Arabi dünya Umman'dan bizim sınırına kadar olan sathı ‘‘kutsal yekpare’’ addeder. Üstüne tapulu sayar. Pervasız Bush'a rağmen de ABD bu alemi tümden bırakamaz.
Çünkü üç, zaten o ABD'nin savaş ertesi için somut planı yoktur. Daha ziyade, toprak bütünlüğünü koruyan ve epey de merkeziyetçi olacak olan federasyon fikri ağır basmaktadır.
Ve çünkü dört; yalnız Türkiye değil, bir bölgesel güç olan İran uçağına ‘‘Kürdistan’’ ismini verse bile, dengeleri alt üst edecek böyle bir yapılanmaya rıza göstermez.
* * *
PEKİ o halde, Irak Kürdistan'ının Türk firmalarının tüketim reklamlarıyla donandığını; ora Kürtlerinin bizim şen şakran televizyonlarımızı izlemek için Türkçe öğrendiğini; onlara en yakın denizin İskenderun'da, onlara en yakın eğlencenin Antep'te; onlara en ucuz otobüsün Bursa'da olduğunu bile bile, niçin hala ‘‘Kürdistan’’ın adından dahi korkuyoruz?
Çünkü biz, aslında, demokratik, eşit ve özgür bir Türkiye'de kendi Kürt kökenli yurttaşlarımızın asla ve asla ‘‘Kürdistan’’ istemeyeceğini anlamaktan korkuyoruz.