Sen benim kim olduğumu...

Bağırıp çağırana kadar kim olduğunu bilmiyordum.

Umurumda da değildi.
Sadece suşi yerken, yan masadaki Fehmi Bey’in dil- damak -boğaz üçlüsüyle bu kadar gürültü çıkarabilmesine hayret edip bir yandan da kendimize kızıyorduk. “Bula bula bu masanın dibindeki masayı mı bulduk oturacak?”...
Kalksak, başka masaya geçsek alınacak, üzülecek diye düşünüp masa değiştirmemekte inat ediyorum. Kırılır korkusu...
Birine tokat atmaya karar versem “Aman incitmeyeyim” diye okşayanlardanım. Haliyle Fehmi Bey’i uyarmam imkansız, yanındaki kadına mahcup olmasın diye...
“Lütfen daha sessiz yer misiniz” desem olmaz.
Karşısındaki kadına gelince, durumun vahametinden habersiz saf rolü yapmıyorsa, 5 duyu organı çoktan terk etmiş bedenini haberi yok.
Belki birazdan kalkarlar umuduyla tabaklarına bakıyorum. Yok, tabaktakilerle en az bir ordu daha doyar.
Restoranın öğle saatlerinde belirli bir zaman diliminde belli bir ücret karşılığı uygulaması olan sınırsız suşi seçeneğini istemiş Fehmi Bey. Yanına da bir şişe de şarap, afiyet olsun.
Ama tabii, suistimal edilmesini önlemek, “Getirin menüde ne varsa” diyen görgüsüzler için bir önlem almış restoran. Tabakta kalan parçalardan ücret alınıyor, gayet doğal.
Neyse Fehimi beyimiz doyup, hesabı istiyor. Ama tabağı ağzına kadar dolu, yemediklerini bırakmış. Garson gayet kibar hatırlatıyor uygulamayı. Ki sipariş verirken de uygulamanın böyle bir detayı olduğuna dair her müşteriyi olduğu gibi onu da bilgilendirmiş.
Fehmi Bey hatırlatmayı yapan garsona önce “Paket yapın” diyor “Arabada yiyeceğim”.
Bunun uygulama dışı olduğunu öğrenince bağırıp çağırmaya başlıyor. Bu kadar parayı verdiyse adam kural mural tanımazmış.
Zaten garson da çok çirkinmiş ?ne alaka Fehmi Bey- ki eli yüzü gayet düzgün genç pırıl pırıl bir delikanlı.
Bu kadar görgüsüz bir adama görgüsüzlük yapmanın görgüsüzce bir şey olmadığına karar verip gözünün içine baka baka yan masaya geçiyoruz.
Ve bomba; “Parasıyla değil mi?” deyip ücreti ödemeyi kabul ediyor ama kalan suşileri yanındaki kadınla herkesin gözü ününde ezmeye başlıyorlar, peçeteleri yırtıp atıyorlar tabağa, ne varsa masada tabağın içine boşaltıyorlar.
Manzara tek kelimeyle iğrenç. Utanmasalar masaya çıkıp yuvarlanacaklar tabağın içinde.
Garsonun ve işletmecinin sabrına hayran kalıyorum...
Kendi haline bırakılması gererken bir ruh hastasını izler gibi izliyorlar sadece.
Misal, ben olsaydım tabağı kafasından aşağı boşaltırdım bir an tereddüt etmeden... İşimi kaybetme pahasına evet...
Çünkü insan onuru parayla ölçülemeyen bir değer.
Parayla herkesi, her yeri satın alabileceğini, herkese hakaret etme hakkı olduğunu sanan zavallı bir adam ve onu sakinleştireceğine “Kim tutar seni” tavırlarıyla daha da geren bir kadın.
“Durun daha bitmedi, göreceksiniz” diye sinirle kalkıp adamı izlerken, gidenin arkasından peygamber sabrıyla susmuş bakan garsona soruyorum “Kimmiş?”
Cevap vermiyor. Üzgün, durgun...
Arkasından koşturan kadın sorumun cevabını veriyor “Ay Fehmi, boşver görgüsüzleri”
“Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” imalarıyla kalkan adama daha dikkatle bakıyorum, “Kim” diye, çıkaramıyorum.
Sahi siz tanıyor musunuz Fehmi diye önemli birini?
Yazarın Tüm Yazıları