Anlık ve günlük, duygularla hareket eden fevri bir toplumuz. 2 kere 10 metre top sürdü diye Emre Mor’u Messi ile kıyaslayacak kapasitede bir medyamız varken, kulüpçülük üzerinden kamplaşıp milli takım kadrosunu ve aldığı sonuçları değerlendiren bir kamuoyu varken bu bataklık gibi herkesi içine çekip boğan futbol ikliminde başarı ancak saman alevi gibi olur.
AVRUPA'NIN ÇOK GERİSİNDEYİZ
Futbolun geldiği noktayı, zirve yapan temposunu, bizde olmayan dayanıklılık seviyesini ve hızı sorgulamamız gerekiyor. Yürüye yürüye, durağan futbol oynanan ülkemizde ne yazık ki atletik olarak Avrupa ülkelerinin çok gerisindeyiz.
U-19 turnuvasını seyrediyorum en iyi kulüplerimiz oynuyor, tempo çok düşük seviyede. Şenol Güneş’e gelene kadar sorgulanması gereken çok şey var. Sığ ve günlük tartışmalar ile kavga-kaos ve algı oyunlarıyla çırpınan ülke futbolunu daha bilimsel, rasyonel ve sportif açılımlarla yukarıya çıkartmak tek çözüm. Değişmesi gereken Şenol Güneş değil; futbolumuzun iklimidir.
Bunlardan ilki: Yüksek dayanıklılık tempo ve fizik gücü artık olmazsa olmaz. İkincisi ise asla vazgeçilmeyen bir takım savunması, oyun disiplini ve pozisyon sadakatı. Üçüncüsü küçük detaylara bile önem veren taktiksel detaylar.
Örneğin Danimarka’nın dün gece Damsgaard’ın attığı goldeki İngiltere barajının önüne kurduğu 3’lü 2’nci baraj. Bunun ötesinde de tabii ki turnuvada gördüğümüz duran top setlerini de ekleyebiliriz. Dördüncüsü ise her daim var olan “iyi bir kalecinin takımını taşıyabileceği gerçeği.” İngiltere, her ne kadar Euro 2020’de 6 maçın 5’ini Wembley’de oynama -saçmalığının- avantajını kullansa da yüksek tempo, üstün fizik gücü ve mükemmel takım savunmasıyla bu noktaya geldi. Orta alanda yaratıcılıktan ziyade merkezde Philips ve Rice gibi 2 çalışkan ve rakibe sürekli baskı yapan asker; kenarlarda ileri-geri çalışan olağanüstü tempoya sahip Walker ve Shaw ile her bölgede çoğalan İngiltere, finalde ise Kane-Sterling-Mount-Grealish ve Foden gibi yetenekli oyuncularıyla sonuç aradı. Dün İngilizler kalabalık savunmanın içinde Sterling’in sıradışı çabukluğuna ve kenarlardan gelen toplara umut bağladı.
DANİMARKA İLHAM VERDİ
1.86 boy ortalamasına sahip Danimarka karşısında yüksek toplarla pozisyon bulmak zor. Ama İngiltere yoğun baskısının sonucunu Sterling’in kazandırdığı penaltıyla aldı. Danimarka ise harika turnuva performansının finale giden son adımında 1-0 öne geçip de iyi savunma yaptığı bir maçta az hücum tehdidi üretme ve topu kalesinden uzakta tutmakta sorun yaşayınca hayallerini gerçekleştirme fırsatı yakalayamadı. Ancak kırmızılar ortalama bir kadro kalitesiyle dünya futbolunda birçok teknik adama ilham verecek yeni bir sayfa açtı.
2 TAKIM DA FİNALİ HAK ETTİ
Final İtalya-İngiltere arasında. Turnuvanın ilk 3-4 maçını seyreden herhangi birs bu 2 takımın finale kalacağını rahatlıkla öngörebilirdi. Kısaca hem İtalyanlar hem de İngilizler finali hak etti. Ancak sonuç ne olursa olsun, Euro 2020 İngilizlerin final dahil 7 maçın 6’sını evinde oynadığı adaletsiz bir turnuva olarak tarihe geçecek. Neticede saha içinde her şeyini veren, fizik gücü yüksek ve disiplinli takımların bu turnuvaya damga vurduğunu gördük
Mancini, birlikte hareket etme becerisi ve pratiği son derece yüksek bir takım yarattı. Jorginho-Veratti ve Barella orta sahası hem müthiş bir baskı yapıyor hem de topu hızlı ve efektif şekilde taşıyor. Beklerin hücuma katkısı ve özellikle hücumdaki 3’lünün hareketliliğiyle de İtalya’yı öne çıkarıyor. ‘Azzurri’ (maviler), ilk günden beri oynadığı futbolla “Turnuvanın 1 numaralı favorisiyim” diye haykırıyor. Tek olumsuzluk: Harika bir turnuva geçiren Spinazzola’nın sakatlığı.
İSPANYA TOPA SAHİPTİ AMA...
Real Madrid’den tek oyuncuyu dahi kadroya çağırmayan Luis Enrique, inşa ettiği gençleştirilmiş İspanya takımını yarı finale taşıdı. Turnuvanın topa en çok sahip olan takımı İspanya. Güçlü bir pas oyunu ortaya koyuyorlar ama oyunu rakip yarı alana yıkmak ve pasın ötesinde skor bulmada sorun yaşıyorlar. Bu oyun anlayışı ve rakip kale önündeki sorunlar İtalya’yı geçebilmek için yeter mi? Sanmıyorum.
Turnuvanın en genç takımıyız. Kadrodaki futbolcularımızın hemen hemen hepsi iyi sezon geçirdi. 3 maçı bu kadar temposuz ve kötü oynayarak geçirmemizin tek bir nedeni var: Kamp sürecinin kötü geçmesi.
SÜRANTRENE OLMUŞLAR
Ligi en erken bitirip en uzun kamp yapan takım biziz. Demek ki hazırlık döneminde bazı uygulamalar yanlış yapıldı. Bir oyuncu grubu fiziksel olarak bu kadar geriye gitmez.
Sahada kolektif ve taktiksel olarak yetersiz olsak da direnç anlamında daha üst düzey bir mücadele olabilirdi. Futbolcuların güçsüz ve gamsızmış gibi görünmelerinin nedeni fiziksel çöküş. Turnuvanın başlamasına 1 hafta kala toplanıp 3-5 taktik ve duran top çalışması bile yapsalar, fiziksel olarak bu kadar geriye gitmezlerdi. Bireysel olarak tek bir oyuncumuzun bile üst seviyede olmamasının tek bir açıklaması olabilir: Bu takım sürantrene olmuş.
BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI
Macarlar ve İskoçlar, Fransa ve İngiltere gibi devler karşısında kaliteleri düşük olsa da fiziksel olarak çok güçlülerdi. Sonuna kadar savaştılar. Bizim savaşçı kimliğimizden çok uzak görünmemizin nedeni fiziksel yeterliliğimizin olmaması. Yazık oldu. Harika bir jenerasyon ile uzun yıllar sonra dengeli bir takım oluşturmuştuk. Puansız dönmek büyük hayal kırıklığı. Sorgulanması gereken şeyler var. Takım savunması ve rakibe baskıda yerlerdeydik. İsviçre 22 şut attı. Turnuvada kalesine en çok şut atılan takımız. Elemelerde ise iyi savunmanan ve az gol yiyen bir takımdık. Bu durum kamp dönemini işaret ediyor. Bu kadro sıfır çekecek bir kadro kesinlikle değil. Kötü hazırlık, yorgunluk, tükenmişlik bu tabloyu getirdi.
Misli.com'dan yeni üyelere özel kampanya! 100 TL oyna, 100 TL kazan, hemen katıl...
Almanya, Fransa karşısında yüksek tempolu bir futbol oynamış ancak gol yollarında santrforsuz sistemde sorun yaşamıştı. Dün Portekiz karşısında yüksek bir konsantrasyon ve kararlılık ile maça başlayan Almanya, merkezde İlkay ve Kroos; kanatlarda da Kimmich ve Gosens ile Portekiz’e karşı büyük üstünlük kurdu. Kontrataktan yediği gole rağmen yüksek tempo ve baskıyla adeta rakibini hapseden Almanya özellikle Gosens’in etkili oyunuyla benzer 4 gol atarak güçlü rakibini adeta paralize etti.
VİTES DÜŞÜRDÜLER
Topu hızlı dolaştıran ve etkili presiyle harika bir 60 dakika oynayan Löw’ün takımı skoru bulduktan sonra oyuncu değişiklikleriyle tempoyu düşürüp Macaristan maçını düşünmeye başladı. Dün Portekiz karşısında adeta gövde gösterisi yapan Almanya, bu turnuvanın favorilerinden biri
olduğunu adeta haykıran bir futbol sergiledi. Portekiz ise oturmuş ve güçlü kadrosuna rağmen tempo olarak Almanya’nın çok gerisinde kaldı. Özellikle Bruno Fernandes, hiç etkili olamadı.
FRANSA POZİSYON ÜRETEMİYOR
Grubun diğer maçında Macaristan, 65 bin taraftarının desteği ile epik bir mücadele ortaya koydu. Turnuvanın 1 numaralı favorisi Fransa karşısında 5’li savunmayla alanları çok iyi kapattılar. İtalyan teknik adam Rossi, fizik ve mücadele gücü yüksek birbirine benzer tipte oyunculardan oluşan bir takım kurmuş. Fenerbahçeli Szalai, golü atan Fiola ve Nagy insanüstü bir mücadele ortaya koydular. Fransa’nın kadrosu çok güçlü ancak gömülü ve kalabalık savunmalara karşı zorlanıyorlar. M’Bappe, Benzema ve Griezmann’dan oluşan forvet hattı daha fazla pozisyon üretmeli. Nitekim Fransa’nın attığı gol de bir duran top dönüşü kontrataktan geldi.
Misli.com'dan yeni üyelere özel kampanya! 100 TL oyna, 100 TL kazan, hemen katıl...
Bakü’de seyirci avantajı bizde, tribün desteği arkamızda. İlk maçı felaket bir oyunla farklı kaybetmişiz ve rakip mütevazı kadrosuyla Galler. Kağıt üzerinde grubun en zayıf halkası. İki üst düzey oyuncuları var; Gareth Bale ve Aaron Ramsey.
Onlar da 5 yıl önceki formlarından çok uzak.
İlk 11’deki 5 oyuncuları alt ligde oynuyor.
Tüm bu faktörleri üst üste koyunca ne beklersiniz? Kazanma duygusu ve kararlılığıyla favori gibi oynayan bir milli takım. Ama maç başlıyor, topu oynayan Galler. Tehlikeler yaratan Galler. Verdiğimiz pozisyonun bire bir kopyası ile kalemizde golü gördük. Bale, savunma arkasına Ramsey’yi kaçırdı. Kontrol edilmesi gereken iki üst düzey oyuncuları var. Onu da beceremedik.
Savunma yapamadık. Hücumda yine üretken değildik.
SORUN ÇOK DERiNDi
Şenol Hoca İtalya maçından farklı iki isimle millileri sahaya sürdü. Ancak sorun sadece iki oyuncu değişikliği ile çözülemeyecek kadar derindi. Orta sahada varlık gösterememiştik. Dün de ozan Tufan ile okay İtalya maçındaki gibi kötü oynadılar. Şenol Hoca nedense İrfan Can’ı hiç düşünmedi ve 83’te oyuna aldı.
Son yılların en iyi futbolunu oynayıp 2-0 kazandığımız Konya’daki Fransa maçı 11’ine baktım. Merkezdeki ikili İrfan Can ile Dorukhan. 1-0 yenik durumdayız, Kaan Ayhan’ı stoperden orta alana çekmek niye? Artık elenme noktasına gelmişsin alsana risk?
Tamam, bu karşılaşmaya çıkarken 27 maçtır kaybetmeyen İtalyanlar favoriydi, ancak 3-0 kaybettiğimiz maçta büyük bir oyun üstünlüğü ile bizi mağlup ettiler. İlk 30 dakika yaptığımız gömülü savunma ile iyi direnç gösterdik ancak İtalyanlar’ın orta sahası, yoğunluğu çok yüksek bir pres ile kendi yarı alanımızdan çıkmamıza izin vermedi. Sadece uzun toplarla İtalya yarı sahasına gitmeye çalıştık. Yoğun baskıya stoperlerimiz ve kaleci Uğurcan ile direnmeye çalışan bir milli takım görüntüsü vardı.
BAŞIMIZI DÖNDÜRDÜLER
Olumsuz görüntümüze rağmen devreyi 0-0 bitirmek ay yıldızlı takımımız için adeta bir piyango idi. Merih’in kendi kalesine attığı golle yenik duruma düştükten sonra da reaksiyon veremedik ve İtalyanlar baskıya devam etti. Arada çok ciddi bir tempo ve fizik kalite farkı vardı. Jorginho, Barella ve Locatelli’den oluşan İtalya orta sahası, beklerin de katılımıyla bu alanda bize büyük üstünlük kurdu. Berardi, İmmobile ve Insigne’den oluşan forvet hattı da son derece hareketli ve hızlı futbollarıyla adeta başımızı döndürdü. Ciddi bir fiziksel farkın ötesinde İtalya, hem saha içi organizyonu hem de teknik kalite olarak millilerimize büyük üstünlük kurdu. Maçın hiçbir bölümünde topu rakip yarı sahaya organize bir şekilde taşıyamadık. Topu ilerde hiç tutamadık. Okay sadece savunmanın içinde kaldı. Ozan top tutamadı, sırtı dönük top alıp hiç servis yapamadı. Şenol Güneş, değişikliklerle zayıf kaldığımız orta alanı güçlendirmek istese de hamleler işe yaramadı.
CENGİZ MUTLAKA OYNAMALI
Turnuvaya kötü başladık ve artık bu maçı geride bırakmamız gerekiyor. Önümüzdeki rakipler Galler ve İsviçre; İtalya kadar güçlü değil. Fakat topu daha hızlı dolaştıracak ve rakip yarı sahaya çok daha hızlı geçip etkili hücumlar yapacak bir formül bulmamız şart. Cengiz Ünder, dribbling özelliği olan, adam eksilten tek hücum oyuncumuz. Bundan sonraki 2 maçta ilk 11’de oynaması şart. Kenan çalışkan bir futbolcu fakat teknik olarak bu seviye için fark yaratacak bir kalitesi yok. Yusuf da kendi standartının çok altında kaldı ve çok az topla buluştu. Dün geceyi unutup bambaşka bir plan ile Galler maçına odaklanmalıyız. 2 Haziran’da Fransa karşısında seyrettiğim Galler, zayıf bir takım görüntüsü verdi. Şenol Güneş, bu seviyede daha yüksek tempoya çıkacak oyuncuları sahaya sürmeli. Aksi takdirde beklentilerin aksine millilerimiz eve erken dönebilir. Galler maçı bizim için final niteliğinde ‘olmazsa olmaz’ bir maç olacak. Önce psikolojik sonra da fiziksel olarak iyi hazırlanıp ayağa kalkmamız gerekiyor.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJPRmRCM29NZiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Antalyaspor, sezonun son maçında bir çok oyuncusunu dinlendirdi ve tamamen kupa finaline odaklanarak sahaya çıktı. Ersun Yanal’ın bu sezon kurguladığı 6’lı savunma bloğunu aşmakta birçok takımın zorlandığını gördük. Beşiktaş, Josef ile bulduğu erken golle Yanal’ın tüm planlarını altüst etti. Ardından da topun ve oyunun kontrolünü elinde tutarak rahat bir maç çıkarttı. İkinci golde ise sezonun iki flaş ismi sahne aldı. Ghezzal’ın hazırladığı pozisyonu Rosier şık bir vuruşla bitirdi ve Beşiktaş, kupanın bir kulpundan tutmuş oldu.
WELiNTON’DAN KRiTiK MÜDAHALELER
2-0’ın hemen ardından Atiba’nın direkten dönen topu ile farkı 3’e çıkartma fırsatından yararlanamayan siyah beyazlılar, ikinci devre skor avantajıyla risk almadan maçı bitirmek istedi. Welinton’un son derece kritik 3 müdahalesiyle Antalyaspor’u maça ortak etmeyen Beşiktaş, bu kadar eksiğe; mental ve fiziksel yorgunluğa rağmen Ziraat Türkiye Kupası’nı da kazanarak sezonu çifte kupa ile kapattı. Sezon başından bu yana ligi ve kupayı domine eden Sergen Yalçın’ın takımı 145 takımın katılımıyla oynanan Türkiye Kupası’nda da şampiyon olarak gücünü bir kez daha gösterdi. Çifte şampiyonluk kazanan Beşiktaş’ta üstelik Cenk Tosun son 9, Abubakar ise son 8 maçta oynamadı.
KADROLAR DEĞiL TAKIMLAR ŞAMPiYON OLUR
Hep vurguluyorum: kadrolar değil takımlar şampiyon olur. Sergen Yalçın arkadaşlığın müthiş olduğu harika bir takım inşaa etti. Sakatlık sorunlarıyla giderek daralan kadroya rağmen pes etmedi. Ve futbolcuyken futbol tarihine altın harflerle yazdırdığı adını şimdi de teknik adam olarak çifte şampiyonluk ile yazdırdı.
100 TL oyna, 100 TL kazan! Yeni üyelere özel, hemen Misli.com'a üye ol...