Efendim, malum bugün cumartesi... Bendeniz de salıdan itibaren biraz tatil yapmayı eh müsaadenizle hak etmiş olduğumdan, üzerime şimdiden rehavet çöktü.
Dolayısıyla, bu yazıda hafif belden aşağı Ermeni fıkraları anlatacağım.
Yüzde bin eminim ki, Hay kökenli can dostlarım bundan alınmayacaktır!
Çünkü, hem söz konusu fıkraların çoğunluğunu bizzat Ermeni arkadaşlarımdan dinledim; hem de böyle bir kozmopolit kültür bir yandan ortak zenginliğimizi pekiştiriyor, diğer yandan da Büyük Ferdi Tayfur'un Grucho Marx uyarlaması ‘Arşak Palabıyıkyan’ gelenek ve mirasını sahiplenmemize hizmet ediyor...
* * *
YETMİŞİNİ aşmışsa da cebi dolu ya, Kumkapı'nın çiçeği burnunda Ayganuş'unu Kirkor efendiyle zoraki evlendirmişler. Düğün, dernek, zifaf gecesi ve heyhat, kocamış damad tam zevc görevini ifa edecekken, sekte-i kalpten sizlere ömür.
Ne oldu bitti diye karakolda ifade alınıyor, Ayganuş'un cevap aynen şöyle:
‘Aman komiser bey hiç sorma. O üste ben altta, geldi geloor, geldi geloor diye beklemekten bu genç yaşta siyatik oloordum, meğersem Kirkor gidoormuş’.
* * *
ŞİŞLİ Ermeni sosyetesinde vejetaryenlik o sıra pek modadır ve bu sosyeteye mensup Siranuş ve Tamar hanımlar Bağlarbaşılı yoksul akraba Seta hanımı da yanlarına almışlar, uyguladıkları bitkisel rejim hakkında konuşmaktadırlar.
Önce Siranuş hanım sebze ve meyvalarını ballandıra ballandıra anlatır.
Sıra Tamar hanıma gelince o da, ‘eğer ağzıma tam bir senedir tek lokma et girdiyse rahmetli babamın mezarını görmek nasip olmasın’ diye yemini basar.
Seta hanımbu züppeliğe dayamaz ve Tamar'a dönerek, ‘ha, her akşam sen Mihran’dan yediğini Samatya bostanının zerzavatı sanoorsundur'uyapıştırır.
* * *
ÖNCE açıklama: Olay enflasyonun ani patladığı ve darphane yetiştiremediği için, sıfırı az, adedi çok baknotlar kullandığımız ilk yıllarda geçmektedir...
Endamı pek yerinde Satenik hanım cuma akşamı Beşiktaş'tan Bebek otobüsüne binmiş ki, ‘Skoda’ vasıta içinde iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık var.
Bu arada, gayet hergele ve gençten bir bitirim de kapıdan dalmış ve sağa sola dirsek vurarak, gözüne kestirdiği Satenik hanımın dümenine rota çizmiş.
Malum, ‘fordçuluk’! Her fren yapışta, herifçioğlu sanki önündeki kadının anatomik çıkıntı ve girintilerinin topografik haritasını çıkartıyor...
İffetine düşkün Satenik hanım dirseğini adamın böğrüne çaktığı gibi, ‘lo, dikkat etsene. Benim kaba etimi döşeğinin minderi sanoorsundur’ diye haşlamış.
Fakat kerata anasının gözü ve altta kalacak cinsten değil, pantolon cebini gösterek, ‘aman madamcığım aklına kötü şey gelmesin. Cuma haftalığımı aldım, n’apim enflasyon parası, işte böyle şişkin duruyor' buyurmuş.
Kaçın kurrası Satenik hanım yutar mı, pat diye cevabı yapıştırmış:
‘Ha, patron senin maaşına Ortaköy’le Kuruçeşme arasında zam yapmıştır?'
* * *
HAYGUHİ hanımın pek çok sevdiği kocası Bedros efendi vefat etmiş.
Matem ki, ne matem... Kadıncağız çok uzun süre, ‘ah canım Bedros’um, ah biricim ahparikim, karıcığını dul bırakıpda nerelere gittin' diye yakınmış.
Ancak insan doğasında da tensellik diye bir şey var! Dolayısıyla, Hayguhi hanım bir, bilemedin bir buçuk yıl dayandıktan sonra, kendisine hanidir kur yapan genç Agop'un yatağını boylamış. Tabiatıyla halvet durumları başlamış.
Cinsel eğitim kitaplarında ‘oral’ denilen bazı pozisyonlar da söz konusu.
Ama kadıno an bile ara sıra, ‘ah Bedros’cum, uh kocacım' diye inliyor.
Agop fena halde kızmış ve, ‘bre Hayguhi, ağzındaki ahirete telefon ahizesi sanoorsan, bilesin ki Bedros’un numarasını tutturamoorsun' lafını yumurtlamış.