Paylaş
Sıra geldi, uzattım pasaportu.
Schengen vizesini kısa süre önce yenilemişim. O nedenle rahatım.
Ada polisi camın arkasından yüzüme dik dik baktıktan sonra başladı sayfaları çevirmeye.
Çevirdi, çevirdi, bir daha açtı. Vizeye baktı. Sonra tekrar sayfalara döndü.
Bir daha, bir daha. Yeniden yüzüme baktı.
Bu defa pasaportun en arka sayfasına baktı. Sonra diğer sayfalar.
Dakikalar geçiyor. Ben de ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Sonuçta 45 dakikalık bir feribot yolculuğuyla karşı kıyıdan gelmişiz.
Çeşme’den...
Bir gece ya kalırız ya döneriz. Ama polis bekletiyor.
Birden ayağa kalktı. Sanki kırmızı bültenle aranan bir teröristi yakalamış gibi heyecanlıydı.
Yanındaki polise bağırdı. Pasaportumu ona gösterdi.
Ben de şaşırmıştım. Acaba bilmediğim bir hata mı vardı vizede?
Doğrusu biraz da korkmuştum.
Bir başka polis geldi. Belli ki amiri.
Pasaportu aldı. O da inceledi. Ve ayırdığı sayfayı bana doğru uzattı...
Parmağıyla pasaportumdaki bir damgayı gösteriyordu.
Baktım, KKTC giriş damgası...
İki ay önce Hürriyet’in Kıbrıs baskısı için Fikret Ercan’la Girne’ye gitmiştik.
Farkında değilim, polis pasaporta giriş damgası vurmuş. Farkında olsam ne yapardım onu da bilmiyorum.
Sonuçta beni ayırdılar. Bir odaya aldılar.
Feribotun kaptanını çağırdılar. Tufan Kaptan tercüme etsin diye...
Ama o da çekiniyor.
Ben anlatmaya çalışıyorum:
“Ben gazeteciyim. İşim gereği her yere giderim. Bakın, Avrupa vizem burada. 2017 yılına kadar geçerli”.
“Olmaz” diyor amir bey, “Türk pasaportu olduğu için KKTC damgası nedeniyle sizi alamayız”.
Yani başka bir devletin pasaportunda KKTC damgası olsa ona giriş var. Türk pasaportu olunca yok.
Aynı uygulamayı biz de Yunan halkına yapıyormuşuz.
Karşılıklı inatlaşma yani...
Niye?
Biz Rum tarafını, onlar da Türk tarafını devlet olarak tanımıyoruz.
Ama iki devlet birbirleriyle barış görüşmesi yapabiliyor.
Ne kadar acı bir komedi.
Kara komedi.
Diyorsun ki,
“Arkadaş, benim Avrupa’nın her ülkesine girme hakkı olan vizem var. Pasaportun sayfalarından birisindeki bir giriş damgasından vizeye ne?“
Yok! O bize biz de ona, “Yassak” diyoruz.
Tam bir ilkellik.
Sözde birbirimizi tanımıyoruz.
Biz “şakaymış” gibi onları görmezden geliyoruz.
Onlar da “şakaymış” gibi KKTC’yi görmezden geliyor.
SİLAHLARI GÜÇLÜ HALKLARI ZAYIF İKİ ÜLKE
Tam bir “sanal tiyatro” yani...
Yıllardır bu inatlaşma yüzünden milyarlarca dolarlık silah yarışı yapan Türkiye ve Yunanistan halkları ne acılar çekti. Ve hâlâ çekiyor.
“Senin F-15’in mi var, ben de F-16 alırım o zaman. Senin kruvazörün mü var, ben de denizaltı alırım o zaman.”
Halkların emeği, çocukların geleceği, silah tüccarlarının cebine akıyor.
Ege’de balıkçı teknesinden çok savaş gemisi oldu.
Adalar turizm cenneti olacağına askeri üs oldu.
Ve orduları güçlü, silahları fazla ama halkları borç içinde iki ülke çıktı Ege’nin iki kıyısında...
Türkiye 10 yıl önce ekonomik olarak batma noktasına geldi. Şimdi kendi ayaklarının üzerinde duruyor. Büyüyor. Ama ya o milyarlarca dolar silaha gitmeseydi...
Kim bilir nasıl bir Türkiye vardı bugün.
Bu defa da Yunanistan düştü aynı duruma. Atina borç içinde kıvranıyor.
Askerleri bile greve gidiyor. Rum tarafı iflas etti.
Ne oldu?
Kardak!!!
Ne oldu?
Jetlerin it dalaşı!!!
Ne oldu?
Pasaportunda KKTC damgası olduğu için Fatih Çekirge’yi Sakız Adası’na almadın...
Böylece boyun büyüdü. Büyük devlet oldun.
Bu sözüm yalnız Yunanistan’a değil. Ege’nin iki kıyısına da söylüyorum:
Halkların pasaportundaki damgayla uğraşırsanız nasıl olacak bu barış?
Bunca yıldır “barış görüşmeleri” yapılıyor. Ama bir damga meselesi bile çözülemiyor.
Gelin, karşılıklı birer bir adım atın. Önce bu meseleyi çözün.
Bazı arkadaşlarıma olayı anlatınca hep şu cevabı aldım:
“Keşke o KKTC damgasını vurdurmasaydın”.
Bir başkası:
“Üzerine pul yapıştırt gizle...”
“Hayır arkadaş” dedim, “Ben bu kara tiyatroya dahil olmam”.
Bu nasıl bir “yalan diplomasi”dir ki bizi böyle bir utanmazlığın içine sürüklüyor.
Paylaş