İRAN’a yönelik bir ’ihtiyati saldırı’ neden en kötü ihtimaldir?
Yani, Tahran’ın nükleer silahla donanmasını önlemek amacıyla ABD veya İsrail’in Acem ülkesine karşı bir askeri harekát düzenlemesi niçin ’feláket tercihi’ olur?
*
ÇÜNKÜ her şeyden önce, belki komando destekli ama esas olarak mutlaka havadan gerçekleştirilecek böyle bir operasyonun başarısı ’çantada keklik’ değildir.
Bunu en başından beri hesaplamış olan Farsi devletin atom tesislerini muhkem sığınaklara ve geniş coğrafyalara yaydığı herkes tarafından bilinen gerçeklerdir.
Aynı şekilde, Amerikan ordusunun da ’her ihtimale karşı’ Arizona çölünde tahrip gücü çok yüksek bombalar denediği bilinmektedir ama, hiçbir bomba mutlak garanti veremez.
Kısmi yıkım ertesi İran’ın kolları tekrar sıvaması; dolayısıyla akımların yinelenmesi; daha dolayısıyla da ’fiili savaş hali’nin yerleşiklik kazanması çok ciddi bir ihtimaldir.
*
KALDI ki,’ihtiyati saldırı’nın bizzat kendisi ’de facto’ savaş anlamına gelecektir.
Operasyon başarı oldu veya olmadı, Tahran’ın eli tabii ki armut toplamayacaktır.
Denetlediği terör odaklarını tüm dünya sathında derhal aktive etmek bir yana, Molla yönetimi Irak, Lübnan ve Körfez sahalarındaki ’Şii ekseni’ hemen harekete geçirecektir.
ABD ve İsrail’in ’emdiği sütü burnundan getirmek’ seferberliğini başlatacaktır.
Üstelik, yukarıdaki iki devletin tek tabanca yahut ortaklaşa harekátı, zaten Washington ve Tel Aviv’e nefret besleyen bütün bir Müslüman álemdeki infiáli zirveye çıkartacaktır.
Medeniyetler çatışması yangını bacanın en yukarısını da saracaktır. Kaos esecektir.
Ve nihayet, geniş muhalif kitleler dahil bu tür bir saldırı İran halkını kenetleyecektir.
Ulus ve mezhep dayanışmasıyla Ahmedinejad iktidarını güç kazanmış olacaktır.
*
OYSA, aynı Mahmud Ahmedinejad yönetiminin ’yumuşak karnı’ da tam buradadır.
Çünkü, son belediye seçimlerinin de ispatladığı gibi, ’ultra muhafazakár’ denilen ve ’nükleer kart’a oynayan bugünkü iktidar şehirli ve genç kesimin desteğinden yoksundur.
O şehirli ve genç kesim ki nüfusun ciddi bir bölümünü oluşturmaktadır. Daha refah içinde, daha demokratik ortamda ve daha çağdaş şartlarda yaşamak için yanıp tutuşmaktadır.
Fakat, yukarıdaki odağın tüm vaadlerine rağmen ufukta böyle bir perspektif yoktur.
Üstelik, ana tüketim ve sanayi maddeleri dahil, İran ekonomisi dışa bağımlıdır.
Dolayısıyla da, Tahran’ı ’yola getirmek’ için alınması gereken tedbir maceraperest bir ’ihtiyati saldırı’ değil, tedricen ve uluslararası planda uygulanacak bir iktisadi ambargodur.
*
İMKÁNSIZDIR diye büyük konuşmak istemiyorum ama, İran bunu kolay kaldıramaz.
Tamam, ambargo netleştiğinde Tahran dapetrolmisillemesiyletehdit edecektir. Ama aynı Tahran’ın dışabağımlılığı dünyanın Farsi petrole olan bağımlılığından çok daha fazladır.
Acem ekonomisinin çarkı ithalát olmadan dönmez. Hayat seviyesi ise balıklama dalar.
Kaldı ki, Farsi ulus Saddam sultası altındaki Irak milleti değildir. Kendisini ’parya’ durumuna düşürmekten sorumlu bir yönetim karşısında suskun kalmayacak kadar olgundur.
Nitekim Amerikan diplomasisindeki son gelişmeler ABD’nin dahi, zaten AB, Çin ve Rusya’nın ’ana strateji’ olarak saptadığı bu ambargo alternatifine doğru kaydığı yönündedir.
O halde, yeter ki Washington ve Kudüs’teki acullar maceraya girişmesin, uluslararası camia Tahran’ın ’atom inádı’nı yukarıdaki seçenekle bertaraf etmek tercihinde birleşecektir.
Ama biz dost ve kardeş İran halkının esenliği ve dünya ve bölge barışının yerleşikliği için umalım ki, her iki tercih de hiç gündeme gelmeden o İran o ’atom inádı’ndan vazgeçer.
Fakat tekrarlıyorum, ihtar tedbir veya şamar tehdit, bu inádın sonu yok ve olmayacak.