Kolonyalı öpücük

1971 Kasım’ı olmalı, güney Almanya’dan gelen otoyolun köprü kavşağında indim.

Şansım yaver gidip tá aşağılarda otostopla bindiğim kamyon kuzeye devam edecekti.

Helozoni köprü ise kaçak hamallık yaptığım İsviçre Basel’inden beri yola paralel akan Ren Nehri’ni aşıyordu. Ama bulanık su Heine’nin ‘Lorelei’ şiirindeki gibi efsun taşımıyordu. Uzaktan, çok uzaktan, sonbahar pusları arasından Katedral’in çan kulesini gördüm.

Yürüyerek batı yakaya geçtim; merdivenleri indim; rıhtım durağında tramvaya bindim.

Vasıta boş sayılırdı. Sırt çantamı dizlerimin üzerine koyarak koltuğa oturdum.

Pencereden akan şehir Heinrich Böll’ün ‘İlk Yılların Ekmeği’ romanına dönüştü.

* * *

O ekmeği istasyonda sosis ve hardalla yedikten sonra, ağır sırt çantamı omuzlayarak, adresini gardaki danışmadan öğrenmiş olduğum öğrenci yurduna yönlendim.

Öte berimi erkekler yatakhanesindeki ranzaya bıraktım ve aşağıdaki kantine indim.

Tanıştığım felsefe talebesi Kanadalı bir kızla beraber, kenti gezmek için dışarı çıktık.

Katedral sathında 2. Savaş kabusundan miras bomba ve şarapnel izleri seçiliyordu.

İçeri girerken istavroz çıkartmasına şaşırdığım kıza, yine Böll’ün ‘Ademoğlu Neredeydin’ kitabını hatırlattım. Yazarı tanıyordu ve O’nun gibi Katolik olduğunu söyledi.

Mihrab önünde diz çökmüş ve sayısı hayli kabarık yaşlı kadınların yakmış olduğu ağır mum kokusuna aldırmadan, Gotik ibadethanedeki kümbetlere, vitraylara, perspektiflere baktık.

Roma Kulesi’ne yürüdüğümüz sokak nihayetlerinde de kızın elini tuttum. Terslemedi.

Tekrar öğrenci yurduna döndüğümüzde ise çocukça ve masumca öptüm. O da öptü..

‘Katolikliğini sevsinler’ diye látifeyle burnuna dokundum ve yatakhanelere ayrıldık.

Ertesi sabah erkenden otostop mevkiine mevzilendiğim Köln’le ilk kez böyle tanıştım.

* * *

ALMAN şehrinin ismi Türkçe’ye Fransızca aktarmalı girdiğinden, çocukluğumda bile‘Köln’ olarak değil, ‘Kolonya’ diye yazılırdı. Zaten limon usareli alkol tanımı oradan gelir.

Ancak, ‘Kolonya’ demiş olmakla Goethe lisanına hakaret etmiş sayılmayız.

Zira, Töton kabilelerin uğrak merkezi bir yana, Romalıların kurmuş olduğu kentin adı Latince’de ‘koloni’ veya ‘ileri karakol’ anlamında kullanılan ‘colonia’dan kaynaklanır.

Ve de tabii, Roma ve Latince dediğimiz andan itibaren Hıristiyanlık devreye girer.

Gerçekten de, Köln, Cermen aleminde ilk İsevileşmiş mıntıkalardan birisidir.

Üstelik, çok sonra gerçekleşen Luther’ci ayrışma sırasında Protestanlığa kaymamıştır.

Bavyera ve Karaormanlar - Ren havzasıyla beraber ‘Katolik Kale’liği sürdürmüştür.

Daha üstelik, Prusya’ya da hasım ‘Papacı karakter’ nehrin efsanesiyle bütünleşince, kendisini diğer Almanlardan ayrıştıran Köln merkezli bir ‘Renanya ruhiyatı’ yaratmıştır.

Zaten, yukarıda zikrettiğim Henrich Böll’den savaş ertesindeki ilk şansölye Kondrad Adenauer’e, bölgenin sivrilmiş insanlarında bu ‘Katolik Renanyalılık’ hep ön plana çıkar.

Bugünden itibaren de biraz daha çıkacak.

* * *

ÇÜNKÜ bugün, kendisi de Alman olan yeni Papa 16. Benediktus, selefinin başlattığı ve Katolik gençleri dev katılımla buluşturan ‘Dünya Gençlik Günleri’ için Köln’e gidiyor.

Tahminlere göre yerkürenin dört bir yanından Renanya kentine bir milyon kişi akacak.

Zaten ekranda şimdiden görüyorum, Katedral’daki yasak savma ayinden sonra, cıvıl cıvıl kızlar ve erkekler nehir kıyısında şarkı söylüyor, efsane anlatıyor ve ‘ö-pü-şü-yor-lar’.

Tıpkı, benim o Katolik imanlı Kanadalı kızı çocukça ve masumca öptüğüm gibi!

O zaman, Müslüman aidiyetten birisi olarak Köln şehri bana şu soruyu sordurtturuyor:

İslam aleminin durağanlığında, gençlerine öpüşmeyi yasaklamış olmanın payı nedir?

Soru dehşet terletiyor ki, ben bir ‘kolonya’ sürüneyim, cevabı aramayı sürdüreceğim.
Yazarın Tüm Yazıları