NEREDEN belli?<br><br>Vallahi de billahi de belliymiş işten geldiğim. Yorgunluğum o kadar yüzüme vurmuş demek ki... Az önceki cellat adayım söyledi bunu.
Yer Ankara Polisevi kavşağı, saat 24.00 civarı... İşten yorgun argın eve dönüyorum. Mümkünse kimseye görünmemeliyim şu bakımsız halimle diye geçiriyorum içimden kadın olmak biraz da böyle bir şey, -deprem çantamın içinde dudak parlatıcısı olduğunu söylemiş miydim-
Yandaki tanımadığım araç sürücüsüyle bile göz göze gelmemeliyim. Akan rimelimi, ciğer yemiş gibi duran dağılmış rujumu gören olursa karizma yerle bir. Bir an önce eve varmaya çalışıyorum, sıcak yatağıma.
Bir yandan da içimden “Trafik kurallarına en fazla uyulması gereken bir saat, dikkatin en dağınık olduğu, nasılsa araba yok diye aklın bir karış havada olunmaması gereken tehlikeli bir saat, gececiler...” derken...
Son kelimemi evren hemen yerine getiriyor ve beni neredeyse biçecek yakınlıkta ve hızla kırmızıda geçiyor. Ani frenle ekseninde 360 derece dönerek duruyor.
* * *
Elim kalbimde. Evet, az önce ölüyordum. Başımı direksiyona dayıyorum. Ölümü hiç bu kadar yakında hissetmemiştim... Diğer sürücüye bir şey oldu mu!!! Olmasın Allahım olmasın lütfen...
Trafik kilitleniyor. Aracın sürücüsünün indiğini fark ediyorum hayal meyal. Hala yaşıyor olmanın sevinci yayılıyor içime.
Kapımı açıyor adam... Affetmeye hazır “İyiyim? iyiyim” derken, arabamın içine yayılan alkol kokusu aklımı başıma getiriyor. Sevincim öfkeye dönüyor...
“Beni öldürüyordunuz” diyorum, “Sizin yüzünüzden ölüyordum, bu halde, bu kadar içmişken ne işiniz var trafikte?”
Bir özür bekliyorum. Mahcup birkaç söz...
“Asıl senin ne işin var trafikte! Bu saatte!” diyor adam.
Aptallaşıyorum. Açıklama yapıyorum:
“İşten geliyorum ben.”
“İşten geldiğin belli...”
Bu cümleyi söylerken özellikle son kelimeye vurgu yapıyor. Alaycı bir ifade... Bir tuhaf geliyor cümle kulağıma: “İşten geldiğin belli!!!”
“Nasıl belli?” saf saf soruyorum. Adam acıdı halime kesin o kadar perişan bir kılıktayım ki...
“E bu saatte sokaktaki kadın ancak işten gelir...”
“..........”
Bakın, tam burada film kopar... Kopması da gerekir.
Neden? Adam haklı!
Başkent’in göbeğinde alkollü bir adam yüzde yüz suçlu olduğu bu olayda; sırf karşısındaki sürücü kadın olduğu için...
Ve bu yüzden, yani kadın olması nedeniyle suçlu olduğu için...
Ve bu suç yüzünden o saatte trafikte olmaması, hatta mümkünse hiçbir zaman araç kullanmaması gerektiği için o kadına hakaret etmekte, kötü, iffetsiz kadın damgası vurmakta...
Adam diğer namuslu ve araba kullanmayan ve o saatte olması gereken yerde yani evinde olan kadınlara kötü örnek olacak hedefi tutturamadığına da yanmakta.
Adam yerden göğe haklı.
İtiraz etmeyin hemen. Durun tahmin edeyim kadınsınız değil mi? Gerçekleri görelim lütfen... Şu trafikteki gizli tıkanıklığın bütün sebebi olan güruhla ilgili hangimiz aşağıdaki cümlelerden en az birini sarfetmedi haklı(!) olarak.
Ya kadındır, ya yaşlı!
Aloooo! O dikiz aynası arkanı gör diye ablaaa, rujunu tazele diye değil!
Ortala yolu! Sen değil arabaaaa!
Hala giremedi ya! O araya otopark inşa edilir be!
Neyse abartmayayım?..
Taciz mi! Ne tacizi! Bunca baskı altında araba kullanmak bir yana cehennem azabı mı yaşıyorsunuz... İlahi, gelin oynamasını bilmiyor yerim dar diyor...
Ve sofradaki yerinizin öküzden sonra geldiği siz kadınlar, -biz Nazım’ımızı sevgiyle analım burada- zaman değişti sanıyorsunuz değil mi... Hayır, değişen tek şey, sofra kelimesinin yerini trafik kelimesinin alması...
Sağ serbest... Lütfen devam edin yolunuza...