Ingrid Betancourt nihayet serbest. 2002 yılının şubat ayında kaçırılmıştı Kolombiyalı politikacı.
Gözüm televizyonda çocuklarıyla kavuştuğu anı izliyorum. Yüzünde yorgunluğun, hastalığın hiçbir belirtisi yok. Bir eli 22 yaşındaki kızı Melanie’nin, diğeri 19 yaşındaki oğlu Lorenzo’nun elinde. Gülerek yanındakilerle konuşuyor, mikrofonu kapıp ilk demecini veriyor: "Saçlarım bembeyaz olsa da, 100 yaşına gelsem de özgürlükler için mücadele etmeye devam edeceğim."
Ingrid Betancourt’un hikayesini altı yıldır izliyorum.
Pardon şöyle demeliydim: Altı yıl, dört ay ve dokuz gün. Kolombiyalı politikacının ülkesinin en büyük gerilla örgütü FARC’ın elinde tutsak kaldığı zaman dilimi bu zira.
Ingrid 2002 yılının şubat ayında FARC gerillaları tarafından kaçırıldıktan bir hafta sonra onunla ilgili ilk yazıyı yazmışım.
Sonra düzensiz aralıklarla onun Kolombiya cangıllarındaki akıbetine değindim. Yıllarca ondan haber alınmamasına üzüldüm. Canlı olduğunu gösteren video kasetleri belli dönemlerde çıkınca sevindim.
En son 2007’nin son ayı annesine yazdığı mektubu okumuştum. "Yaşayan ölü gibiyim" diyordu. Gücünün son kırıntılarını mektuba harcıyor gibiydi. Tam beş kere kaçmaya teşebbüs etmişti. Her seferinde yakayı ele vermişti. Bir keresinde gerillalar boynuna bir zincir geçirmişti. Bir köpek gibi!
Annesine yazmış olduğu mektuptan bir süre önce son video kaseti yayınlanmıştı. Ingrid Betancourt bitkindi. Kameraya değil yere bakıyordu. Belli ki kendisini fazlasıyla aşağılanmış hissediyordu.
PARLAK POLİTİKACI CANGILDA TUTSAK
40 yaşında Kolombiya’nın en parlak politikacısı olma yolunda ilerlerken, kokain baronlarına savaş açmışken, FARC tarafından kaçırılınca "güçlüler" safından "güçsüzlerin, çaresizlerin" safına geçmişti.
Oysa o kaleme aldığı "Yüreğimdeki Öfke" kitabında anlattığı gibi Kolombiya’daki yoz düzeni tersine çevirmek için dünyaları devirmeye hazırdı. Günün birinde Kolombiya’da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağından emindi. Ta kendini cangıllarda, dağlarda rehine pozisyonunda buluncaya kadar.
Hayret! Yüzünde yorgunluğun, hastalığın hiçbir belirtisi yok. Bir eli 22 yaşındaki kızı Melanie’nin, diğeri 19 yaşındaki oğlu Lorenzo’nun elinde. Gülerek yanındakilere "Cennet böyle olmalı" diyor.
Lorenzo, annesi kaçırıldığında henüz 13 yaşındaydı. Annesine en fazla gereksinim duyduğu yıllarda o yanında yoktu. Şimdi ise ailenin sözcüsü gibi duruyor. Dünyadaki tüm rehineler için mücadelenin devam etmesi gerektiğini söylüyor annesinin yanında.
Ingrid Betancourt, oğlunun elinden mikrofonu alıyor: "Saçlarım bembeyaz olsa da, 100 yaşına gelsem de özgürlükler için mücadele etmeye devam edeceğim."
İçindeki öfke yine kıpır kıpır. Sanırım Güney Amerika’ya yeni bir kadın lider geliyor.