Bütün dünya çocuklarının bayramı kutlu olsun. Çocuklara bir bayram hediye etmek Atatürk’ü, diğer dünya liderlerinden ayıran, üstün kılan yönlerinden biridir. Tıpkı, 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu’nu oluşturup, çocukları himaye eden kuruluşları güçlü bir çatı altında toplaması gibi...
CUMHURİYETİN TARİFİ
Cumhuriyeti en güzel kim tarif etmiştir derseniz, yanıt yine Atatürk’tür.
“Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” diye tanımlar Atatürk cumhuriyeti...
Bu tanım, aynı zamanda bir görev ve sorumluluk da yükler...
Kimsesizlerin kimsesi olmak...
Cumhuriyetin yüklediği bu görevin ve sorumluluğun gereğini yerine getirmek bizlere düşüyor.
Son dönemde Rusya’nın Suriye’deki etkinliği artarken, ABD’nin gücü zayıflıyordu. ABD denklemdeki en etkisiz devlet konumuna gerilemişti. ABD, İngiltere ve Fransa’yı da yanına alarak giriştiği bu füze saldırısıyla güç gösterisi yaptı. Putin’e, “Beni hesaba katmadan hareket etme” mesajı verdi. Sahada yeniden etkili olabileceğini gösterdi.
Bu saldırı, İngiltere Başbakanı May’in de açıkça ifade ettiği gibi Esad’ı devirmeye, Suriye’deki rejimi değiştirmeye dönük bir amaç taşımıyordu. Sınırlı ve kontrollü bir harekâttı. Esad’a hedef olacak tesisleri boşaltacak süre de tanındı. Ayrıca Rus askerleri ve tesisleri hedef alınmadı. Rusya’nın karşılık vermesini gerektirecek hedefler seçilmedi. Esad, saldırı sabahında rahat şekilde çalışma binasına girerken görüntü verdi. Rusya, Suriye ve İran sert dille kınadı. Türkiye ise harekâtı olumlu buldu, desteklediğini açıkladı.
TÜRKİYE’NİN POZİSYONU
Türkiye, ABD’nin Suriye’yi vurmasını destekleyerek, Rusya ve İran’dan farklı bir tutum aldı. Son dönemde aynı eksende bulunduğu bu iki ülkeden ayrı bir tavır almasının, Türkiye’nin Suriye politikasına ve pozisyonuna etkileri neler olabilir?
Bu tutum Türkiye ile ABD arasında yakınlaşmaya yol açar mı? Türkiye, Rusya’dan uzaklaşıp ABD’ye yakınlaşır mı?
Türkiye’nin Rusya’dan uzaklaşması, Putin’in alacağı tutuma bağlı. Eğer Rusya, Türkiye’nin bu harekâtı olumlu bulmasını iki ülke arasında bir krize dönüştürürse Ankara, Rusya ile ilişkilerini yeniden düzenler. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında operasyon sonrasında kurulan temas ve gelen mesajlar şimdilik böyle bir olasılığı yok denecek kadar düşük gösteriyor.
Öyle anlaşılıyor ki Türkiye, ABD’nin operasyonunu desteklemekle birlikte bugünkü pozisyonunu koruyacak. Bu durum Türkiye’nin ABD ile yakınlaşması sonucunu doğurmaz. Türkiye ile ABD’nin Suriye sorununda farklı kamplarda olmasının nedeni Esad rejimine bakış değil, ABD’nin PKK ve türevleri olan PYD-YPG’yle hareket etmesidir. ABD bu politikasından vazgeçmedikçe, Türkiye’nin bu ülkeyle yakınlaşması mümkün değildir.
Türkiye, Esad rejiminin iş başından gitmesini istiyor. Bu konuda Rusya ve İran’dan ayrılıyor. ABD de başlangıçta Esad’ın devrilmesini istiyordu. Sonraki gelişmeler bu amacı öncelikli olmaktan çıkardı. Türkiye’nin de öncelikli amacı PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde bir devlet yapısı kurmasını ve Akdeniz’e bir koridor açmasını önlemek. Ankara, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla bunu, bugün için önlemeyi başarmış durumda. Ancak, ABD destekli PKK-PYD-YPG tehdidi sona ermiş değil. Bu itibarla, ABD’nin Suriye’yi vurması, Türkiye’nin politikasını değiştirecek bir hamle değildir.
Bugün, Sayın Aydın Doğan ve ailesi ile Sayın Erdoğan Demirören ve ailesi arasında düzenleyeceğimiz devir-teslim töreniyle Hürriyet Dünyası’nda yeni bir dönem başlayacak. Aydın Doğan ve ailesine bundan sonraki yaşamlarında sağlık, mutluluk ve başarılar dilerken, Erdoğan Demirören ve ailesine Hürriyet Dünyası’na hoşgeldiniz diyoruz.
Türk basınının amiral gemisi Hürriyet gazetesi ve Hürriyet Dünyası’nı oluşturan diğer yayınlarımız geride bıraktığımız hafta da liderliğini korudu. Yeni dönemde de Hürriyet ve Hürriyet Dünyası’nın, seyir defterine yeni başarılar kaydedeceğine ve liderliğini sürdüreceğine inanıyoruz.
Hürriyet Dünyası’nın sevgili okurları, izleyicileri ve takipçileri: Geçtiğimiz hafta da gazetecilik adına çok özel haberlere imza attık.
ALARA’NIN HİKÂYESİ
Başarılı muhabirimiz Kardelen Koldaş, hocasının otel odasında asılı bulunan hukuk öğrencisi Alara’nın hikâyesinin peşini geçen hafta da bırakmadı. Cezaevinden torununun cenazesi için izinli çıkan Alara’nın anneannesi Hayriye Gündüz’ün Hürriyet’e özel açıklamaları, ısrarcı ve sorgulayıcı haberciliğin mükemmel bir örneğiydi. Ardından Alara’nın çok yakın üç arkadaşı da genç kızın hocası H.Atilla G. ile ilişkisini anlattı.
BU NASIL BABA
Bir erkek ve üç kız kardeşiyle öz babasının istismarına uğrayan genç kızın isyanını Mesut Hasan Benli haberleştirdi.
Hürriyet Dünyası, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden tam 8 ödül alarak çok büyük bir başarı elde etti.
Şüphesiz Türkiye’nin bu en prestijli ödüllerinin, açık ara fark yaratan Hürriyet haberciliğine gitmesi bir tesadüf değil.
Bu başarının altında, uzun zamandır Türkiye’nin çok yakından izlediği, gazetemizde yayınlandıktan sonra televizyonlara, internet sitelerine, sosyal medyaya damgasını vuran, gündem oluşturan ‘özel habercilik’ çabası yatıyor.
HAYATIN HER ALANINDAN
Bizleri bu noktaya ‘Hürriyet Takipte’, ‘Hayatın İçinden’, ‘Hürriyet Uyarıyor’, Hürriyet Çevreyi İzliyor’ gibi logolarla hayatın her alanından sizlere aktardığımız haberler taşıdı. ‘Ses Ver’ sayfamıza yansıyan konular, ekonomi sayfalarımızda hayat bulan tüketici odaklı haberler getirdi ödülleri bize.
Ödüle layık görülen arkadaşlarımız Mesude Erşan’ı, Ömer Erbil’i, Burak Coşan’ı, Gülistan Alagöz’ü, Emre Kızılkaya’yı, Selahattin Sönmez’i, Jale Özgentürk’ü, Nurettin Kurt’u ve özel haberleri üretip en güzel şekilde okurlara yansıtmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan bütün Hürriyet ekibini kutlarım.
Hürriyet bu haberleriyle çıtayı daha da yükseltti.
Türkiye’de 70 yıllık kurumların sayıları çok fazla değildir.
Hürriyet, demokrasimizle yaşıt ve Cumhuriyetimizin 70 yılına kesintisiz tanık olan az sayıdaki yayın organından biri olmanın haklı gururunu yaşıyor. Hürriyet’in 70. yılını kutluyor ve nice yıllar diliyorum.
İKİ KÖKLÜ AİLE
40 yıldır medya sektöründe olan Aydın Doğan ve Doğan Ailesi, Hürriyet de dahil olmak üzere medyadaki bütün yayın kuruluşlarını Erdoğan Demirören ve Demirören Ailesi’ne satarak, sektörden çıkmaya karar verdi.
Demirören Ailesi ve grubu da medya sektörüne yabancı değil. Daha önce de Doğan Grubu bünyesinde bulunan, Türkiye’nin iki büyük ve etkili gazetesi Milliyet ve Vatan, Demirören Grubu’na satılmıştı. Milliyet ve Vatan gazetelerini grubuna katmadan önce de Erdoğan Demirören, gazeteler ve basın dağıtım şirketlerinde ortaklıkları bulunan, sektörü iyi tanıyan, deneyimli bir isim.
Türk medya ve iş dünyasının iki köklü ailesinin aldığı bu kararın, her iki gruba da hayırlı olmasını diliyorum.
YASAL İŞLEMLER SÜRÜYOR
Başlangıç yıllarında komşularımız Sovyetler, Suriye ve Yunanistan’dan gördüğü silahlı ve siyasi destek, giderek Avrupa ülkelerine ve ABD’ye kadar yayıldı. Birinci Körfez Savaşı ve Çekiç Güç süresince ABD’nin verdiği üstü örtülü destek 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi ve Irak’ın işgali sonrası süreçte daha gözle görülür bir hale geldi. Washington, Suriye iç savaşı sürecinde ise PKK ve ona bağlı PYD-YPG’yi meşrulaştırdı, modern silahlarla donatılmış ve eğitilmiş bir orduya dönüştürme çabasına girdi. Bu çaba devam ediyor.
ABD, askeri yardıma ve işbirliğine paralel olarak, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde siyasi inşasına da destek oluyor. PKK-PYD-YPG cephesinin, siyasi, idari ve yargı otoritesi olması için de elinden gelen çabayı gösteriyor. Köy komünlerinden başlayarak, ilçe ve il meclisleri eliyle yerel yönetimleri PKK’nın yeniden inşa etmesine ve bölgede bir devlet yapısı ortaya çıkarmasına uygun ve güvenceli bir ortam yaratıyor. ABD’nin bu işbirliğini “DEAŞ’la mücadele” diye açıklaması ve inandırıcı olması mümkün değildir. ABD’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ve Suriye’deki uzantıları PYD-YPG ile dayanışmasını, onlara sağladığı askeri ve siyasi desteği, resmi ve açık bir şekilde yürütüyor olması Washington’ı tarihinde olmadığı kadar yanlış bir konuma sürükledi. ABD’nin bu konumu, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere NATO ve tarafı olduğu birçok uluslararası kurumdaki varlığıyla ve terörle uluslararası mücadele teziyle bağdaşmaz durumdadır.
Aldığı bu açık ve güçlü ABD desteğiyle, amacına en hızlı ve en kalıcı şekilde ulaşabileceği hesabını yapan PKK’nın sınır boyunca Kuzey Suriye’ye yerleşmesi ve Akdeniz’e uzanacak bir koridor oluşturma planı Türkiye’nin müdahalesiyle çökmüştür. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı, PKK’nın ABD destekli bir projesini durdurmuş durumdadır.
Bu gerçeği gören PKK bu hedefine ulaşamayacağını görmüş ve taktik değiştirerek Türkiye’yi yıpratma amacına kilitlenmiştir. PKK, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı Afrin’de veya başka bir bölgede silahlı bir çatışmayı kazanamayacağını bir kez daha anladı. Kobani koşullarından çıkardığı propaganda gücüyle Güneydoğu’da hendek ve silahlı sokak mücadelesine giren PKK bu mücadeleyi kaybetti. Aynı denemeyi Afrin’de de sahneye koymak istedi.
Afrin’de, önce kırsal kesimde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni durdurmak hatta geriletmek için yıllardır yaptığı hendek, tünel, yığınaktan oluşan hatlarda bir başarı elde edemedi. Bu kez Afrin merkezine Suriye’nin diğer yerlerindeki teröristlerini getirdi ve TSK’yı kent merkezinde şehir savaşına zorlayarak büyük kayıp verdirmeyi ve imaj açısından yıpratmayı hedefledi. Bu amaçla Afrin’de sivilleri kalkan olarak kullanmaya, kentten çıkışlarını engellemeye yöneldi. İHA’ların çektiği görüntülerde PKK’lı teröristlerin, kenti terkeden sivilleri nasıl durdurmaya çalıştığı, yollara nasıl el yapımı patlayıcılar yerleştirdiklerini bütün dünya görmüş oldu.
PKK aynı zamanda yalanla propaganda yapmaya, zaten inanmaya hazır Batı kamuoyunu etkilemeye çalıştı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, sivilleri ve çocukları öldürdüğü, Afrin hastanesini bombaladığı yalanı bunlardan birisiydi. Aynı anda ABD’deki Türk karşıtı lobilerin gazetelere verdikleri ilanların zamanlaması dikkat çekiciydi. Ancak, İHA’ların aldığı görüntüler bu yalana dayalı balonu anında söndürmeye yetti. Afrin hastanesinin sağlam olduğu ve hiçbir yerinde en küçük bir hasar bulunmadığı dünya kamuoyuna gösterilmiştir.
PKK, ABD’nin tüm desteğine ve bütün silahlı hazırlığına karşın, TSK karşısında Afrin’i boşaltmak zorunda kaldı. Türkiye ve TSK aleyhine dünya kamuoyunda yaratmaya çalıştığı algıyı oluşturamadı. PKK’nın,
Girişimimize okurlarımızdan ve sivil toplum kuruluşlarından büyük destek geldi.
Çalışmamızın özünü, Hürriyet Dünyası yayınlarında cinsiyet ayrımcı ifadeleri temizlemek oluşturuyor. Bu amaçla hazırladığımız ve kamuoyuna duyurduğumuz rehberimiz büyük ilgi gördü.
Bundan böyle Hürriyet Dünyası yayınlarında dilimize yerleşmiş cinsiyet ayrımcı ifadelere yer vermeyeceğiz. O ifadeler yerine rehberimizde önerilen cinsler arası ayrım yapmayan ifadeler kullanacağız.
TARİHİ BİR SORUN
Amacımız, bu yolla yeni nesillerin cinsel ayrımcı ifadeleri duymamaları, okumamaları, öğrenmemeleri, gelecekte ayrımcılıktan uzak temiz bir dil kullanmaları.
Bu rehberi hazırlayan meslektaşlarıma ve bize gönülden destek veren okurlarımıza, sivil toplum kuruluşlarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Toplumsal cinsiyet eşitliği sorunu tarihi bir sorundur. Dünyanın hemen her yerinde asırlardan beri nesilden nesile aktarılmıştır. İzleri insan topluluklarının yerleşik yaşama geçtikleri milattan önceki bin yıllara kadar gider. Temelinde erkek egemen toplum yapısı ve onun üzerine inşa edilmiş devlet yapısı vardır.
Bu yapının dayandığı sosyolojik gerçek ise daha eşitlikçi olduğu bilinen anaerkil toplum düzeninden ataerkil toplum düzenine geçiştir. Erkek egemen toplum düzeninin oluştuğu bu süreçte, mülkiyet ortaya çıkmış ve kadın da erkek tarafından mülk haline getirilmiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği evrensel bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Ataerkil toplumsal yapının ağırlıklı olarak hâkimiyetini sürdürdüğü Türkiye ve benzeri ülkelerde bu sorun daha belirgin biçimde gözleniyor.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin inşasında ve varlığını sürdürmesinde, kullanılan dilin önemli bir faktör olduğu, sosyologların ve antropologların görüş birliği içinde oldukları bir olgu.
Dilimize yerleşmiş eril söylem, erkeği yücelten, kadını ise aşağılayan bir işleve sahip. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinde dilimizin bu ayrımcı yapıdan kurtulmasının çok önemli katkısı olacağına inanıyoruz.
Bu inançla Hürriyet olarak basın-yayın organlarındaki cinsiyetçi dilin yayınlardan temizlenmesi amacıyla öncü bir çalışmayı yaşama geçiriyoruz.