İKİ hafta önce Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin toz dumanı arasında nükleer yasasına sahip oldu.
Bir gece Meclis sıralarının iyice tenhalaştığı saatlerde, kuyrukta bekleyen 147 yasa tasarısı arasından sıyrılıp, kürsüye çıkan nükleer yasa tasarısı sessiz sedasız onaylandı.
Uzmanlar yasaya ateş püskürüyor.
Elektrik Mühendisleri Odası hazırladığı raporda yasada ciddi boşluklar olduğunu belirtti.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Güvenlik Komitesi ve Danışma Kurulu eski üyesi Prof. Nükleer Mühendis Tolga Yarman ise, "Konuyu derinlemesine bilmeye, gerek yoktur; Türkçe’ye hakim herhangi bir kimse dahi, yasa metnini okur okumaz, bu metnin, bir tercüme metin olduğunu fark eder. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, son toplamda bir arzuhalci yerine konmuş, aslı dışarıda hazırlanıp önüne getirilen bir tercüme metni, skandal niteliğinde ve korkulur ki, ne olduğunu dahi fark edemeden, otomatikte, kanunlaştırmıştır" diyor.
Metni okuduğunuzda siz de ne kadar çeviri kokan satırlarla karşılaştığınızı göreceksiniz.
Türkiye’de nükleer tesislerin kuruluşuyla ilgili yasal düzenlemenin temelini teşkil eden dört sayfalık yasayı incelediğinizde ciddi eksikler olduğunu görmek için uzman olmanız gerekmiyor.
Ama ben yine de uzmanların eleştirilerini aktarayım size.
* * *
YASA, satış lisans sahibi tüzel kişilerin santralden üretilen elektrik enerjisini on beş yıllık ikili anlaşmalar çerçevesinde satın almasını öngörüyor. 15 yıllık kontrat garantisi veriyor yasa. Bununla da kalmıyor, "Toptan ve perakende satış şirketlerine satışı yapılacak miktarla santralın üreteceği elektrik miktarı arasında kontrata bağlanmayan bir üretim fazlası olursa bu miktar için Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi TETAŞ alım anlaşması yapar" diyor.
Prof. Yarman’a göre 15 yıllık kontrat garantisi, piyasanın fiyatları belirlediği bugünün gerçeğine uymuyor, çünkü çok uzun bir süre. Ayrıca kontrat dışı üretim fazlasına devlet alım garantisi veriyor.
Bir başka "güzellik" de, kamu tarafından kurulacak olan santrallere özel sektörün "istediği oranda" ortak olabileceğinin yasada belirtilmesi.
Ama yedinci madeye dikkat.
"Söküm işinden ve taşınmazın çevre kuralları kapsamında kabul edilebilir hale getirilerek Hazineye iadesinden şirket sorumludur. Bu işlemler için fon kaynakları yetersiz kalması durumunda maliyetler Hazine tarafından karşılanır."
"Bu yaptırım, bu yasanın devlete, dolayısıyla millete attığı en büyük somut kazıktır" diyor Prof. Yarman.
* * *
AYRICA yasada güvenlik önlemlerinin yetersizliği de dikkat çekiyor. Radyasyondan korunmak için düzenleme, halk eğitimi, çevre koruma, sağlık önlemlerine de ilişkin hiçbir düzenleme yok. Şirket, sadece inşaat sırasında meydana gelebilecek bir kazaya karşı sigorta yaptırmakla yükümlü tutuluyor. İşletme sırasında bir kaza olursa? O zaman da Paris anlaşmasına atıfta bulunuluyor.
Prof. Yarman bu konuda şöyle diyor: "Kazanın, o da eğer olacaksa tazmini, esas olarak Paris Sözleşmesi’ne raptedilmiş ki, bu sözleşmeye göre tazmin tavanı yuvarlak bir milyar dolardır. Devlete düşen yükümlülükse, 700 milyon dolar kadar olmaktadır. Çernobil kazasının ortaya çıkardığı fatura ise, 500 milyar dolara dayanmış görünmektedir."
Elektrik Mühendisleri Odası’nın raporunda ise güvenceler konusunda uluslararası yasalardan önce kendi iç hukukumuzda özel hükümlere yer verilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Petrolden sonra Türkiye’nin ikinci önemli yasası olan nükleer de toz duman ortamında Meclis’ten geçiyor. Hem de ne laiklik, ne demokrasi, ne dini duyarlıklarla ilgili tartışmalara değmeden, onların arasından usulca süzülerek. Bravo ona, aferin bize!