Paylaş
Şimdi pişman olduğum o habis görüntü neredeyse bir lince dönüşmüştü.
Ve sonra o kirli sahneler.
Meclis’ten bir milletvekili olarak çıkarılıp...
Bir terörist gibi polis arabasına bindirilişi...
Şimdi “Neden itiraz etmedim o gün” diye sormaktan kendimi alamadığım o zehirli görüntüler...
Peşimi hiç bırakmayan ve manevi bir sabıka gibi rüyalarıma yapışıp kalan manşetler.
O yemin anı... Polislerin, kelepçelerin arasından gelen o kömür rengi bakış...
Aykırı bir sesti Leyla Zana...
Faruk Bildirici’nin müthiş bir detaycılıkla anlattığı bu çileci ve öksüz hayat...
Aslında aykırı bir sesin hikâyesiydi. İradesiydi. Mücadelesiydi. Macerasıydı.
Uzun süren hapisler, sorgular, bekleyişler, korkular, isyanlar.
Gençti. Öfkeliydi. Ruhundaki ezik mengene mantığını kıstırdıkça kıstırıyordu. Bu yüzden bazen acele etti. İnatlaştı. Savruldu. Ötekileri kızdırdı.
Ama ne yaptıysa sesiyle, düşüncesiyle, sözüyle yaptı. Tek silahı kendisiydi.
İşte şimdi genç ve öfkeli bir çığlıktan, makul bir kadına doğru Leyla Zana’yı dinliyoruz.
Önceki gün Enis Berberoğlu ve Metehan Demir’e dedi ki:
“Bu kadar güçlü bir iktidar var. Erdoğan’a güveniyorum. Bu işi o çözer”.
Türkiye isyan tarihinin o aykırı sesi...
Yıllar sonra makul bir çığlık olmuştu.
Peki ne oldu şimdi?
Kürtçenin kabul bile edilmediği günlerden...
Kürtçe şarkının yasak olduğu Kürtçe ismin sorgulandığı dönemlerden...
Kürtçe seçmeli ders eğitimine geldik.
Ve şimdi Leyla Zana makul bir çığlık olarak konuşuyor.
Şimdi soruyorum da acaba o zaman neye kızmıştık?
Belki de şaşırdığımız için kızmıştık. Bir cevabımız olmadığı için, bir türlü tanımlayamadığımız bir devletin “güdük refleksi”ne kapılmıştık.
Bir yanlışın içindeydik.
Ve şimdi görüyorum ki, bu defa başka bir yanlışın içindeyiz.
Zana’yı bu çağrısını Erdoğan’a yapmasından dolayı eleştirenler yanılıyor.
Çünkü Zana çözüm arayışını kişiselleştirmiyor. Bir kişiye ya da bir lidere bağlamıyor.
Meclis’te güçlü bir çoğunluk varken bunun çözülebileceğini, bunun için de en önemli ismin Erdoğan olduğunu söylüyor.
Bunda da haklı...
Erdoğan daha önce denenen “dağdan indirme projesi” ya da “kardeşlik projesi”ne çok destek vermişti.
Ama Habur skandalı bu desteğe karşı tam bir şok olmuştu.
Sonradan Oslo süreciyle ilgili MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması tam bir hayal kırıklığı ve güvensizlik yaratmıştı.
Şimdi yeni bir süreç var.
Ama bu defa öyle hemen üzerine atlanacak bir süreç değil bu. Çünkü geçmişte yaşanan hayal kırıklıkları bu defa temkinli olma halini daha etkin kılıyor.
Bu noktada CHP’nin de tavrı önemli.
Yani tek bir partinin götürebileceği bir süreç değildir bu.
BDP’nin de ne yapacağını sormak gerekiyor.
İşte bu nedenle Leyla Zana’nın çağrısı önem kazanıyor.
En azından Kürt siyasetinin parlamentodan yükselen bir sesi olarak bir irade kullanıyor.
Tek irade olan silahtan bağımsız olarak...
Bir bağımsız Kürt milletvekilinin böyle bir çağrı yapması tarihi derecede önemlidir...
Eğer bu ülkede ırkların birbirine üstünlüğünü değil...
Kalplerin birliğini istiyorsak...
Aykırı sesten gelen bu makul çığlığı mutlaka dinlemeliyiz.
Vicdanımıza yapışıp kalan o hatanın sabıkasına bir daha düşmemek adına dinlemeliyiz...
Paylaş