Gila Benmayor

Ertuğrul Günay’a açık mektup

20 Şubat 2011
ÖNCEKİ gece Cirque du Soleil’in ilk gösterisi için Abdi İpekçi Spor Salonu’na giderken gözüm onarım görmüş Zeytinburnu Kara Surlarına takıldı. Keşke oldukları gibi kalsalardı.
UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde olan surlar 1987-1994 yılları arasında başarısız bir restorasyonun kurbanı olmuşlar.
Onarımdan geçenler eski surların yanında öylesine sırıtıyorlar ki...
Yazık, Bizans’tan günümüze ayakta kalan surlara doğru dürüst sahip çıkamamışız.
Bu hafta yerimi, İstanbul’da son dönemde olup bitenler karşısında giderek kaygılanmakta olan İCOMOS Türkiye Milli Komitesi Yönetim Kurulu’na bırakıyorum.
Aşağıda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a hitaben yazılmış açık bir mektup var.
İCOMOS nedir, ne yapar?
İCOMOS yani Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi, doğal ve kültürel değerlerin korunmasında UNESCO’nun baş danışmanı.
1965 yılında Varşova’da kurulmuş, bugün merkezi Paris’te.
2000 yılından beri düzenli olarak UNESCO’ya “Tehlike Altındaki Miras” raporlarını hazırlıyor.
İCOMOS Türkiye Milli Komitesi, sayıları 110’u bulan ulusal komitelerden biri olarak 1974 yılında kurulmuş.
Milli Komite’nin, Türkiye’de koruma konusunun öncülerinden  Prof. Dr. Cevat Erder, Prof. Dr. Doğan Kuban dahil çoğu mimar ve arkeologlardan oluşan 75 üyesi var.
İlgilenenler kurumun faaliyetlerini www.icomos.org.tr adresinden izleyebilirler.
Günay’a açık mektubu ise aşağıda hayli kısaltarak vermek durumundayım.
SULUKULE SIRADANLAŞTI
Bilim insanlarımızın  Sulukule, Tarlabaşı, Fener-Balat ve Tarihi Yarımada için ne gibi kaygılar taşıdıklarını göreceksiniz.
“Sayın Bakanımız,
2005 yılında yürürlüğe giren 5366 sayılı Kentsel Yenileme Yasası, özellikle İstanbul’da, tarihi bölgelerin ve yapıların korunması karşısındaki en büyük tehdit olmayı sürdürmektedir. Yasanın çıkarılmasının ardından Sulukule, Fener-Balat, Tarlabaşı gibi kentsel sit alanları Yenileme Alanı ilan edilmiş ve bu bölgelerin “gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilmesi” öngörülmüştür. 
Kentsel yenileme yasasının en çarpıcı ve geri dönüşü olmayan uygulamalarından biri,
Yenileme Alanı ilan edilerek tüm sosyal, kültürel ve fiziksel dokusuyla birlikte “imha edilen” Sulukule yerleşmesidir. 
Kentin Fatih döneminden bu yana en eski sakinlerinden olan bir etnik grubu daha konforlu bir yaşam standardı vaadiyle kent dışına süren vahim bir karar alınmıştır.
Yerlerinden edilen Sulukule sakinlerinin, yüzyıllardır üzerinde yaşadıkları, kendine özgü nitelikleri ve önemli sorunları da olan mahallesi, hoyratça ortadan kaldırılmış, anonim, sıradan bir yapılaşma için bir arsaya dönüştürülmüştür.
Yeni inşa edilen yapıların, İstanbul’u UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde temsil eden 5. yüzyıl surlarına neredeyse bitişmesi de, kabul edilemez bir hatadır.
SÜLEYMANİYE DOKUSUNU KAYBETTİ
İstanbul’un Yenileme Alanı ilan edilen bir başka Dünya Mirası siti, Süleymaniye bölgesidir.
1985 yılında kavuştuğu Dünya Mirası statüsüne rağmen, yıllardır süren ihmaller, yasadışı uygulamalar ve niteliksiz restorasyonlar nedeniyle ahşap konut örneklerini ve dokusunu büyük ölçüde kaybetmiştir.
Eski fotoğraf ve belgelere dayandırılan restitüsyon projeleri uyarınca yapılması planlanan rekonstrüksiyonlar ya da geleneksel Türk konutundan esinlenen yeni tasarımlar, semt ile yabancılaşan, kopya ve yapay bir fiziksel çevre oluşturacaktır.
Tarlabaşı yenileme alanında yapılması öngörülenler, ICOMOS’un 1987 tarihli Tarihi Kentler ve Kentsel Alanları Koruma Tüzüğü’nde (Washington Tüzüğü) belirtilen ‘Yeni binalar yapılması gerektiğinde veya eskileri uyarlanırken, mevcut mekansal oluşum saygı görmeli, özellikle ölçek ve parsel boyutuna dikkat edilmelidir.’ ilkesine tümüyle aykırıdır.
Tarlabaşı’nın mevcut mekansal oluşumuna yabancı bir yapılaşma yalnız koruma ilkeleriyle çelişmektedir.
Aynı zamanda, bölgedeki yapı sahiplerini yerlerinden ederek ya da kazanılan ek alanlardaki haklarından yoksun bırakarak, bir insan hakları ihlaline de neden olmaktadır.
FENER-BALAT VE TARİHİ YARIMADA
2003-2008 yılları arasında başarıyla gerçekleştirilen ve UNESCO raporlarında da övgüyle anılan bir rehabilitasyon programının ardından, Fener ve Balat bölgelerinin de Yenileme Alanı ilan edilmesi büyük bir şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Avrupa Birliği ile Fatih Belediyesi’nin ortak çalışması sayesinde özgün özellikleriyle korunan yapıları da gözden çıkaran yenileme projesi, yalnız koruma açısından değil, ulusal servetin boşa harcanması nedeniyle de eleştirilere konu olmaktadır.
İstanbul Tarihi Yarımadası’nı ve tüm sit alanlarını tehdit altında bırakan bir başka uygulama, ulaşımı rahatlatmak amacıyla geliştirilen projelerin sonuçlarıdır.
Metronun Tarihi Yarımada’ya bağlanması için açılan tüneller ve özellikle Haliç bağlantısını sağlamak üzere tasarlanan köprü de, Dünya Mirası bir alanda büyük tahribat tehdidi oluşturmuştur. UNESCO’nun uyarısı üzerine, bu köprünün Süleymaniye Camii’nin eşsiz silueti üzerindeki ezici etkisini giderme yolları aranmaktadır.
Asya ve Avrupa yakalarını deniz altından birbirine bağlayacak lastik tekerlekli tüp geçiş projesinin uygulanması durumunda, Tarihi Yarımada geri dönüşsüz zararlara uğrayacak.
Sayın Bakan, ICOMOS’un Türkiye Milli Komitesi olarak, yukarıda sıraladığımız sorunlara duyarsız kalmayacağınıza inanıyor, Türkiye’nin tarihi yerleşmelerini ve özellikle İstanbul’u tüm renk ve doku değerleriyle birlikte korumak için verdiğimiz çabalara
desteğinizi bekliyoruz.”
Yazının Devamını Oku

CHP’nin aile sigortası neden önemli?

18 Şubat 2011
CHP’nin önceki gün açıkladığı “Aile Sigortası” gecekondulaşma, yoksulluk gibi alanlarda çalışan akademisyenlere göre son derece önemli bir adım.

Önceki sabah CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başkan yardımcıları Umut Oran, Faik Öztrak, Sencer Ayata, CHP İl Başkanı Nebil İlseven ile buluşmamızda gündemde “Aile Sigortası” var.

“Aile Sigortası” CHP’nin önümüzdeki günlerde açıklama hazırlandığı ekonomi programının alt başlıklarından biri.

Yoksul ailelere ihtiyaçları doğrultusunda ayda 600 ile 1250 lira nakit yardımı yapılmasını kapsıyor.

Kılıçdaroğlu, “CHP’nin yoksullardan oy alamadığı gibi bir algı söz konusu. Varoşlardan oy alamadığımız söyleniyor. Aile Sigortası gibi bir programla bu kesimlere ulaşacağız” diyor.

Yazının Devamını Oku

Dünya ve İzmir tarım diyor

15 Şubat 2011
TARIM dünyada yükselen bir değer.

Bu yıl Davos’ta hiç olmadığı kadar tarımla ilgili oturum vardı.


Tarıma önümüzdeki 50 yıl için yeni bir stratejinin, yeni bir vizyonun ne kadar gerekli olduğu konuşuldu.


Tarıma yeni vizyon neden önemli?


Halen dünyada 1 milyara yakın aç var.


Yazının Devamını Oku

TÜSİAD Sarkozy’den hızlı

13 Şubat 2011
CUMHURBAŞKANI Sarkozy’nin Türkiye ziyaretine iki hafta kala TÜSİAD Fransa’ya önemli bir çıkarma yaptı.

TÜSİAD ve çatısı altındaki Paris merkezli Boğaziçi Enstitüsü üyelerinin Türkiye’nin AB üyeliği için “lobicilik” yaptıkları yer bu kez Lyon.
Temasların Paris dışında da sürdürülmesi kararından sonra TÜSİAD Bordeaux ve Toulouse şehirlerini de ziyaret etmişti.
İş dünyasından Lucien Arkas, Eşref Hamamcıoğlu, Pekin Baran ve Selçuk Saraçoğlu’dan oluşan ekibin bu kez Lyon’u seçmiş olmaları isabetli bir karar.
Zira Lyon’un merkezi olduğu Rhone-Alpes bölgesi Fransa’nın ikinci ekonomik bölgesi.
Lyon’da Fransa’nın en önemli uluslararası şirketlerinin merkezi var.
AR-GE’DE 200 BİN KİŞİTarihi ipek üretim merkezi olan Lyon bugün sanayinin yanı sıra ulaşım, sağlık, kimya ve inovasyonda iddialı.
Ar-Ge’de çalışanların sayısı 20 binin üzerinde.

Yazının Devamını Oku

500 liraya değişen hayatlar

11 Şubat 2011
TÜRKİYE’de mikrokredinin kurucusu Aziz Akgül ile uzun zamandır karşılaşmamıştım.

Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’nın desteğiyle ilk kez İstanbul, Bağcılar’da hizmete giren “Mikrokredi Programı Şubesi”nin önceki günkü açılışında Akgül ile yeniden karşılaştık.


Akşam arşivime başvurdum.

2003 yılında Diyarbakır’da “mikrokredi” uygulamasını başlatan Akgül ile ilgili 2006’tan itibaren düzeni)) olarak yazı yazmışım.

Akgül, 2007 yılında “mikrokredinin” 4 bin 500 kadına ulaştığını söylemişti.


Bugün bu sayı 40 bine ulaşmış durumda.

Akgül

Yazının Devamını Oku

Gayrimenkulde yabancı yatırıma hazır değiliz

8 Şubat 2011
HIZLI bir dönüşüm sürecine girmiş olan İstanbul’un geleceği için kaygılı olduğum sır değil.

Bunu sık sık dile getiriyorum.


En son önceki günkü yazımda Davos’ta dinleme fırsatını bulduğum, dünya çapında başarılı genç Danimarkalı mimar Bjarke İngels’i İstanbul’a çağırdım.


Neden?

İstanbul üzerine kafa yoran, yaratıcı çözümler üreten değişik seslere ihtiyaç olduğuna kalpten inandığım için.


Yazının Devamını Oku

İstanbul’a da gel Bjarke

6 Şubat 2011
EGE Cansen dünkü “Bir süper marka Davos” yazısında Klaus Schwab’ı bir pazarlama dehası olarak tanımlamış.

Schwab, “pazarlama dehası”nın ötesinde bir vizyoner.
Üstelik çevresinde kendisine vizyonerlikte epey fark atacak insanları barındırmaktan gocunmayacak kadar akıllı biri.
Cansen’e göre Davos’a giden üç grup insan içersinde ben “müşteri memnuniyetini arttırmak için orada olanları dünya âleme duyurmakla görevli medya mensupları” kategorisine dahilim.
Kötü mü?
Klaus Schwab, ekonomiden bilime, politikadan sanata çeşitli alanlarda dünyaya izlerini bırakmış insanları ayağımıza getiriyor.
Ben de onlara kulak verip sizlerle paylaşıyorum.
Gerçi haber önceliği kaygısıyla Davos’ta dilediğim oturumları seçemiyor, dilediğim insanları dinleyemiyorum ama arada kendime bir “kaçamak” hakkı tanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Sarkozy’nin çantasında ne var

4 Şubat 2011
ANKARA ve İstanbul’daki Fransız temsilciliklerini tatlı bir telaş sardı.

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy G20 Başkanı olarak 25 Şubat’ta nihayet Türkiye’ye geliyor.


Fransa’daki Türk Mevsimi etkinlikleri çerçevesinde Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın Paris ziyaretlerinden sonra gözler “ne zaman gelecek” diye Sarkozy’deydi.

Fransa Cumhurbaşkanının “G20 Başkanı “sıfatıyla olsa da Türkiye’ye geliyor olması Fransa-Türkiye ilişkilerinde önemli bir kilometre taşı.

Sarkozy’nin AB üyeliğimize karşı çıkışları az zarar vermedi ilişkilere.


Baktığınızda, Türkiye, ABD ve Çin’den sonra Fransa’nın üçüncü ticari partneri.


Yazının Devamını Oku