‘Net düşünebilme sanatı’, sanat için midir, halk için mi?

BELKİ yaş kemale eriyor diye, belki facianın boyutlarından.. Ama Soma, bugüne kadar yaşadıklarımız arasında ruhen en çok etkilendiğim toplumsal olaydı.

Haberin Devamı

Çoğumuz aynı hissiyattayız sanırım. Türkiye’nin ağlamaktan gözleri şiş, kalbi kanıyor.
Bir doğal afet olsaydı, canımız yine çok acırdı ama, kader faktörü daha ağırlıklı göründüğünden, tevekkülle dayanma gücü bulabilirdik. Deprem, sel gibi felaketlerde de insanların suçu vardır elbette. Kötü bina yapan müteahhit, olmadık yere imar izni veren belediye, rant için dere yataklarını değiştiren açgözlü siyasi erk... Ama yine de “Allah’tan gelene Eyvallah demek” o durumda nispeten daha kolaydır.

İNSAN HATASINDAN ÖLDÜLER

Hadi açık konuşalım, ayda 1300 liraya dünyanın en zor mesleğini yapan o işçiler, tamamen ve tamamen insan hatası yüzünden öldüler. Madende ayakları takılıp kafalarını taşa çarpmadılar.

Boğazlarına kiraz çekirdeği kaçmadı. Onlar başkalarının dikkatsizliğinden, umursamazlığından, bencillik ve açgözlülüğünden öldü... Denetlemeyen devlet, göz yuman siyasetçi, sesini çıkarmayan bürokrat, kar maksimizasyonunu insan hayatının önünde tutan patron, sallabaş genel müdür, etliye sütlüye karışmayan yöneticiler... Bu sebeplerden öldüler. Hatta karnını doyurmak için feci şartlarda binbir türlü tehlikeli işte kelle koltukta çalışanlarla ilgili, her gün konuşmayan, her gün yazmayan, her gün isyan etmeyen ben, susan sen... Üzerine vazife olmayan işlere bulaşmayan bizler, bize dokunmayan yılanı bin yaşatan hepimiz yüzünden öldüler.

O yüzden, çok ağır, çok karanlık, ama maalesef çok geç bir yastayız.

Psikiyatrist Elizabeth Kubler Ross, 1969 yılında, yas sürecinin aşamalarını tanımladı: İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme! Hükümetimizin, Soma olayında bu aşamaları tam tersinden yaşaması ilginç değil midir? “Kabullenme”yle başladılar. Tevekkül tavsiye ettiler, sanki yanardağ patlamış gibi, “Bu, işin fıtratında var” dediler. Ardından “Depresyon” geldi. Bakan Taner Yıldız bitkin bir halde ölü sayısının artmasından korktuklarını açıkladı. “Sorumlular da öldü maalesef” dendi.

ŞAŞIRDIK MI?

Sonra “Pazarlık” aşaması geldi. “İhmal varsa, bakarız”, “Bu patronu kim koruyor, öyle bir şey varsa bulunur” gibi bir hareketlenme görüldü. Onu müteakip “Öfke” başladı en sonunda. Sorumlulara gözaltılar, tutuklamalar. Ne yazık o esnada protestocular da arada tekmeleri, gazları, tazyikli suları yedi tabii. Onlar zaten memleketin rutin öfke muhatapları. Şaşırdık mı? Hayır.

Şimdi sanıyorum “İnkâr” devresine girmek üzereyiz. Hükümet, bu şirketle bağlantısı, yakınlığı, ortak işi, çıkarı, olayda dahli, ihmali, sistemde herhangi bir yanlış olduğunu şiddetle inkâr edecek.
Şahsım adına, bu konuda yas evrelerini sırasıyla yaşamaktayım. Ama “Kabullenme”ye geçmeyi reddediyorum! Bıçak kemiğe dayandı. Bu ülkede madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda her yıl ölen insanların yaşadığı kader mader değildir. Bir şeyler değişmeli. 75 milyon, kapitalizmimizin vahşiliğini törpülemenin, öncelik sıralaramızı değiştirmenin zamanı çoktan geldi.

Ben kabullenmiyorum. Öfke ve pazarlıkta ısrarcıyım. Bu iş düzelecek, düzelene kadar da yas bitmeyecek.

Yazarın Tüm Yazıları