Natalie Portman, çocuk yaşta başladığı oyunculuk kariyerinde yeteneği, çalışkanlığı ve elbette seyrine doyulmaz güzelliğiyle artık Hollywood’un en büyük yıldızlarından biri oldu. Ona bu sarsılmaz yeri sağlayan ilk film de 2010’da çekilen ve yıldız isme 2011’de En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandıran Black Swan (Siyah Kuğu) filmiydi.
HOLLYWOOD'UN SARSILMAZ EVLİLİĞİNİN ÜZERİNDE KARA BULUTLAR DOLAŞIYOR
Portman, ödül gecesine karnı burnunda hamile olarak katılmış ve ödülünü alırken ön sıralardan onu izleyen adama “Bana en büyük ödülümü, annelik ödülünü verdiğin için teşekkür ederim aşkım” diye seslenmişti gözlerinde yaşlarla.
Bu adam Portman’ın 2009’da Black Swan’ın çekimleri sırasında tanıştığı ve filmin koreografilerini yapan ünlü balet ve dansçı Benjamin Millepied’den başkası değildi. Çift, Natalie Portman ilk bebeklerine hamile kaldıktan sonra nişanlanmış, 2012’de de evlenmişti. 12 yaşındaki oğulları Aleph’in ardından bir de şimdi 6 yaşında olan Amalia adında bir kızları oldu.10 yıl boyunca birbirlerinin kariyerlerini destekleyen, çocuklarını sevgi dolu yuvalarında büyüten bu gözde çift bir süre önce ortaya çıkanlarla hayatlarının en zorlu günlerini yaşamaya başladılar. Fransız asıllı Benjamin Millepied’in bir süredir bir başka Fransız; 25 yaşındaki ünlü iklim aktivisti Camille Etienne’le ilişki yaşadığı ortaya çıktı.
O DA KENDİNDEN GENÇ BİR KADIN UĞRUNA İHANETİ TATTI
İddiaları ilk kez bir Fransız dergisi ortaya attı. Natalie Portman ve Benjamin Millepied, Cannes Film Festivali’ne birlikte gitmiş, kırmızı halıda ve festival boyunca verilen davetlerde hep el ele, dudak dudağa pozlar vermişti. İhanetin belgeleri de tam o günlerde ortaya çıktı ve çifti böyle büyük bir mutluluk sergilerken gören herkes büyük bir şok yaşadı.
Benjamin Millepied ve Camille Etienne, sık sık Millepied’in ofisine girip çıkarken görülmüş; ikilinin gizli buluşmalarını böyle sürdürdüğü fotoğraflarla ortay çıkmıştı. Zaten çifte yakın kaynaklar da ünlü ismin ihanetini inkar etmediğini ve kendisini karısına affettirmek ve evliliğini kurtarmak için her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylediğini fısıldamıştı basına.
Üstelik yine bir başka iddiaya göre Natalie Portman bu ihanetten mart ayından beri haberdardı. Çiftin buna rağmen Cannes’da samimi pozlar sergilemesi kafaları karıştırdı. İhanet görüntülerinin ardından Natalie Portman ve Benjamin Millepied’in aslında 2022’de ayrılmaya karar verdiği ve evliliklerinin zaten yolunda gitmediği de söylendi. Ancak çiftin çevresi böyle bir ayrılık durumunun söz konusu olmadığı ve yıldız isimlerin her şeye rağmen evliliklerini ayakta tuttuğu konusunda ısrarcı.
ARMIE HAMMER'IN DÜŞÜŞÜ DE YÜKSELİŞİ KADAR HIZLI OLDU
Oldukça zengin ve köklü bir aileye doğan 37 yaşındaki Armie Hammer, 2006’da başladığı oyunculuk kariyerinde büyük bir yükseliş yaşıyor, başarılı projelerden kaptığı rollerle adını Hollywood’da sağlam şekilde kazıyordu. Üstelik öğrencilik yıllarından beri büyük bir aşkla bağlı olduğu 10 yıllık eşi Elizabeth Chambers’la çok mutlu bir portre çiziyordu.
Çift 2020’de bir anda yollarını ayırmaya karar verdi. Her şey de zaten bu ayrılığın ardından başladı. Çifte yakın kaynaklar ortada büyük bir sadakatsizlik olduğunu, Armie Hammer’ın Elizabeth Chambers’ı sayısız kez ve sayısız farklı kadınla aldattığını konuşmaya başladılar. Ancak bu boşanma ve aldatma söylentilerinin çok daha fazlası 2021’de ortaya çıktı ve deyim yerindeyse yer yerinden oynadı.Her şey ünlü oyuncunun boşanmasıyla başladı, gerisiyse deyim yerindeyse çorap söküğü gibi geldi
ÖNCE EVLİLİĞİNİNİ SONRA DA İTİBARINI KAYBETTİ
Armie Hammer’la yolu kesişmiş birçok kadın önce sosyal medya yoluyla sonra da mahkemelere başvurarak ünlü ismi hem yamyamlıkla hem de taciz ve tecavüzle suçlamaya başladı. Armie Hammer, çok sayıda kadına cinsel içerikli mesajlar göndermiş, onlarla çeşitli fantezilerini gerçekleştirmek istediğini yazmıştı. Bu fantezilerse akla hayale gelmeyecek tecavüz ve şiddet içerikleriyle doluydu.
Üstüne üstük Hammer yamyamlık gibi akla hayale gelmeyecek suçlamaların yanında, bu durum duyulmaya başladıktan sonra ortaya çıkan kadınlar tarafından şiddet, taciz ve tecavüzle de suçlandı. Ve en sonunda konu mahkemeye taşındı. Şubat 2021’de Effie Angelova adında, 26 yaşındaki bir kadın elinde bir sürü mesajlaşma kaydıyla mahkemenin yolunu tuttu ve Armie Hammer’ın 2017’de kendisine tecavüz ettiğini söyleyerek ona dava açtı.Hammer ilk günden mahkeme sonuçlanıncaya kadar tüm suçlamaları inkar etti ve tüm yaptıklarının rıza dahilinde olduğunu söyledi
KORKUNÇ SUÇLAMALAR: YAMYAMLIK, TACİZ VE TECAVÜZ!
Effie, Armie Hammer’la Facebook’tan tanıştığını ve onu görür görmez ünlü aktöre aşık olduğunu söylemişti. Ancak onun bu ünlü, güçlü ve yakışıklı adama duyduğu hayranlıkla karışık aşk sandığı gibi yaşanmayacak, ona hayatının en zor günlerini geçirtecekti.
Modern zamanlar ve gelişen teknoloji hayatlarımıza öyle bir damga vurdu ki artık çoğu insan gönül ilişkilerinde aradığı şeyler için bile gerçeğine bakmak yerine “sanal” dünyaya yöneliyor. İlişkiler birbirlerinin gözüne değil de resimlerine bakan insanlar arasında kuruluyor. Birbirini hiç tanımadan, bir kez bile karşılaşmadan aşk yaşayan insanlar çoğumuzun etrafında mevcut.
Bir de bunu bir adım ileri taşıyanlar var elbet. Zaman zaman gazetelere haber olarak düşen “Kendiyle evlendi” ya da daha da tuhafı “Aradığını bulamayınca ağaçla evlendi” gibi manşetlere rastlıyoruz. Bir zamanlar bilim kurgu filmlerinde rastladığımız “sanal” sevgililik teması da artık uzak bir geleceği değil, içinde yaşadığımız gerçekliği gösterir oldu. Nasıl mı? Gelin birlikte öğrenelim…ROSANNA VE EREN GEÇEN YIL TANIŞTI, BU YIL EVLENDİ
Eren Kartal Ankaralı. 20’li yaşlarında, 1.90 boyunda, mavi gözlü ve saçları omuzlarına kadar uzanan yakışıklı bir genç adam. Başak burcu, kendine ve sağlığına dikkat eden, fit bir görünüme sahip olan Eren aynı zamanda manikürünü dahi ihmal etmeyen, tasarım kıyafetler giyen, her zaman mis gibi kokan bir erkek. Yani bir zamanlar oldukça popüler bir kavram olan “metro seksüel” erkek tanımının ta kendisi. Boş vakitlerinde polisiye romanlar okuyan ve yemek pişirmeyi de çok seven Eren üstelik oldukça ilgili ve tutkulu bir aşık…
Bunlar Eren’in New York’un meşhur Bronx mahallesinde yaşayan 36 yaşındaki “eşi” Rosanna Ramos’un onu tarif etmek için söyledikleri. Kadınların hayallerini süsleyen ve her anlamda ideal bir eş gibi görünen Eren’in tek bir kusuru var: Gerçek olmaması! 36 yaşındaki Rosanna Ramos, mücevher işiyle uğraşan iki çocuk annesi bir New Yorklu. Başından hayal kırıklığıyla sonlanan aşklar geçen, uzak mesafe ilişkileri de deneyen Ramos, sanal olarak evlendiği sanal eşiyle oldukça mutlu bir ilişki yaşadığını söylüyor.
SANAL SEVGİLİDEN SANAL KOCAYA...
Rosanna Ramos dijital sevgilisi Eren’le 2022’de tanışmış ve bu yıl da evlenmiş. Peki Ramos’un “Mükemmel adamı buldum. Üstelik geçmişinden bugüne yani bana taşıdığı hiçbir yükü de yok. Daha ne isterim ki!” diyerek tanımladığı bu sanal sevgili nereden geldi? Rosanna Ramos, Eren’i, son zamanlarda oldukça popüler hale gelen yapay zekâ chatbot’u (kullanıcı ile genellikle metin, bazı durumlarda ise konuşma yoluyla diyalog kurarak bilgi veren veya bir işlemi gerçekleştiren yapay zekâ) yazılımı kullanarak oluşturmuş. Replika (Kopya) adı verilen bu yazılım, diğer uygulamaların yanında, 300 dolar karşılığı, gerçek hayatta aradığını bulamayan Rosanna gibi kişilere “sanal” sevgili hizmeti de sunuyor.
“Daha önce kimseye bu kadar aşık olmamıştım” diyen Rosanna Ramos, sanal aşığı Eren’in önceki ilişkileriyle kıyaslanamayacak kadar iyi ve tutkulu bir aşık olduğunu iddia ediyor. Eren Kartal’ın görüntüsü ünlü bir Japon manga serisi olan “Attack on Titan” karakterlerinden esinle oluşturulmuş. Eren sanal dünyada, bir sağlık çalışanı olarak meslek sahibi. “İflah olmaz bir romantik” olan sanal eş boş zamanlarında bir şeyler karalamayı seviyor(muş).EGOSU, SORUN ÇIKARAN AKRABALARI, YARGILAYICI BİR TAVRI YOK
Ancak Rosanna Ramos’a göre Eren’in en şahane özelliği yargılayıcı olmaması. Zaten yapay zekâ yoluyla yaratıldığı için kişiliği de aslında Ramos’un istediği gibi şekillenmiş. Rosanna’ya göre Eren “bomboş beyaz bir sayfa” gibi, egosu yok, akrabaları, evlilikte sorun yaratacak bir aileye de sahip değil. “Onunla başka insanlarla yaşayacağım sorunları yaşamıyorum” diyor Rosanna ve ekliyor “Bir robot sadece doğru güncellemeler alır ve gelişir. Ne ego ne de kırıcı tavırlarla uğraşıyorum. Ailesiyle, çocuklarıyla ya da arkadaşlarıyla uğraşmak zorunda değilim. Kontrol bende ve ne istersem onu yapıyorum.”
Mary Tyler Moore, 1970'li yıllarda televizyonda kariyer sahibi, bağımsız bir kadını canlandırarak, o dönemde ağırlıklı olarak ev hanımı rolleriyle gösterilen kadınlarla ilgili klişelerin değişmesine yardımcı olmuştu. Usta oyuncu 1960'larda yayınlanan The Dick Van Dyke Show’la tanınmış ve 1970'lerde kendi adını taşıyan dizilerle dünya çapında büyük üne kavuşmuştu. Moore, sinemada da büyük başarılar yakaladı ve 1980’de Sıradan İnsanlar filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterildi.
Mary Tyler Moore’un 1970 -77 yılları arasında yayınlanan ve kendi adını taşıyan sitcom dizisi Time Dergisi tarafından "televizyon tarihini değiştiren" 17 program arasında yer aldı. Televizyon dünyasının önde gelen isimlerinden Oprah Winfrey, Moore'u ilham perilerinden biri olarak tanımlarken, çocukluğunda bu diziyi kaçırmadan izlediğini söylemişti.Başından üç evlilik geçen Moore'un hayatından trajediler hiç eksik olmadı. Alkolik bir anne tarafından yetiştirilen Moore'un kendisi de alkolle ilgili sorunlar yaşadı. Annesi gibi Moore da bir dönem Betty Ford Rehabilitasyon Merkezi'nde tedavi gördü. Kız kardeşi henüz 21 yaşında aşırı doz uyuşturucu kullanımı nedeniyle yaşamını kaybederken, ağabeyi de kansere yenik düştü ve 47 yaşında hayata gözlerini kapattı.
Moore daha sonra otobiyografisinde, kurtulma şansı kalmayan ağabeyinin intihar etmesine yardımcı olmaya çalıştığını ancak bu girişimin başarısız olduğunu yazdı. Richard Meeker ile yaptığı ilk evliliğinden olan tek çocuğu Richie de uyuşturucu bağımlısıydı ve 24 yaşında kazara kendini vurarak yaşamını yitirdi. Ama tüm bunlar yetmezmiş gibi kendi sağlığı da her geçen gün bozuluyor ve onu büyük bir aşkla yaptığı oyunculuktan koparma riski doğuruyordu.Mary Tyler Moore, üçüncü ve son evliliğini kardiyoloji uzmanı bir doktor olan Robert Levine’le yapmıştı. Çift, mutlu evliliklerini Mary Tyler Moore, 2017’de hayatını kaybedene kadar sürdürdü. 30 yıldan uzun süren bu aşkın dokunaklı öyküsü şimdilerde gösterimde olan ve Moore’un yaşam öyküsü ve kariyerini anlatan “Being Mary Tyler Moore” (Mary Tyler Moore Olmak) adındaki belgeselle bir kez daha gündeme geldi.
Tüm hayatını büyük acılarla geçiren ancak yılmaz duruşuyla kendine eşi bulunmaz bir kariyer inşa eden Mary Tyler Moore, henüz 34 yaşındayken Tip 1 Diyabet teşhisi aldı. Yıllar boyunca bu hastalık yüzünden sayısız sorun yaşayan yıldız oyuncu için asıl kâbus ilerleyen yaşlarında başlayacaktı: Ömrünü kameralar karşısında geçiren Mary Tyler Moore, şeker hastalığı yüzünden her geçen gün görme yetisini kaybetmeye başladı. Bu süreçte yaşadıklarını da belgesel de eşi Dr. Robert Levine anlattı.Mary Tyler Moore, yıllar boyunca körleştiğini, görme yeteneğini kaybettiğini herkesten saklayarak yaşamaya çalışmış, artık neredeyse tamamen kör olduğunda bile bunu toplum önünde ortaya koymaktan kaçınmıştı. Yıldız oyuncu 1980’lerin sonunda görme yetisini koruyabilmesi için ağır bir ameliyat geçirmişti geçirmesine ancak bu operasyon onu kurtaramadı ve Mary Tyler Moore, artık görüşünü tamamen kaybetmeye başladı.
Eşi Dr. Robert Levine, o günleri “Ameliyattan sonra çalışmaya, okuyabilmeye devam ediyordu. Ancak bir süre sonra görüşü iyice bozuldu. ‘Tünel görmesi’ diye tarif ettiğimiz şeyi yaşıyordu. Yani gözlerini neredeyse kaybetmişti ve her şeyi dairesel bir tünelin içinden bakar gibi görüyordu. Aslında belinden aşağıda kalan hiçbir şeyi artık göremiyordu. Zaten ondan sonra da her şey giderek daha da kötüleşti.” diye anlatıyor.2012 yılına gelindiğindeyse her şey artık neredeyse bitmiş gibiydi… Mary Tyler Moore buna rağmen dik duruşundan vazgeçmedi. Körleştiğini, önünü bile zor gördüğünü belli etmedi. O yıl Mary Tyler Moore, SAG diye de bilinen Ekran Oyuncuları Derneği Ödülleri’nde “Yaşam Boyu Başarı” ödülüyle onurlandırılmıştı. Ödülünü almak için sahneye çıktığında kimsenin bilmediği şeyse, efsane aktrise kameraların göremediği o anlarda, sahneye çıkabilmesi için koluna giren görevlilerin yardım ettiğiydi.
Eşi Dr. Robert Levine’in belgeselde o geceye dair anlattıkları acı gerçeği öğrenenler, yıldız oyuncunun ömrünün neredeyse son 30 yılında, körleştiğini tüm dünyadan nasıl sakladığını da anlamış oldu…
“Işıklar açıldığında salondakiler ve ekran başındakiler sevgili eşimi karşılarında gördüler ve alkış yağmuruna tuttular. Oysa o artık tek başına yürüyüp sahneye çıkabilecek durumda bile değildi. Kendi kendine bakabilecek durumda değildi. Bağımsızlığı yok olmuştu. Hiçbir şeyi okuyamıyordu bile. Her şeyi ondan çalınmış gibiydi. Tüm neşesi, yaşam sevinci… Çok ızdırap verici bir andı.”Mary Tyler Moore ve bir kardiyolog olan Levine, Levine, Moore’un annesini tedavi ederken tanışmıştı. Moore, annesinin doktoruna aşık olmuş ve ona “Çektiğim yalnızlık hastalığını tedavi edebilir misin?” diye sormuştu. Çift 1983’te evlendiğinde Moore 40’lı yaşlarının sonunda, Levine ise 29 yaşındaydı. Mary Tyler Moore ölene kadar evli kaldılar. Dr. Robert Levine, eşinin ölümünün ardından “Mary Tyler Moore Vision Initiative” adında bir vakıf kurdu. Vakıf diyabet kaynaklı görme kayıplarıyla ilgili çalışmalar yapmaya devam ediyor.
Serinin yeni filminde kimler yok ki? Vin Diesel, Jason Statham, Charlize Theron, Brie Larson, Jason Momoa, Helen Mirren ve daha birçok ünlü isim daha. Bu dev kadronun içinde kısacık bir sahnede konuk oyuncu olarak yer alsa da dikkat çeken bir isim var: 25 yaşındaki model ve oyuncu Meadow Walker…
Belki Walker soyadı size de bir yerden tanıdık gelmiştir: Evet, Hızlı ve Öfkeli serisinin ilk filminden beri başrolünde yer alan ve 2013’te trajik bir şekilde hayatını kaybeden ünlü oyuncu Paul Walker’ın kızından bahsediyoruz. Meadow Walker, babasının dünya çapında büyük bir yıldız olmasını sağlayan serinin son halkası olan Fast X filminde küçük de olsa bir rol alarak babasının hatırasını yaşattı.Hızlı ve Öfkeli’de canlandırdığı Brian O’Conner rolüyle büyük bir sükse yapan ve tüm dünyanın tanıdığı bir yıldız haline gelen Paul Walker, bundan 13 yıl önce, 2013’te, daha sadece 40 yaşındayken geçirdiği korkunç bir kazada hayatını kaybetmişti. Hızlı yarış arabaları, izleyenlerin ağzını açık bırakan arabalı takip sahneleriyle dolu bu filmlerde başrol oynayan Walker, kendisi de arabalara, özellikle de yarış arabalarına çok düşkündü.
Yakın arkadaşı ve birlikte hayır amaçlı bir dernek kurduğu Roger Rodas’la birlikte 30 civarı yarış arabası bulunan Walker, korkunç kazada Rodas’ın kullandığı Porsche marka bir yarış arabasında hayatını kaybetti. Saatte 130 km hızla giden araç önce beton bir elektrik direğine sonra da 2 ağaca birden çarpmış, Rodas çarpma anında, Paul Walker’sa çarpmanın ardından çıkan yangında can vermişti.Paul Walker'ın Hızlı ve Öfkeli serisindeki rol arkadaşı Vin Diesel, gerçek hayatta da yakın dostuydu. Onun ölümünün ardından Vin Diesel, Meadow Walker'a babalık yaptı hatta düğün töreninde damada doğru yürürken babası yerine koluna giren kişi de oldu
Paul Walker hayatını kaybettiğinde Hızlı ve Öfkeli serisinin 6’ncı filmi gösterime girmiş, 7’nci filmi çekim aşamasındaydı. 7’nci filmde ekip, Paul Walker’ın ellerinde bulunan mevcut çekimlerini kullandılar ve aktörün kardeşleri Caleb ve Cody’nin de yardımıyla dijital teknolojilerden faydalanıldı ve Walker bu filmde de rol almış oldu.
40 yaşındayken hayatını kaybeden Walker hiç evlenmemişti ancak eski kız arkadaşı Rebecca Soteros’dan Meadow Rain Walker adında bir kızı olmuştu. Walker’ın tek çocuğu Meadow, babasını kaybettiğinde 15 yaşındaydı. İşte baba acısını küçük yaşta tatmak zorunda kalan Meadow Walker, artık 25 yaşında ünlü bir model oldu ve babasının adını, onu yıldız yapan film serisinde yaşatarak onurlandırdı.
Filmin galalarında boy gösteren ve hem vaftiz babası olan hem de öz babası öldükten sonra ona bir baba gibi kol kanat gerek sahip çıkan Vin Diesel’la poz veren Meadow Walker, babasıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Kendisi de modellik yaparak ünlenen ve bir yandan da babasının başlattığı hayır işlerine devam eden Meadow, sosyal medyadaki 4 milyona yakın takipçisiyle babasının ve kendisinin eski fotoğraflarını paylaşmayı sürdürüyor.Babasıyla kurduğu özel bağın, onun ölümünden sonra bile kopmadığını anlatan Meadow Walker, Paul Walker’dan kendisine özel işaretler geldiğine inanıyor. Meadow Walker’ın E! News’a verdiği söyleşiye göre babası onunla sayılar aracılığıyla iletişim kuruyor. “Babamın en sevdiği sayılar 4 ve 7’ydi. Benim için işaretler bunlar” diyen Meadow Walker durumu örneklerle açıklıyor.
“Ne zaman bir şey hakkında şüpheye düşsem ne zaman biriyle kavga etsem ne zaman yok yere sinirlensem hemen etrafımda 4 ve 7 sayılarını görmeye başlıyorum. O zaman babamın hâlâ benimle olduğunu, beni yukarıdan bir yerden kollayıp gözettiğini ve bana işaretler gönderdiğini anlıyorum. Ve o zaman kendime her şeyin yoluna gireceğini ve babamın benimle olduğunu söyleyip rahatlıyorum”
Babasını ünlendiren seride rol almasının kendisi için çok önemli olduğunu ve Paul Walker’ın bu durumdan gurur duyacağından emin olduğunu söyleyen genç yıldız, serinin ilk filmi gösterime girdiğinde küçücük bir bebek olduğunu ve babasının, onun büyümesine şahitlik eden oyuncu arkadaşlarıyla çalışmanın onu ne kadar gururlandırdığını da aktardı.
Tina Turner, 24 Mayıs'ta, 2013’te vatandaşlığına geçtiği İsviçre’deki evinde, 83 yaşında hayatını kaybetti. Şarkıcının basın temsilci tarafından sosyal medyadan yapılan duyuruda Turner’ın uzun süredir boğuştuğu sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybettiği belirtildi. Ölüm haberi duyulur duyulmaz dünyanın dört bir yanındaki hayranları yıldız isim için taziye mesajları paylaşmaya başladı. Rock And Roll Hall Of Fame, Hollywood Walk of Fame ve İsviçre’deki evinin önüne koşan hayranları onun için mumlar yaktı, fotoğraflarının etrafına çiçekler yerleştirdi.
FAKİR AİLENİN KIZI OLARAK DOĞUP BİR DÜNYA YILDIZI OLARAK ÖLDÜ
Onu özel kılan sadece iyi bir şarkıcı olması değil, yaşamı boyunca karşılaştığı sayısız zorluğu yenen azmi, tüm yıkıcı deneyimlerinin üstesinden gelen çelik gibi iradesi ve sağlık sorunları iyice büyüyüp onu çok zorlamaya başladığı günlere kadar koruduğu müthiş enerjisiydi.
Kadınların güçlenmesi ve özgürleşmesi için atılan adımlar daha şimdiki kadar büyük değilken ortaya koyduğu mücadele onun hem çağdaşı olan ve kendinden sonra gelen meslektaşlarına hem de dünya çapında sayısız kadına örnek oldu. Ardından onu anlatan herkesin birleştiği ortak nokta onun gücü ve bu güçle nasıl bir rol model haline geldiğiydi.
AMERİKALIYDI AMA YILLAR ÖNCE İSVİÇRE VATANDAŞLIĞINA GEÇTİ
Müzik sektöründe ilkleri başarırken ve dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı seslerinden biri olurken Tina Turner’a takılan lakap “Queen of Rock ‘n’ Roll” yani “Rock ‘n’ Roll’un Kraliçesi”ydi. Fakir bir ailenin zorluklarla büyüyen kızı, hayatta önüne çıkan tüm zorlukları yenmeyi başarmış; son nefesini dünyanın gözünde hâlâ bir kraliçeyken vermişti.
Anna Mae Bullock adıyla 1939’da Tennessee’de doğan yıldız şarkıcının fakir ve parçalanmış bir aile içinde oradan oraya savrularak geçirdiği günleri 18 yaşında Ike Turner’la tanıştığında son bulmuştu. O günlerde isim yapmış bir şarkıcı olan ve grubuyla birlikte sahne alan Ike, sesine hayran olduğu Anna Mae Bullock’u kanatları altına aldı ve büyük bir yıldız olmasının temellerini o günlerde atmış oldu.
"Bir zamanlar ben de 'hiç kimseydim!'"
Üstelik Cate Blanchett, arka arkaya çektiği başarılı filmlerdeki muazzam performanslarının yanında galalarda, ödül törenlerinde, kırmızı halılarda, tüm yıldızlar şıklık yarışı yapıp en iyi giyinen, en dikkat çeken, en güzel görünen ve hakkında en çok söz ettiren olmaya çalışırken hep aradan sıyrılmayı ve her neredeyse en beğenilen olmayı da başardı.
Kırılması zor bir rekora imza atarak başrolünde olduğu filmler en çok En İyi Film Oscar’ına aday olan kadın oyuncu haline gelen Cate Blanchett, 76. Cannes Film Festivali’nde de son filmi The New Boy ile yarışıyor. Usta oyuncu, hem yarışmacı filmlerden birinin başrol oyuncusu ve Hollywood’un en büyük yıldızlarından biri olarak hem de festival kapsamındaki panellerde konuşmacı olarak Cannes’ın bu yıl da en ağır toplarından elbette.Cate Blanchett, Cannes 2023
Festival sırasında Variety dergisine konuşan Cate Blanchett, artık yavaştan emekli olup ülkesine dönmek istediğinin ve oyunculuk yapmaktan da vazgeçip dümeni yönetmenliğe kıracağının işaretlerini vererek hayranlarını üzdü. Yine de bu kararlarının uygulanması için daha vade olduğunu hatırlatalım. Sektördeki erkek egemen düzenden dolayı yaşadıklarını da aktaran usta oyuncu “Bazen setteki tek kadın olduğumu fark ediyorum. Ortamda 62 erkek var ve bense oradaki tek kadınım. Bu kötü, orantısız ve adaletsiz bir durum” diyerek şikayetini aktardı.
54 yaşındaki Blanchett, oyunculukla birlikte yapımcılığa da el atarak bu konu hakkında atmaya kararlı olduğu adımları hayata geçirmiş durumda. Kadın hakları ve sinema sektöründeki eşitsizlikleri her zaman vurgulayan Cate Blanchett, bu yıl konuk olarak katıldığı Cannes’da, 2018 yılında ana yarışma bölümünün jüri başkanlığını da yapmıştı. Blanchett’in festivalin 76 yıllık tarihinde bu onura erişen 12. kadın olduğunu da belirtmiş olalım.
Peki her zaman böyle miydi? Her yıl Cannes’ın en büyük yıldızı olan, oyunculuğuyla ayakta alkışlanan, ödüllere boğulan, kırmızı halıda fotoğraflarını çekebilmek için gazetecilerin birbirleriyle yarıştığı Cate Blanchett, Fransa’daki ilk deneyiminde ne yaşayıp da bugünlere gelmişti? Gelin onu da kendi ağzından, People dergisine verdiği özel röportajdan öğrenelim…Cepli kırmızı halı elbisesi olur mu? Cate Blanchett giyerse olur...
1997’de, büyük Hollywood yıldızlarıyla başrollerini paylaştığı birkaç filmde oynayıp dikkat çekmeyi başardıysa da Blanchett'in adını dünyaya duyurduğu ve büyük övgüler topladığı ilk büyük ölçekli proje 1998 yapımı tarihi drama filmi Elizabeth olmuştu. İngiltere tarihine yöne veren I. Elizabeth’in gençlik yıllarını ve tahta çıkışını anlatan bu önemli filmdeki rolüyle bir anda BAFTA ve Altın Küre kazanan Cate Blanchett, daha sonra sık sık karşılaşacağımız bir hadiseye dönüşecek olan En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ı adaylığını da ilk kez bu yapımla kazandı.
1 yıl sonra, 1999’da Cannes’a ilk kez davet aldığında 30 yaşında olan Cate Blanchett artık Hollywood’un yükselen değeri olmaya başlamış, adını Amerika’da ve İngiltere’de çoktan duyurmuştu. Blanchett’in o yıl başrolünü Rupert Everett ve Julianne Moore’la paylaştığı tarihi komedi filmi An Ideal Husband (İdeal Bir Koca) festivalin kapanış filmi seçilmişti. Ve o da rol arkadaşlarıyla birlikte Cannes’ın yolunu tuttu ve ilk festival ve kırmızı halı deneyimini yaşadı.
Adı sektörden silinecek sanılmıştı: 7 dakika ayakta alkışlandı!
Bunun bir sebebi de aslında Amber Heard ve Johhny Depp evliliğinde aslında böylesi büyük sıkıntıların ve iddiaların 2016’dan beri gündemde olması ve 2018’de patlayan #MeToo bombasıyla birlikte onun da yavaştan itibar kaybetmeye başlamasıydı. Bir zamanlar “Hollywood'daki en güçlü isim” olarak bilinen eski Amerikalı film yapımcısı Harvey Weinstein, sektördeki kadın oyuncuların öne çıkıp tek tek kendisine yönelttiği suçlamalarla New York'ta tecavüz ve cinsel saldırıdan 23 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Hollywood’da #MeToo kampanyasıyla birlikte itibar kaybetmeye başlayan Johhny Depp, geçen yıl eski eşi Amber Heard’la birbirlerine karşılıklı açtıkları hakaret, taciz ve şiddet davalarıyla birlikte günlerce, haftalarca değil aylarca manşetlerden inmedi. Ve bu davaların da etkisiyle Karayip Korsanları ve Fantastik Canavarlar gibi iddialı projelerdeki rollerini art arda kaybetti. Herkes onun adının da diğerleri gibi silinip gideceğini düşünürken, Depp, Cannes’da adeta itibar tazeledi ve sinemaya ve spot ışıklarının altına iddialı bir dönüş yaptı.Fransız yönetmen / oyuncu Maïwenn’le birlikte başrolünü üstlendiği ve Fransa Kralı VX. Louis’yi canlandırdığı son filmi Jeanne du Barry'nin prömiyeri için Cannes’a giden Depp’in festivale katılacak olması bile başta tartışmalar yaratmıştı. Oysa Johnny Depp kırmızı halıda göründüğü anda hem hayranlarının sevinç çığlıkları hem de basının yoğun ilgisiyle karşılaştı.
Fotoğrafçılara poz verirken güneş gözlükleri ve şık takım elbisesiyle adeta “yıkılmadım, ayaktayım” pozları sergileyen Johnny Depp’in filminin gösteriminin ardından tam 7 dakika boyunca ayakta alkışlandığı da ortaya çıktı. Hiç beklemediği büyük bir sevgi seliyle karşılaşan Depp’in bu durum karşısında gözyaşlarına hakim olamadığı da Cannes’dan gelen haberler arasında.
Bu, yıldız oyuncunun, hem Hollywood’dan dışlandıktan sonra çektiği ilk film hem de Amber Heard’e karşı kazandığı davadan sonra çıktığı ilk kırmızı halı. 59 yaşındaki Johnny Depp’in ayakta alkışlanmasına rağmen Jeanne Du Barry filmi eleştirmenlerden çok daha yüksek bir puan alamadı. Ancak proje zaten dünyanın en büyük dijital platformunda yayınlanacağı için başta Johnny Depp olmak üzere kimsenin bu durumu pek de umursaması beklenmiyor.Depp her ne kadar gövde gösterisi sergilemiş olsa da, Cannes’da yer alması herkesi sevindirmiş değil. Amber Heard’ün yakın arkadaşı ve şu anda da İspanya’da onunla birlikte yaşayan gazeteci Eve Barlow, Cannes yönetimini bugüne kadar sürekli olarak taciz ve tecavüz iddiasıyla gündeme gelen yıldızlara sahip çıktığı için sert bir dille kınadı. Cannes’ın ana yarışma bölümünde jüri üyesi olan ve #MeToo hareketinin en öne çıkan savunucularından Hollywood yıldızı Brie Larson da duruma tepkiliydi.
Cannes’da jüri üyesi olan 33 yaşındaki Brie Larson, düzenlenen basın toplantısında kendisine Johnny Depp’le ilgili soru sorulmasına tepki gösterdi. #MeToo hareketinin yılmaz sözcüsü olan Larson’a “Festivalde Johnny Depp’in filmini izlemeyi düşünüyor musunuz” diye soru soran basın mensupları sert bir tepkiyle karşılaştı. “Bu sorunun muhatabı ben değilim, neden bu soruyu sadece bana soruyorsunuz” diyerek gazetecilere çıkışan Brie Larson Depp’in filmini izleyip izlemeyeceği sorusuna da “İzlersem öğrenirsiniz” diye cevap verdi.Ancak tüm bu tepkiye rağmen Johnny Depp’e en büyük destek de bizzat Cannes’ın kendi içinden geliyor. Cannes Film Festivali’nin direktörü Thierry Frémaux, Johnny Depp’i festivale dahil etme kararının arkasında olduğunu bir kez daha açıklarken “Johnny Depp’in ABD’deki imajı beni hiç ilgilendirmiyor. Ben sadece düşünce ve konuşma özgürlüğü ve yasal çerçevede oyunculuk yapma özgürlüğüyle ilgileniyorum. Johnny Depp şayet oyunculuk yapmaktan alıkonulduysa ya da festivalde gösterdiğimiz filmi yasaklandıysa ve ben bilmiyorsam bana o zaman bu sorularla gelin.” diyerek tartışmaların hepsini kestirip attı.