Krizde daha çok çay içtik

ÇAYLA aşk hikayemiz hiçbir milletinkine benzemiyor.Çayı ince belli, küçük cam bardaklarda içmekten, demleme, harmanlamaya kadar çay ile ilgili her türlü ritüeli herkesten farklı yapıyoruz.

Kişi başı çay tüketiminde dünyada birinci sıradayız.

Günlük tüketim ortalama 3.8 bardak.

Nüfusumuzun yüzde 96’sı her gün çay içiyor. 2008 yılında 100 bin tona yakın çay tüketmişiz.

Birinciliği İrlanda’dan kapmışız. Yine 2008 yılı için toplam çay pazarı 103.4 milyon lira tutarında.

Yaş çay alım fiyatının açıklandığı günlerde Rize’de çay dünyasına doğru yolculuğa çıktık.

Zaten bu bilgileri de, özel sektörde çayın lideri durumundaki Lipton’un Pazar’daki fabrikasında aldığım notlardan aktarıyorum.

Fabrikada çay sunumu yapan Ünilever Gıdadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mustafa Seçkin, "Çayı hissetmek için Rize’ye gelmek, 2.5 yaprağı görmek gerek" derken haklı.

YENİ ÜRÜN YÜZDE 30 UCUZ

Rize’ye yine çayı keşfetmeye en son 2004 yılında gelmiştim.

O zaman tüketimde üçüncü sıradaydık.

Demek ki, çay ülkemizde sürekli "yükselen bir değer."

2008 yılında çay pazarı yüzde 14 büyürken, Lipton yüzde 18 büyümüş.

Bu yılın ilk üç ayına bakarsak pazar yüzde 18, Lipton ise yüzde 20.4 büyümüş.

Mustafa Seçkin bu yüzden, "Demek ki krizde daha çok çay tüketiyoruz" diyor.

"Evde, daha çok vakit geçirip çay içiyoruz" diye ekliyor.

Dertten mi, işsizlikten mi bilemem ama neticede çay tüketimi artmış.

Krizden söz açılmışken, Lipton "krizde yatırıma devam" diyor.

Önümüzdeki günlerde piyasaya "Doğu Karadeniz" markası altında yeni bir bardak ve demlik poşet çay sunmaya hazırlanıyor.

Kriz de göz önüne alınarak, yeni ürün Lipton’un diğer poşet ürünlerinden yüzde 30 daha ucuz satılacak.

Çayda "kriz inovasyonu" da diyebiliriz buna.

DÜNYA MARKASI BAŞKA BAHARA

Yine 5 yıl öncesine dönersek, Rize dönüşü "Karadeniz çayını dünya markası yapmak" diye yazmışım.

5 yılda çayımızı dünya markası yapma konusunda bir ilerleme yok.

Çayımızı kalitesini yükseltmek için gerekli adımlar atılmadı.

Kaldı ki, çay üreticisi de mutlu değil.

Geçen hafta açıklanan yaş çay alım fiyatı enflasyonun altında ve üretici tepkili.

Lipton’un anlaşmış olduğu 15 bin üreticiden biri, Duygu Hanım ile konuşurken mutsuzluğu yüzünden okunuyor.

30 kilo çay topladığında eline geçen para 27 lira.

Çayı toplamak öyle kolay değil.

Özellikle yöredeki yaşlı kadınlara bakıyorsunuz, hepsi iki büklüm olmuş, çay sepetlerini sırtlarında taşımaktan.

Bazı üreticilerle konuştuğunuzda "yerine koyacağımız bir ürün olsa, tüm çayları sökeceğiz" diyorlar.

Birkaç yıl önce üretimi başlayan kivi ise "pazarlama" zorlukları yüzünden hayal kırıklığı yaratmış.

Ayder Yaylası’nde Four Seasons Oteli’nin şefi Mehmet Gök mönüsü

MUSTAFA Seçkin, Şarap Dostları ve Mutfak Dostaları derneklerinin faal bir üyesi.

İyi bir gurme ve anladığım kadarıyla Türkiye’nin önde gelen şefleriyle dostane ilişkiler içerisinde.

Aksi takdirde, Four Seasons oteller zincirinin tek Türk "executive" şefi Mehmet Gök ve ekibini konakladığımız Ayder Yaylası’na kadar gelmeye nasıl ikna ederdi?

Çalmıhemşin’den sonra, 1350 metre yükseklikte bir dağ otelinde Mehmet Gök ve ekibinin hazırladığı mönüye geleceğim.

Öncelikle akşam yemeğinin, mumların ve Karadeniz Teknik Üniversitesi genç konservatuvar öğrencilerinin müziğinin eşliğinde yendiğinin altını çizeyim.

Ayder Yaylası’na bizden önce varan Mehmet Gök, soluğu Çamlıhemşin Pazarı’nda almış.

Kaldirik otu, karayemiş, çay filizi gibi yerel malzemelerle mönüsünü zenginleştirmeyi başarmış.

Ayder Yaylası’ndaki mısır çorbasının, Rize çayında marine edilmiş somonun, taze çay filizli risottonun, kaldirik otu ve karayemişle pişirilmiş levreğin tadı müthişti.

Sanırım, Mehmet Gök ve Sultanahmet Four Seasons Oteli’ndeki ekibiyle çalışmak Çamlıhemşinli aşçı ve garsonların da unutmayacakları bir deneyim olmuştur.

Saylan’ın dilediği gibi 100 bin kız çocuğuna ulaşmak boynumuzun borcu

ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ı dün sabaha karşı kaybettik.

Saylan’ı son kez, mayıs ayının ilk haftası, piyanist Fazıl Say ve arkadaşlarının ÇYDD’nin 20. yıldönümü nedeniyle Lütfi Kırdar’da verdiği konserde gördüm.

Konser için tedavi gördüğü hastaneden izin alan Türkan Saylan bitkindi.

Hepimiz sahnede, tekerlekli sandalye üzerindeki konuşmasının bir "veda konuşması" olduğu izlenimine kapılmıştık.

"Ben olsam da, olmasam da misyonumuz devam edecek" demişti.

Türkan Saylan’ın hayali yıllardır sürdürdüğü "kız çocuklarını okutma" kampanyasında 100 bin kız çocuğuna ulaşmaktı.

ÇYDD 36 bin kız çocuğuna ulaşmıştı ama Türkan Saylan "100 bin kız çocuğuna ulaşırsak Türkiye’de devrim olur" diyordu.

Dediği gibi 100 bin kız çocuğuna ulaşmak artık boynumuzun borcu.

Hepimizin.

TOKİ’nin Karadeniz evleri

AYDER Yaylası Türkiye’nin en büyük milli parkının sınırları içersinde.

Tüm Karadeniz gibi kötü bir yapılaşmanın kurbanı olan Ayder Yaylası bin yatak kapasiteli.

Parka yılda 400 bin giriş yapılıyormuş.

Ancak parkın denetimsizliği özellikle eko turizme gönül vermiş olanları üzüyor.

Ayder Yaylası, gezme fırsatını bulmadığımız diğer yaylalar, Fırtına Vadisi, Rusya’da fırıncılıktan kazanılan paralarla 100-150 yıl önce inşa edilen Hemşin Konakları üzerinde titrememiz gereken değerler.

Dünyanın hiçbir yerinde Hemşin Konaklar Mahallesi’nde gördüğüm ahşap yapılar kadar etkileyici bir şey görmedim.

Çoğunun ev sahibi yaşlı ve sadece yaz aylarında açıyorlar o güzelim evlerini.

Daha sonra kim sahip çıkacak bunlara?

Konaklar Mahallesi’ne giderken TOKİ’nin yapmış olduğu Hemşin Evlerini gördük.

Karadeniz evlerine benzetilmeye çalışılmış ama olmamış.

Karadeniz’de dağ, taş her yer çirkin yapılarla dolu.

Hiç olmazsa kalanları koruyalım.
Yazarın Tüm Yazıları