Paylaş
İşi ‘yazmak için yiyen’ bizlere her daim “Nereye gitmeli?” diye sorulur. Tıpkı doktorlara her daim “Şuram ağrıyor. Sizce neden?” diye sorulduğu gibi. Doktorların cevabı genellikle “Sizi incelemeden bilemem” olur, bizlerinse “Sizi tanımadan öneremem,” Ağrının nedenini bilmeden teşhis koymak ne denli yanlışsa, soranın neden hoşlandığını bilmeden bir yer önermek de bir o kadar yanlış. Evde taş üstüne taş kalmamış, değil tüten ocak; başımı sokacak oda yok. Kendimi sokağa attım geçtiğimiz haftalarda. Gezmeye ve yemeğe...
Onlarca yere gittim, bir o kadarında da yemek yedim. Karşıma öyle iki mekan çıktı ki resmen elim karıncalandı. İlki Guardian tarafından Ayazağa’da bir vaha olarak tanımlanan, İstanbul’da iyi yemek için birkaç adres arasında sayılan Okulun Mutfağı. Diğeriyse Yıldız Posta Caddesi’nin sonunda, eski Sardunya’nın yerinde açılan Bosphorus Brewing Co.
LOKANTA BAHÇESİNDE FABRİKA
Mutfağın Okulu, sadece sabah kahvaltısı ve öğle servisi veren, şeflerden tutun kapıyı açıp gelenleri buyur edenlere kadar tüm çalışanların akademi eğitimli olduğu orta ölçek bir lokanta. Açılalı birkaç yıldan fazla olmuş.
Bosphorus Brewing Co ise iki haftalık taze gelin. Bilenler bilir: Bir zamanlar Gayrettepe’de Sardunya diye bir mekan vardı. Her gece hınca hınç; iyi yemeği, harika müziği, bünyede alışkanlık yapan cinsten bir gece kulübü. Müdavimleri arasında ünlü tiyatrocular, gazeteciler, reklamcılar... İkincisi Fındıklı’da da açılmıştı. Başarının anahtarı da öne çıkmaktan hiç mi hiç hoşlanmayan genç patron Sedat Zincirkıran’dı. İki mekan da doludizgin giderken, yetmedi, Sedat bir de catering işine girip zaman içinde büyüyüp devleşecek koca bir yemek fabrikası kurdu. Sonra zaman geçti, devir değişti ve Sedat usulcacık gece hayatından çekildi.
İşte elimi karıncalandıran Bosphorus Brewing Co., Sedat’ın yeni marifeti.
Gayrettepe’deki eski Sardunya’nın yerinde tutmuş bir bira fabrikası kurmuş Sedat. Bir başka deyişle içinde bira fabrikası olan bir lokanta... Eşikten adım attığınızda sağda uzanan barın önünde türlü çeşitli sifon biralar ve arkasında iki çelik tank karşılıyor sizi. Oraya öyle dekor niyetine konulmuş tanklar değil, her biri yüz bin litre kapasitesi olan hakiki tanklar.
Sedat’ın aklına “Eski Sardunya binasını nasıl değerlendirsem?” diye düşünürken mi geldi bu fikir, yoksa ciddi bir bira tutkunu olan ve “Kendimi bildim bileli kendi biramı kendim yaptım” diyen Philip Hall ile dostluğundan mı doğdu bilemem ama sonuç harika. Düşünsenize şehrin orta yerinde bir lokanta-fabrikaya gidiyor ve dünyanın başka hiçbir yerinde tadamayacağınız özel üretim ‘lager’ler, ‘ale’ler içiyorsunuz. Paşa gönlünüz isterse sizin için özel üretim de yapabiliyorlar. Yakuti siyah renkli KarbonImperial Stout’u, yapımında sekizden fazla malzeme kullanılan ve 40 gün mayalanmaya bırakılan Brew 81’i, kehribar renkli Haliç Gold’u çok beğendim. Yemeklerden söz etmiyorum bile. Hepsi genç ve yetenekli şef Çiğdem’in elinden çıkma. Fiyatlar da makul. Özel tasarım bardaklarla servis edilen bira 10 lira civarında. Yazın aklınızın ucuna.
Paylaş