Türkiye’nin, “Bu silahlar ne olacak” sorusuna ABD, “DEAŞ’tan sonra geri alınacak” yanıtını verdiyse de bu inandırıcı olmadı.
Rusya-Türkiye ve İran’ın Soçi’de cumhurbaşkanları düzeyinde gerçekleştirdikleri üçlü zirvede bir yol haritası yapıldı. Türkiye’nin itirazı yine YPG’ydi. YPG’nin, bu yol haritası izlenirken, sürece katılmasının kabul edilmeyeceği, asla aynı çatı altında veya aynı platformda bulunmasının mümkün olmadığı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından vurgulandı.
Üçlü zirveden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump telefonla görüştüler. Bu görüşmeyle ilgili Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Trump’ın kesin bir dille bundan sonra YPG’ye silah verilmeyeceğini vurguladığını açıkladı. Trump’ın bunun saçma olduğunu, bu saçmalığa son verilmesi gerektiğini söylediğini aktardı.
Beyaz Saray ise ‘Suriye’de sahadaki ortaklara verilen askeri destek konusunda olması gereken düzenlemelerle ilgili’ Trump’ın Erdoğan’a bilgi verdiğini açıklamakla yetindi.
İKİ ÖNEMLİ SORU
Türkiye başından beri YPG’nin PKK’nın kolu olduğunu, bu silahları, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine kastettiği Türkiye’ye çevireceğini anlatmaya çalışıyor. ABD ise anlamak istemiyor.
Trump
ÖZÜRLE TELAFİ EDİLEMEZ
NATO tatbikatında yapılan bu iki hareket hata olarak kabul edilemez ve özür dilemekle telafi edilemez. Bu densizliği yapan iki NATO görevlisinin işten el çektirilmesi de yeterli değildir.
YAPANLAR YARGILANMALI
Bu hainliği yapan yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Yaptıkları bilgisizlik ve hatadan kaynaklanmış değildir. Kasti olarak yapılan bir terbiyesizliktir.
Had bilmezliktir.
Bu iki kişi gibi onların üstü konumundaki NATO görevlileri ve bu tatbikatın sorumluları da soruşturulmalı; kusuru, ihmali ve kastı olanlar da cezalandırılmalıdır.
Bu olayın takipçisi olmayı sürdüreceğiz.
“Bireysel Silahlanmaya HAYIR”
‘Ses Ver’ sayfasında tüm detaylarıyla işlediğimiz ‘Bir tıkla silah’ başlıklı, Cansu Şimşek imzalı haber, cinayetlerde kullanılan silahların internet sitelerinden sorgusuz, belgesiz bir ayakkabı alır gibi ne kadar kolay alınabildiğine odaklanıyordu.
Pendik’te okul çıkışı pompalı silahla öldürülen 17 yaşındaki Helin Palandöken’in babası Nihat Palandöken’in isyan eden sözleri de haberin önemini ve çarpıcılığını perçinlemişti.
HABERİMİZ NASIL SES GETİRDİ
Bakın bu manşet sonrasında Hürriyet haberciliğinin farkını ortaya koyan ne gelişmeler yaşandı...
Önce bu silahlarla yaralanıp sakat kalan vatandaşlar seslerini yükseltip ‘Bireysel silahlanmaya son verin’ çağrısı yaptı Hürriyet sayfalarından.
Ardından Meclis ‘Ses Ver’meye başladı. İçişleri Komisyonu Sözcüsü Mustafa Baloğlu, “Silah alanlar çok kapsamlı testlerden ve sorgulardan geçirilmeli. Evlat edinmek isteyenler nasıl takip ediliyorsa o ciddiyetle izlenmeliler” açıklamasını yaptı.
Çarşamba günü ise Hürriyet’in manşetinde
MEDYADA BÜYÜK FARK
Hürriyet Dünyası’nın medyada yarattığı büyük fark, geçen hafta sürmanşetimize yansıyan önemli bir haberle de gözler önüne serildi. İletişim ve eğlence endüstrisinin en önemli yayınlarından biri olan Amerikan Variety dergisi, bu alanda dünyanın en etkili
500 kişisini açıkladı.
Google’dan Apple’a, Facebook’tan Fox’a, Amazon’dan YouTube’a, Spotify’dan Netflix’e kadar dünyanın en büyük şirketleri-nin patron veya CEO’larının bulunduğu listede Türkiye’den tek bir isim vardı:
Aydın Doğan.
Variety dergisi, Aydın Doğan’ın kurduğu gazeteler, televizyon kanalları, internet siteleri, dergiler, radyo istasyonlarıyla dünyanın en etkili içerik üreticilerinden biri olduğunu vurguluyordu.
OLAY YERİNDEN, SICAK GELİŞMELER
Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de vurguladığı gibi ilelebet yaşayacaktır.
Çağdaşı olarak kurulmuş birçok devlet ve rejim, 21. yüzyılı göremeden tarihe karışırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıla yakın süre ayakta kalmasının nedeni, temellerinin sağlam olmasıdır.
Cumhuriyetimizin dışarıdan ve içeriden birçok saldırıya maruz kalmasına karşın hâlâ ayakta kalmasını ve çağdaş devletler topluluğu içinde önemli bir yere sahip olmasını Atatürk ve arkadaşlarına borçluyuz.
Atatürk’ün attığı bu temelin dört dayanağı vardır:
Tam bağımsızlık, ulusal birlik, demokrasi ve laiklik.
TÜRKİYE’Yİ KORUYAN FELSEFE
Biri Irak ordusu ve Haşdi Şabi birliklerinin Kerkük’te, diğeri PYD-YPG’nin Rakka’da kontrolü ele geçirmeleri.
İki kentte yaşananlar, Ankara açısından düşündürücüydü. Peşmergenin çekilmesi ve Irak ordusunun Kerkük’e girmesinden sonra, Iraklı subayların oturduğu makam odalarından Humeyni’nin resimleri; DEAŞ’tan temizlenen Rakka meydanlarında ise Abdullah Öcalan’ın dev posterleri önünde poz veren PKK’ya bağlı YPG-YPJ’lilerin “kutlama” fotoğrafları yansıyordu.
Bu iki görüntü, Kerkük ve Rakka’daki gelişmelerin arka yüzünü gözler önüne seriyordu.
Ankara’nın iki görüntüyü de not ettiğini düşünüyoruz.
Hürriyet her iki görüntünün siyasi anlamına işaret eden gazetelerin başında geldi. ABD üzerinden PKK’nın, Bağdat üzerinden İran’ın Suriye’de nüfuz alanını genişletmesi Türkiye’nin üzerinde durması gereken iki önemli gelişmedir.
Rakka’daki YPG-YPJ görüntüsü, ABD ısrarla “yok” dese de PYD-YPG-YPJ ile PKK arasındaki hiyerarşik bağlantıyı bir kez daha kanıtladı.
Hürriyet
Uluslararası kamuoyunda hiç destek görmedi. Görmesi mümkün değildi çünkü, ne uluslararası ilişkilerde, ne iki ülke ilişkisinde
ne müttefiklik hukukunda yeri vardı. Absürt bir karardı.
Türkiye de karşılıklılık esası gereği aynı kararı ABD için aldı ve uygulamaya koydu.
ABD’nin bu orantısız, abartılı, dayanaksız kararı, zaten pek iyi olmayan Türkiye-ABD ilişkilerine yapay bir sorun daha ekledi.
ABD böyle bir karar almasının gerekçesi olarak, İstanbul Konsolosluğu’nda çalışan iki Türk vatandaşıyla ilgili gözaltı ve tutuklama kararı verilmesini gösterdi.
FETÖ soruşturması bağlamında, diplomatik dokunulmazlığı olmayan iki Türk vatandaşının soruşturmaya konu edilmesine karşılık, ABD’nin, hem Türk hem de ABD vatandaşlarını mağdur eden bu kararının kabul edilebilir bir yönü yok.
ABD, RUSYA’YA YAPMADI
ABD’li diplomatların neredeyse yarısını sınır dışı eden Rusya’ya karşı böyle bir karar almayan ABD’nin, hukuka uygun şekilde gözaltına alınan iki Türk konsolosluk çalışanı için bu kararı alması hiçbir gerekçeyle izah edilemez.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) desteklediği Özgür Suriye Ordusu, Rusya’nın hava desteği, Türk SİHA ve İHA’larının katkılarıyla operasyon başlattı.
Türkiye’nin sınırdan verdiği desteği İdlib’e doğru içeriye taşıması da an meselesi.
Türkiye’nin, İdlib’e doğru yaptığı hamlenin bir benzerini Afrin’e yapması da büyük olasılık.
Türkiye’nin bu hamleleri bir arada değerlendirildiğinde, Ankara’nın amacının, PKK’nın kontrolünde ve ABD’nin desteğindeki PYD-YPG’nin, İran sınırından Akdeniz’e uzanacak bir koridorda “devlet” oluşturma projesini kesmek olduğu açıkça görülüyor.
Türkiye’nin bu amaçla Moskova, Tahran, Bağdat ve dolaylı olarak Şam hattındaki temas ve işbirliği somut olarak sahaya yansımaya başladı.
Türkiye’nin güney sınırında uğraştığı bu sorun, bekasıyla ilgili ulusal nitelikli ve karmaşık bir sorundur. Ankara, bu konu bağlamında içeride ve dışarıda küresel aktörlere, PKK’ya, DEAŞ’a ve FETÖ’ye karşı çok yönlü bir mücadele içindedir. Sorunun niteliği ve ulaştığı boyut itibarıyla, bütün liderler ve partiler, bu mücadeleye partiler üstü