Biz defteri imzaladıktan sonra baktım yaşlı bir kadın elinde tek bir karanfille çiçek yığınına doğru ilerliyordu.
Tek karanfilini bıraktı ve uzaklaştı.
Hrant Dink’in öldürüldüğü nokta bence sonsuza dek öyle kalmalı.
Mumlarla, çiçeklerle ve Hrant’ın resmiyle.
Dünkü gazetelerde HrantDink anıtının Şişli’ye dikilmesi, vurulduğu caddeye Hrant adının verilmesi gibi önerilere rastladım.
Öldürüldüğü noktanın sonsuza kadar öyle kalması talebinden daha da ütopik öneriler.
Keşke gerçekleşseler ama Hrant Dink daha toprağa verilmeden şu örneklere bakın:
Bir gazete"Katil Ermeni" başlığını atmış.
Kadıköy’deki Surp Takvor Kilisesi’nin duvarına suikasttan tam bir gün sonra "Bir Hrant öldü, nice Hrant’lara" yazılmış.
"Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz" başlığına okur yorumlarında "Ne Ermeni’si, biz Türk’üz Türk" gibi tepkiler yer almış.
Irkçılık hastalığının kökleri o kadar derinlerde ki.
Bu karamsar tabloda küçücük bir umut ışığı var.
Hrant Dink’in öldürüldüğü gün spontane bir şekilde gelişen Taksim Harbiye yürüyüşü.
Cuma günü Taksim’de saat sekizde başlayan yürüyüşe yirmili yaşlarında olan kızımla katıldık.
El ele Taksim’den Harbiye’ye, kimi zaman sloganlara katılarak yürüdük.
Çişeleyen yağmurun altında bir şey dikkatimi çekti.
Etrafımdakilerin yüzde 90’ı gençti.
Kızlar, oğlanlar ellerinde Hrant’ın posteriyle yürüyen binlerce genç.
Hrant Dink’in gençleri.
Dün de baktım farklı gençlik sivil toplum kuruluşlarından üniversite, basın ve diğer meslek gruplarından 301 genç imzaladıkları bildirde Dink ailesinden özür dilemişler.
Şöyle demişler: "Sevgili babanız mahkemelerde linç edilirken yanında olamadığımız için utanıyoruz. Babanızı koruyamayan devletin vatandaşları olduğumuz için utanıyoruz"...
Türkiye’de günün birinde bir şeyler değişecekse bu Hrant Dink’ın gençleri sayesinde olacak.
Davos’ta bu yıl Türkiye geleceği belirsiz bir ülke
DAVOS’taki Dünya Ekonomik Forumu iki gün sonra başlıyor.
Programa göz attığınızda bu yıl Türk siyasilerden Davos’a pek rağbet olmadığı hemen ortaya çıkıyor.
Son dakikada değişiklik olmazsa benim görebildiğim kadarıyla programda sadece Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın adları var.
Geçen yıllara oranla Türkiye’nin tartışılacağı oturum sayısı çok daha düşük.
Açıkçası "Türkiye’nin Siyasi Geleceği" başlığını taşıyan oturumdan başkasını görmedim programda.
Türkiye’nin bu yıl Davos’a dar kapsamlı katılımın iki nedeni olabilir.
Bir, Türkiye artık tamamıyla seçim havasına girdi.
İki, AB perspektifi iyice silikleştiğinden Batı’nın Türkiye ilgisi iyice azaldı.
"Türkiye’nin Siyasi Geleceği" oturumunun özetinde şöyle bir cümle var ki hayli dikkat çekici:
"AB adaylığı giderek belirsizleşirken, ülkenin de 2007 seçimlerinden alacağı yön belirsiz"...
Yani Batı’nın gözünde, Türkiye geleceği belirsiz bir ülke.
AKP’nin iktidara geldiği yıl, Davos’ta Türkiye’nin geleceğine yönelik umut dolu konuşmaları hatırlıyorum da.
Türkiye Davos’un "yıldız ülkesiydi".
Şimdi ise siyasi geleceği belirsiz bir ülke
Dönüp dönüp aynı noktaya geliyoruz.
Yine siyasi belirsizlik, Dink cinayeti nedeniyle yine karanlık senaryolar.
Doğrusunu isterseniz bu yıl Davos’a oldukça karamsar gidiyorum.
Hrant Dink’in cenaze töreninin yapılacağı gün de yola çıkmam cabası.
Dünya Ekonomik Forumu’na dönersek, bu yıl öne çıkan konular arasında "global ısınma" ilk sıralarda.
Geçtiğimiz aylarda hazırladığı 700 sayfalık raporda dünya ekonomisinin "global ısınma" yüzünden yüzde 20 küçülebileceğini iddia eden İngiliz bilim adamı Nicholas Stern’i Davos’ta dinleme fırsatı olabilir.
"Global ısınma"nın dışında Irak ile enerji de gündemin ilk sıralarında olacak.