15 yıl geçti ama olumsuz etkileri hâlâ sürüyor.
Türk-Amerikan ilişkilerinin olumsuz seyri ve bugün dip noktaya vurmuş olmasının en önemli nedenlerinden biri 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesidir.
TBMM’nin bu kararından sonra ABD, Türkiye ile siyasi ve askeri ilişkileri bozdu ve iki ülke ilişkileri bir daha 1 Mart 2003 öncesine dönmedi, hep kötüye gitti.
1 Mart 2003 öncesinde de Türkiye ile ABD’nin Irak üzerindeki ulusal çıkarları çatışıyordu. 1 Mart Tezkeresi’yle hedeflerden biri de bu çıkar çatışmasını mümkün olduğu kadar küçültmek ve iki ülke amaçları arasında bir uyumlaştırma sağlamaktı.
ÇIKARLAR ÖRTÜŞMÜYOR
1 Mart Tezkeresi’nin ekini oluşturan mutabakat metni bu uzlaşmanın belgesiydi. Ancak tezkere reddedilince, mutabakat metni de TBMM Genel Kurulu’nda tartışılmadan rafa kalkmış oldu.
Şunu hatırlatmakta fayda var.
Bu mutabakat metninin ortaya çıkması çok çetin ve uzun müzakereler sonucunda oldu. O dönemde Türk heyetine başkanlık eden emekli Büyükelçi
Gezinin Cezayir ayağında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Suriye konusunda Batı’dan gelen mesajlara yanıt verdi.
Erdoğan’ın mesajlarını Vahap Munyar’ın haberinde bulacaksınız.
Erdoğan’ın açıklamalarının satır araları ve heyetteki yetkililerle yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenimi aktarayım.
Çocuk çocuktur ve çocuktan cinsel obje olmaz!
Çocuğa bu gözle bakılmaz.
Çocuğa baktığında cinsel obje gören normal değildir, sapıktır.
Maalesef son olaylarda görüldüğü gibi toplum içinde gezen böyle sapıklar var.
Alınması gereken önlem bu tiplerin tedavi edilmesidir. Tedavi edilmeden toplum içinde gezmelerinin önlenmesidir. Bu amaçla kastrasyon (kimyasal hadım etme) dâhil yeni önlemler içeren yasal düzenleme girişimi yerindedir. Bu önlemin bilim ne diyorsa ona göre ve zaman yitirilmeden alınıp hayata geçirilmesi gerekir.
GELİN OLMAZ
Çocuk çocuktur ve çocuktan gelin olmaz!
Çocukları evlendirmek suçtur. Bu suçu
Tillerson’ın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildiği görüşme, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da katılımıyla üçlü olarak gerçekleşti. ABD ve Türkiye dışişleri geleneğine uymayan bu üçlü görüşmenin Tillerson tarafından talep edildiği belirtildi. Bu görüntü, usul açısından hem ABD’de hem Türkiye’de eleştirildi. Usule ilişkin tartışma bir yana, bu ziyaret, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tarafından, Türkiye-ABD ilişkilerinin “Ya düzeleceği ya da tümüyle kopacağı” bir ziyaret olarak nitelenmişti. İki ülke ilişkilerinin dibe vurduğu düşünülürse, Çavuşoğlu’nun bu ziyaretin doğuracağı sonuçla ilgili yorumu önemliydi.
DÜZELME İHTİMALİ
Tillerson’ın ziyaretinin ikinci gününde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmeden sonra yayımlanan ortak açıklamadaki mesajlar ve iki bakanın gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar, ilişkinin kopmayacağı, aksine normalleşmesi için güven artırıcı adımlar atılacağı yönündeydi. Bu da yok olan güvenin yeniden tesisi için ortak hareket edilmesi konusunda tarafların irade gösterdiklerine işaret ediyordu. İlişkiler kopmamış, ihtiyatlı bir düzelme ihtimali ortaya çıkmıştı.
Ortak açıklamada yer alan; “Suriye’nin toprak bütünlüğünün ortak ve nihai hedef olduğu, Suriye içinde oldubittilere izin verilmeyeceği, DEAŞ, PKK, El Kaide gibi terör örgütleri ile terör örgütlerinin ‘uzantıları’ ile ‘mücadele edileceği’” mesajları Türkiye tarafında iyimserlik doğuran ifadelerdi. “Terör örgütlerinin uzantıları” ifadesi Ankara açısından PKK’nın uzantısı PYD-YPG anlamı taşıyordu. Bu ifadenin ortak açıklamaya konulmuş olması, Türkiye’nin “PYD-YPG’nin PKK’nın devamı olduğu” gerçeğinin, isimleri zikredilmeden kayda geçirilmesinin ABD tarafından kabul edildiğini gösteriyordu.
Türkiye tarafında iyimserlik uyandıran bir diğer ifade ise Tillerson’ın gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Bundan böyle ABD’nin başka, Türkiye’nin başka hareket etmeyeceği” mealindeki sözleriydi. Keza, ortak çalışma kararı ve mart ayının ilk yarısında oluşturulacak ortak mekanizmaların devreye girecek olması yönündeki bilgi de iyimserlik kaynağıydı.
MENBİÇ TEST OLACAK
İki ülke ilişkilerinin düzelmesi, Suriye’deki durumun DEAŞ öncesine dönüp dönmeyeceği konusunda Türkiye’nin ihtiyatlı yaklaşmasının nedeni ise ABD’nin somut adım atıp atmayacağının sahada görülmek istenmesiydi. ABD, daha önce başkan düzeyinde “YPG’nin Menbiç’ten çıkarılacağı ve Fırat’ın doğusuna gönderileceği” yönündeki sözünü tutmamıştı. Nitekim Tillerson, “Bazı taahhütlerimiz vardı. Onların hepsini bitiremedik. İlk çalışma konumuz Menbiç olacak” sözleriyle üstü kapalı olarak itirafta bulunmuş oldu.
Bu koşullarda, Türkiye’nin ABD’ye yeniden güven duyması ve ilişkileri normalleştirilmesi için Menbiç test işlevi görecek. ABD, söz verdiği gibi Menbiç’teki YPG’lileri Fırat’ın doğusuna geçirir, Türkiye’den bir heyetin bunu yerinde saptamasına olanak sağlar ve hatta Türkiye’nin önerdiği iddia edilen,
Türk halkının gözünde Mehmetçik tek bir asker değildir.
Analar, babalar Mehmetçik derken bütün kutsallarını kasteder.
Vatanı, milleti, devleti, bayrağı, imanı, namusu, zaferi, kahramanlığı, şehitliği, gaziliği, analığı, babalığı, kardeşliği, sevgiliyi...
***
Bu kutsal değerlerin hepsini taşır Mehmetçik...
Vatan için şehit olmayı en yüksek mertebe sayar...
Analar bunun için eline kına yakarak gönderir oğlunu askere...
General Funk, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’den sonra Menbiç’e de gireceğini, Fırat’ın doğusu da dahil son terörist etkisiz kılınıncaya kadar mücadelenin devam edeceği sözlerine yanıt verdi. Funk’ın yanına aldığı gazetecilerle Menbiç’e gitmesi, YPG’lileri ziyaret etmesi, onların yanında röportaj vermesi, YPG’lilerden ‘kahraman’ diye söz etmesi, hepsi kuşku yok ki Washington’ın yazdığı senaryonun oynanmasıydı. Funk, bu mizansen içinde görüntülü ve sözlü olarak Türkiye’yi tehdit etti. “Bizi vurursanız, agresif şekilde karşılık veririz” dedi.
YÖNTEM YANLIŞI
Funk’ın dikkat çeken bir sözü de CNN International muhabirinin “en çok neden endişe ediyorsunuz” sorusuna verdiği yanıttı. ABD’li general bu soruya “Yanlış hesap” yanıtını verdi. Bu söz Türkiye’ye “Yanlış hesap yapmayın, karşınızda YPG değil biz varız” anlamı taşıyordu. Funk’ın konuşmasının zamanlaması da dikkat çekiciydi. General Funk, Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ve Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Türkiye yapacağı ziyaretten hemen önce konuştu. McMaster ve Tillerson’ın vereceği mesajların önden duyurulması ve Türkiye’nin tepkisinin ölçülmesine ve ABD’nin pozisyonunun duyurulmasına yönelik bir girişimdi.
Şunu ifade etmek gerekir ki, Ankara’nın muhatabı, Suriye’deki bir ABD’li korgeneral değildir. Onun muhatabı ancak Türk ordusundaki muadili olabilir.
ABD, McMaster ve Tillerson’ın ziyareti öncesinde bir mesaj vermek istiyorsa bunu Ankara’nın muhatap alabileceği düzeydeki bir siyasi sorumluya açıklama yaptırmalıydı.
Washington’ın yöntemi yanlıştı. Nitekim Ankara üzerinde bir etkisi olmadı.
Ankara daha önce açıkladığı pozisyonunda duruyordu.
ABD’li generalin,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi Zeytin Dalı’nda gösterdiği güç ve yeteneği bütün dünya izliyor. Bu süreçte PKK-PYD-YPG cephesinin yanında duran ABD de Türkiye’nin kararlılığını ve gücünü sahada gözledi.
ABD dahil bütün dünya biliyor ki, Mehmetçik, Afrin’i de terör örgütünden temizleyecek.
Cepheden gelen görüntüler gösteriyor; terör örgütü, sınıra yakın yerlerde kuleler, siperler, tüneller, kuyular, mayınlarla TSK ile bir oyalama savaşına hazırlanmış. Yine kuşku yok ki, Afrin’in içinde de tıpkı Güneydoğu’da yaptığı gibi hendekler, evden eve tüneller, tuzaklar, mayınlarla bir şehir savaşına hazırlıklı.
Bu tür bir hazırlığın TSK’yı durduramadığı Güneydoğu’da görüldü.
Burada da durduramayacaktır.
Terör örgütünün bu çatışmayı planlarken amacı Türkiye’yi dünyaya sivilleri öldürüyor diye şikâyet etmektir. Ama TSK harekâtın bu aşamasına kadar olduğu gibi ileri aşamalarında da sivilleri hedef almadığını ve çok özenli bir mücadele yürüttüğünü kanıtlayacaktır.
ABD İZAHTA ZORLANIYOR
TSK’nın başarısı, ABD’yi sıkıştırıyor. Afrin’den sonra daha da sıkıştıracak. TSK terör örgütüyle mücadele ederken, ABD’nin canlı bombaların yanında durmasıyla ilgili New York Times da sosyal medya hesabından ABD’yi, teröristlerin yanında
ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı araması da, Afrin’de sıkışan YPG’nin Beşar Esad’a “Sınıra asker gönder, sınırı koru” diye çağrı yapması da, Fransa’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni, Almanya’nın NATO’yu toplantıya çağırması da Zeytin Dalı’nın siyasi sonuçlarıdır. ABD dahil bazı Batılı ülkelerin ve NATO’nun, “Türkiye’nin haklı güvenlik kaygılarını anlıyoruz” türünden açıklamalar yapmak zorunda olması da...
Türkiye’nin kararlı bir şekilde ve askeri güçle destekleyerek, Suriye topraklarında terör örgütleriyle mücadeleye girişmiş olması, sahada olduğu gibi uluslararası masada da yerini güçlendirdi.
GÜVENLİ BÖLGE
Hiç kuşku yok ki, ABD’nin ısrarla reddettiği Türkiye’nin güvenli bölge önerisini şimdi gündeme getirmesinin nedeni Zeytin Dalı harekâtıdır.
Anlaşılan ABD, Ankara’nın sürecin başında ısrarla talep ettiği güvenli bölgeyi şimdi kabul ederek Türkiye’yi durdurmaya çalışıyor. Bu da gösteriyor ki, Washington, Zeytin Dalı harekâtı ve devamından ciddi şekilde çekinmektedir.
Türkiye’nin, Fırat Kalkanı bölgesinde yaşama geçirdiği gibi, güvenli bölge önerisi başlangıçta kabul edilse ve uygulansaydı Zeytin Dalı harekâtına gerek kalmaz, sorunlar bu aşamaya gelmezdi. Ancak ABD, PKK-PYD-YPG cephesini korumak ve onlarla işbirliğini güçlendirmek için Türkiye’nin önerisine kulaklarını tıkadı.
ABD’NİN AMACI
Bu aşamadan sonra Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak güvenli bölge, Türkiye’nin çıkarlarına uygun mudur, değil midir; tartışılır.