Raporun açıklanmasından birkaç gün sonra İstanbul’da, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve Türkiye’nin İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar ile bir araya geldik
Önce yabancı televizyonlarda bolca tartışılan söz konusu raporda neler var ona bakalım.
40 ülkeden 91 bilim insanının kaleme aldığı rapor özetle “Bugün 1 derecelik küresel ısınmanın etkilerini görüyoruz. Aşırı sıcaklar, seller, deniz seviyesinin yükselmesi, buzulların erimesi bu etkilerden bazıları. Isınma 1,5 C geçerse sağlık, refahı, güvenlik ve ekonomide yıkıcı sonuçlara yol açacak” diyor.
Tam anlamıyla bir felaket senaryosu.
Raporu yorumlayan uzmanlara göre, emisyonların azaltılması için ülkelerin vermiş oldukları taahhüt, küresel ısınmadaki artışı 1,5 C seviyesinde tutmak için yeterli değil.
Şu anda yeryüzünün karşı karşıya kaldığı durum söyle:
“Yarım derece bile hem insan, hem doğa için çok önemli”.
BAŞIMIZA NELER GELECEK?
Birini Faruk Eczacıbaşı verdi, diğerini Demet Sabancı Çetindoğan.
Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı, geçtiğimiz pazar günü “çok mutluyuz” diye başlayan e postasında, Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin “Dünya Ödülü” nü aldığı müjdesini veriyor.
Demet Sabancı Çetindoğan New York'taki ödül töreninde
IOC, kadın voleybolunda öncü olması, binlerce kıza bu spor yapma imk^anı sunması ve kadınların spordaki varlığını arttırmaya yönelik çalışmaları nedeniyle Eczacıbaşı Spor Kulübü’nü ödüle layık görmüştü.
Faruk Eczacıbaşı’nın ödülü aldığı Buenos Aires’ten paylaştığı haber gerçekten bizi de pek mutlu etti.
Önceki gün sabah kahvaltısında bir araya geldiğimiz iş insanı Demet Sabancı Çetindoğan ise birkaç gün önce, New York’ta Küresel Umut Koalisyonu’nun (Global Hope Coalition) “Hayırseverlikte Liderlik” ödülünü aldığı müjdesini paylaşıyor.
KÜRESEL UMUT KOALİSYONU
İngiltere’de yayınlanıyor.
Dergi, eylül sayısında 4.İstanbul Tasarım Bienali nedeniyle İstanbul’u seyahat önerileri arasında gösteriyor.
Derginin editörlerinden Fiona Kerr, İstanbul’a en son 3 yıl önce gelmiş.
O gelişinden güzel anılarla ayrılmış.
İstanbul’u ziyaretinden beş ay sonra Sultanahmet’te patlayan bombalar nedeniyle turizm dünyasının korktuğunu yazıyor Kerr.
Geçenlerde, Türk hazır giyim sektörünün global bir markaya dönüşmesinde önemli bir platform haline gelen konferansı TGSD Başkanı Hadi Karasu ile konuştuk.
İstanbul Moda Konferansı’nın bu yılki teması çok isabetli olarak “Sorumlu Moda” olarak seçilmiş.
İsabetli dedim zira “Sorumlu Moda” dünyada bir süreden beri konuşuluyor.
Hemen burada “büyük bir parantez” açarak, modanın ve özellikle az giyilip atılan ucuz giysileri tarif eden “hızlı modanın” petrolden sonra dünyayı en fazla kirleten ikinci sektör olduğunu hatırlatayım.
Bir tek tişört için 2 bin 700 litre su tüketildiği hesaplanmış.
Modanın en fazla kullandığı maddelerden biri olan polyester asla doğada çözülmüyor, okyanuslarda plastik oranının artmasına neden oluyor.
Çamaşır makinelerimizden, denizlere oradan da yediğimiz balıklara ulaşıyor.
Polyesterin yanında gayet masum gibi duran pamuk en fazla suyun ve pestisitin kullanıldığı ham madde.
1988 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi’ne girmiş.
Hierapolis kazılarını 2005 yılından beri destekleyen Tofaş sayesinde bu antik şehir giderek gelişirken, ziyaretçi sayısında rekor kırıyor.
Antik şehirde bir yıldan diğerine nasıl aşamalar kaydedildiğini bir yıl arayla geldiğinizde fark ediyorsunuz.
Tofaş CEO’su Cengiz Eroldu’nun davetiyle bir grup meslektaş ile bu yıl ikinci kez geldiğim Hierapolis’te bizi yine Prof. Dr. Francesco D’Andria karşılıyor.
Prof. D’Andria 1970’lı yıllarda Hierapolis’e gelmiş, İtalyanca şarkı söyler gibi Türkçe konuşuyor.
Uzun yıllar kazı başkanlığı yaptıktan sonra görevini meslektaşı Prof. Grazia Semeraro’ya devretmiş.
“Türkiye’de görevim bitiyor bu ülkeye aşkım bitmiyor. Benim artık iki vatanım var” diyor.
Hierapolis daima üzerinde titreyeceği, gelişmesini izleyeceği bebeği gibi.
Sanırım basında, Dünya Ekonomik Forumu’nun 12 yılını geride bırakan “Cinsiyet Uçurumu” raporuna dikkat çeken ilk gazeteciyim.
Kadın-erkek eşitliğini savunan sivil toplum örgütlerini, akademisyenleri, üniversitelerin “kadın araştırma” merkezlerini yıllardır izlerim.
Çalışmalarına, raporlarına, rakamlarına kulak veririm, yazarım.
Yıllar boyunca daima kadınların cinsiyet eşitliği mücadelesinde ancak erkekleri yanlarına çekerek yol alacaklarını düşündüm.
Dolayısıyla dün sabah Galatasaray’daki Yapı Kredi Kültür Sanat’taki “YANINIZDAYIZ” Derneği’nin basın toplantısı benim için bir hayalin nihayet gerçeğe dönüşmesiydi.
Çünkü cinsiyet eşitliği için mücadele eden kadınlar olarak erkekleri yanımıza çekmeyi başarmıştık.
Türkiye’de erkeklerin nihayet kadın-erkek eşitliğinde ellerini taşın altına koymaları bir ilk.
FİKİR ANNESİ NUR GER
Her seferinde aynı heyecan ve mutlulukla geldiğim şehir “Gaziantep Uluslararası Gastronomi Festivali” için dünyanın her köşesinden ünlü şefleri ağırlıyor.
Aralarında, Bilbao’daki Guggenheim Müzesi restoranı Nerua’nın şefi Josean Alija gibi Michelin yıldızlı olanları da var.
Uluslararası Gastronomi Festivali, Gaziantep’in 3 yıl önce Unesco’nun Yaratıcı Şehirler Ağına “Gastronomi” kategorisiyle dahil olma başarısını taçlandırması bir anlamda.
Fatma Şahin şef Fatih Tutak ile birlikte
Filipinler’den, Tayland’dan, İspanya’dan, Brezilya’dan ve hatta Bolivya’dan ve tabii ki Türkiye’den ünlü şefleri bir araya getiren kişi Food in Life Genel Yayın Yönetmeni Gökmen Sözen.
Sözen’in uluslararası gastronomi dünyasıyla sürdürdüğü ilişkiler sayesinde 40 yabancı, 100 yerli şef Gaziantep’te buluşuyor.
Ayrıca Unesco’nun aynı listesinde yer alan ülkelerden 100 şef ve yeme içme sektörüne yatırım yapmış 50’ye yakın isim de burada.
Önceki gün öğleden sonra, panayır gibi şenlikli festival alanındaki çadırda izlediğim şeflerle, bilmediğim çoğrafyalarda gastronomi yolculuğuna çıkmak pek keyifliydi.
Öyle kolay olmuyor tabii ki.
Kesilen yazılara son bir göz atmadan insanın eli çöpe atmaya varmıyor.
Gözümün iliştiği böyle yazılardan biri Fransa’nın efsane kültür bakanlarından Jack Lang’ın bir söyleşisi.
Halen Paris’teki Arap Dünyası Enstitüsü’nün başkanı olan Jack Lang, tam dört yıl önce Le Monde Gazetesi’ndeki söyleşisinde “özellikle kriz dönemlerinde kültüre, sanata, eğitime, araştırmaya çok daha fazla yatırım yapmak gerek” demiş.
“Kültüre yatırdığınız her bir euro yaşam sevinci ve insani gelişme olarak size döner” diye eklemiş.
İçinde bulunduğumuz ve hemen hemen her kesimi etkileyen bu sıkıntılı dönemde İstanbul Jack Lang’ın bu tespitini haklı çıkartacak şekilde sanat sezonuna hızlı bir giriş yaptı.
Sergi açılışları, İKSV 4. İstanbul Tasarım Bieanali, Contemporary İstanbul, ardından İKSV 22. İstanbul Tiyatro Festivali.
Kendi adıma geçen hafta