Paylaş
Adam Başbakan’ın hayranı olduğu için gider, soru sormaya gider, daveti reddetmek kabalık olacağından gider, korktuğundan gider, çıkar peşinde olduğundan gider veya belki katkı sağlayacağını umduğundan gider. Bize ne?
Başbakan davete gelen sanatçılara Twitter’dan hakaret edenlere kızmış. Haklı. Ve sanatçılara hitaben şöyle demiş: “Hiç çekinmeyin, tedirgin olmayın. Bize oy verip vermemek ayrı bir konu, ama bir toplumun sanatçısına, kendisi gibi düşünmüyor diye hakaret edenler nasipsizdir!” Alkışlıyorum! İşte Gezi’nin ilk gününden beri duymayı hasretle beklediğimiz sözler! Sanırım bu bütün sanatçılar için geçerli değil mi? Hatta artık Memet Ali Alabora da gönül rahatlığıyla ülkeye dönebilir mi?
Naiflik ve saflık içinde ummak istiyorum ki, bu cümle sadece toplantıya katılanlar için değildir ve Erdoğan’ın ülkenin tüm sanatçılarına, hatta vatandaşlarına bakışıyla ilgili yeni bir başlangıçtır.
Bence AK Parti’nin kendisine sorması gereken soru şudur: Dört buçuk yılda ne oldu da bu noktaya geldik?
AÇILIM KAHVALTISINDAN BUGÜNE...
Hangi dört buçuk yıl? Mart 2010’dan, yani Dolmabahçe’de medya, yazarlar, müzisyenler ve sanatçılarla “Açılım” konulu kahvaltıların yapıldığı zamandan bugüne. Hatırlayacaksınız. E, “Hepimiz oradaydık be”! Demek hiçbirimiz önyargılı değildik ki kalktık gittik yav. Ben dahil, tereddütsüz, bir katkımız olur diye ümitle davete katıldık. Komedyenlerden aktörlere, yönetmenlerden şarkıcılara, yazarlardan gazetecilere, hakikaten alanında A takımı içinde olan bütün isimler oradaydı. Ülkenin harbiden “önde gelen sanatçıları” diyebileceğimiz yüzlerce kişi.
Gittik, dinledik, soru sorduk, tartıştık, döndük. O günlerde kimse de hiçbirimize “Vay niye gittiniz?” demedi.
Çünkü 2010 başlarında da AK Parti’nin eleştirdiğimiz yönleri, kafamıza uymayan tarafları vardı ama bugünkü negatif duygudan ve kutuplaşmadan eser yoktu!
AK Parti o kadar insanın (muhalif fikirleri ve eleştirileri olsa da) hissettiği ümidi, onların gözündeki kredisini ve özgürlükçülük potansiyelini nasıl dört buçuk yılda sıfıra indirdi? O gün davete katılan A takımı isimler nasıl bir avuç insana indi? Parti ve Başbakan’la ilgili o gün var olduğunu düşündüğümüz veya umut ettiğimiz “Hoşgörü, nezaket, kapsayıcılık” nasıl tuzla buz oldu?
BİZ DEĞİŞMEDİK SİZ DEĞİŞTİNİZ!
2010’daki kahvaltıda Başbakan’ın yaptığı konuşmayı internetten bulup okuyun. Şaşıracaksınız. Türk dizileri, filmleri hakkındaki övgülerine, sanatçılarla ilgili ifade ettiği saygı ve sempatiye, bugünkü tavır ve dilinden ne kadar farklı konuştuğuna inanamayacaksınız.
Bir fark daha: O toplantıda, çok uzun bir soru cevap bölümü yapılmıştı. Hatta ilk soruyu ben sordum ve sonra ardı arkası kesilmedi. Zaman zaman şiddetli eleştirilere varan sorular geldi. Erdoğan hepsini saygıyla, notlar alarak cevapladı.
Bu yeni toplantıda ise soru sorma bölümü yapılmamış bile!
İşte galiba aradaki fark, dört buçuk senede yaşanan değişim, sembolik olarak budur: Artık soru sorulamaması. İtiraz edilememesi. Eleştirilerin dinlenmemesi. Diyaloğun hiddetli bir monoloğa dönüşmesi. Hatta belki Gezi’nin sebeplerinden biri de, öncesinde bir süredir hissedilen bu değişim ve yarattığı korkudur.
“Bir toplumun sanatçısına, kendisi gibi düşünmüyor diye hakaret edenler nasipsizdir”.
Haydi inşallah...
Paylaş