Paylaş
DPT kökenli Yaveroğlu, Ankara’da 1986 yılında Türkiye’nin en büyük danışmanlık, denetim şirketi Deloitte Türkiye’yi kurduğunda denetim, şirket yönetimi, iş yapma kültürü gibi kavramlar bizlere hayli yabancı.
Türkiye, serbest piyasa ekonomisinin henüz emekleme döneminde.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yeni kurulmuş.
Yabancı yatırım derseniz varla yok arası.
Cumhuriyetin kurulmasından 1985 yılına kadar yabancı sermayenin tutarı sadece 99 milyon dolar.
1987 yılında Deloitte Türkiye, Hazine Müsteşarlığı’ndan bağımsız denetim lisansı alan ilk uluslar arası şirket.
Bugün ise yılda yüzde 20’lik bir oranla Avrupa’nın en hızlı büyüyen şirketlerinden.
Uzun yıllar şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlenmiş olan Yaveroğlu bu görevini 2007 yılında devretmiş ve halen Deloitte Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı.
Beş yıl önce kurulmuş olan vakıf yılda 35 üniversite öğrencisine burs sağlıyor.
Vakfın genç profesyonellerin yetişmesine odaklandığını anlatan Yaveroğlu’nun yeni göz ağrısı ise Özyeğin Üniversitesi bünyesinde kurulan Deloitte Liderlik Enstitüsü.
Siyaset konu olduğunda “ortalıkta lider yok” diye yakınmaları sıklıkla duyarız.
Merak etmeyin iş hayatı da aynı dertten mustarip.
2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’de büyük şirketleri hakkıyla yönetecek liderlerin sayısı iki liderin parmakları kadar bile değildir.
Yaveroğlu’na bakarsanız, liderlik vasfı doğuştan olduğu kadar sonradan da öğrenilecek bir şey.
“Türkiye’de liderlik konunda ciddi bir boşluk var ve eğitimi de yok. Dolayısıyla enstitüde iş dünyasına yaratıcı, yenilikçi, vizyon sahibi liderler yetiştirmek için yola çıktık. Liderliğin birinci koşulu kendisini tanımaktan geçiyor” diyor.
Peki Yaveroğlu, dört yılda 4 milyon doların üzerinde yatırımın yapılacağı Liderlik Enstitüsü’nü kimin desteğiyle hayata geçirmiş?
İş dünyasının en cesur liderlerinden biri olarak tanıdığımız Hüsnü Özyeğin ile elbet.
Dünyada 3. nesile kalan şirketlerin oranı yüzde 4
LEVENT Yaveroğlu’na iş dünyasının en büyük sorununun ne olduğunu sordum.
Türk ekonomisinde ciddi ağırlıkları olan aile şirketlerinin kurumsallaşmamış olmasını ciddi bir sorun olarak tanımlıyor.
“Türkiye’nin büyük holdinglerinin kaçı profesyonellerin elinde? Aile şirketlerine kim devam edecek sorusu havada kalıyor. Dikkat ederseniz böyle şirketlerde 2.nesilde sorunlar çıkıyor. 3. nesilden söz etmiyoruz bile” diyor.
Dünyadan verdiği bir örnek hayli çarpıcı.
Üçüncü nesle kalan şirketlerin oranı sadece yüzde 4.
Çin-Türk Araştırma Merkezi kuruldu
ÇİN ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 25 milyar dolar.
Son verilere göre, ticaret hacminde bire dokuz Çin’in lehine bir açık var.
2012 yılında yurt dışı yatırımları 77 milyar doları bulan Çin’in Türkiye’deki yatırımları ise pek cılız.
Yıllar önce turizm sektörünü pek heyecanlandıran “Çinli turist” beklentisi tamamıyla fos çıktı.
Yılda 100 bin Çinli turisti bile ağırlayamıyoruz.
Her ikisi de ekonominin “yükselen yıldızları” olan Çin ile Türkiye arasında daha sıcak ilişkilere olması gerekirken durum pek öyle değil.
Bu gerçekten yola çıkan finansçı Dr. Rıza Kadılar’ın yeni hayata geçirdiği Çin-Türk Araştırma Merkezi ÇİTAM önemli bir boşluğu doldurmaya aday.
Geçtiğimiz günlerde, Çin Takvimi’ne göre, “Su Yılanı Yılı”nı kutlamak üzere bir davet veren ÇİTAM’ın neler yapacağını Dr. Kadılar ile konuştuk.
Kadılar, bir nevi düşünce kuruluşu olarak faaliyet gösterecek ÇİTAM’ın kendisine aşağıdaki dört alanı belirlediğini söylüyor.
Finans, Uluslar arası Ticaret, Afrika ve İnovasyon, Teknoloji ve Yeşil Devrim alanlarında işbirliği.
Benim gözümde de Afrika, Çin ile Türkiye’nin iyi işbirliği yapabilecekleri bir bölge.
Yenilenebilir enerji konusunda ise büyük atılımlar yapan Çin’den Türkiye’nin alacağı dersler var.
Paylaş