Paylaş
- Aylak ve geniş caddeler.. Hiç durmayan lokantalar, kafeler..
- Siyah takım elbiseli diplomatik toplantılar..
- Gençlik günlerimizden kalma eski dostluklar..
- Türk dernekleri, Müslüman topluluklar.. Üzerimize gelen sorular..
- Ve yükselen Türk yatırımcıları..
İzlenimler yoğun. Sırasıyla ve başlıklar halinde gidersem...
BELGRAD
Cumartesi günü yazmıştım:
“Belgrad, sessiz, yorgun ve uzak bir akraba gibi karşılıyor beni.
Adını intiharından alan Brankov Köprüsü, kendi dekorunu sırtında taşıyan bir artist gibi, sahnesindeki ışığa göre sürekli değişip güzelleşen o Galata’yı andırıyor...”
Belgrad!
“Paralel tarihlerin ve ikiz hayallerin şehri!”
VİYANA
Balkanlar’dan sessiz bir tarih gibi akan Tuna’nın, kendini piyanonun tuşlarına bıraktığı şehir...
Belgrad’ın kıvrak ritminden Tuna’nın ağır çekimine dökülen sokaklar...
İmparatorluğun görkemli günlerini, bir eski zaman pulu gibi; yırtılıp bir köşeye atılmış zarflarında saklayan o şehir. Tarihin en büyük bestecilerini, jelatine saran düşkün imparator... Sıkılıyor. Büzülmüş... İhtiyar ve yorgun...
VE BERLİN
O muazzam Avupa tarihinin en görkemli sütunu..
Peş peşe gelen depremlere hâlâ direniyor. Ama sokaklarından anlıyorum ki henüz uzaklardan duyulmayan çatırdamalar, yavaş yavaş hissediliyor.
Biz 50 yıldır hayalini kurup dahil olmaya çalışırken o hayalin yavaş yavaş ihtiyar bir hayalete dönüşüyor olmasından korkarım...
Evet Berlin caddelerinde, o ihtiyar hayaleti gördüm bu defa.
Bir yatırımcı doktor arkadaşım Yaşar Sarıgül iki cümleyle özetledi:
- Gençlerinin artık terk ettiği, eski bir hayale benziyor burası, ekonomik sıkıntılar çeken bir hayalete dönüşüyor. Alman siyaseti işte buna yanıyor. Halk öfkeli. ‘Yunanistan’ın hovardalığının bedelini neden Berlin’deki ödeyecek’ diye soruyor?
Dikkat ediyorum:
- Sokaklarda Romanya’dan, Bulgaristan’dan gelen dilenciler çoğalmış... Hırsızlık dorukta.
Evet; insanlık tarihini taşımaktan yorulmuş bir kıtanın üç başkentinde; sürekli aynı sahneyi tekrarlayan bir filmi izledim sanki.
Bir hayalin, ihtiyar bir hayalete dönüştüğü o sahne...
Ve özenli bir seyircisi olarak, böyle bir sahne için üzüldüm...
İKİNCİ YAZI:
Yeni Türkiye rotası
GENÇ bir hayalden ihtiyar bir hayalete dönüşmeye başlayan Avrupa, bir hedef olarak kalmalı mı?
Üç başkentli geziden çıkarttığım özet sonuç şu:
- Türkiye artık kendisine yeni bir seyir haritası bulmalı. Yeni ve alternatifi bol bir “rota kokteyli” hazırlamalı.
Ve bu öyle bir kokteyl olmalı ki;
Demokrasi ve insan hakları kültürü olarak Avrupa hedefine yönelirken ekonomik ilişkilerde mutlak Asya’nın o devasa ritmine uyum sağlamalı.
Zor bir yolculuk...
Çünkü Macellan ve Marco Polo’nun seyir haritasıdır bu.
İpek Yolu’nun, Orient Ekspres’in ilk durağına bağlandığı bir yol...
ÜÇÜNCÜ YAZI:
Bir başbakan bunu Türkiye’de yapsa
ÖNCEKİ hafta Rusya ile Almanya arasındaki 1222 kilometrelik doğalgaz boru hattının açılış törenine baktım.
Ve oradan bir fotoğraf karesi dikkatimi çekti...
Rusya Başbakan’ı Putin’le Almanya’nın eski başbakanı Schroeder kucaklaşıyorlar...
Peki acaba neden Almanya’nın şimdiki Başbakanı Merkel değil de Schroeder orada?
Biraz araştırınca gördüm ki;
- Schroeder doğalgazı sağlayacak olan Rus Gazprom şirketinin danışmanı olmuş.
“Bunda ne var?” diyebilirsiniz.
Bir şeyler var.
Çünkü 9 milyar Euro’ya bitirilen ve 50 milyar dolarlık doğalgaz satışını hedefleyen bu muazzam anlaşma Schroeder’in başbakanlığı sırasında imzalanmış...
Yani Almanya’nın eski başbakanı, başbakan olarak karşısında imza attığı Rus Gazprom şirketinin maaşlı elemanı olmuş. Doğrusu merak ettim.
Türkiye’nin Mavi Akım Projesi üzerine günlerce tartıştığını hatırlarsak;
- Mesela bizdeki o Mavi Akım Projesi’ni imzalayan dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, bugün Gazprom’un yöneticisi olsaydı acaba nasıl karşılardık?
DÖRDÜNCÜ YAZI:
Akşam’ın manşeti
AKŞAM gazetesinin dünkü manşetinde ibret verici üç fotoğaf vardı.
İlk kare: Marsilya’daki G-8 zirvesinde hatıra fotoğrafı çekilecek. Ancak Alman Maliye Bakanı tekerlekli sandalye kullanan bir engelli... Bu yüzden katılımcı bakanlar hatıra fotoğrafını ayakta değil oturarak çektirmişler. Bu zarafeti gören editörü kutluyorum.
İkinci fotoğraf Hatay’dan. Valilik 10 tane tekerlekli sandalye dağıtacak. Ama asansör ya da engelli yolu olmadığı için törene gelen engelliler yine kucaklarda taşınmışlar...
Ve üçüncü kare: CHP Milletvekili Şafak Pavey, TBMM heyetiyle birlikte KKTC’ye gitti. Ancak Pavey elçiliğimizdeki toplantıya katılamadı. Çünkü asansör ve engelli yolu yoktu.
Bunlara bir ek de ben yapıyorum: Berlin’de Şehitlik Camii’ne gelen bir Alman engelli 5 metrelik merdivenleri çıkamayınca belediyeye şikâyette bulunuyor.
İlginç bir rastlantır ki biz de AB Bakanı Egemen Bağış’la orada Türk dernekleriyle konuşuyoruz. Ben konuyu açtım. Baktım kimsenin haberi yok.
Dikkat edin, şikâyet eden oraya namaz kılmaya gelen birisi değil. Ziyarete gelen bir Alman engelli. İşte ihtiyar da olsa, yorgun da olsa, sözünü ettiğim Avrupa kültürü budur...
*
DÜZELTME
Az önce bir mail aldım. Mersin'li okurum Yahya Yılmaz Hatay Valiliği'ndeki tekerlekli sandalye töreniyle ilgili şu düzeltmeyi yapmış.
Tekerlekli sandalyeleri, Valilik değil yaklaşık 9 ay boyunca 2 ton plastik kapak toplayan gönüllü ordusunun elde ettiği paralarla alınmış.
Düzeltme mailini yayınlıyor o plastik kapakları toplayan bütün kardeşlerimin alnından öpüyorum...
Merhabalar Fatih Bey,
Ben Yahya Yılmaz, Mersin'den yazıyorum.
Fırsat buldukça yazınızı takip eden, okuyan biriyim. Bugün köşenizde ülkemizin bir düzensizliğini dile getirirken yaptığınız anlatım hatasını düzeltmek için mail atıyorum. 4. yazınızda, Hatay'da valiliğin dağıttığı şeklinde yazdığınız tekerlekli sandalyeleri benim orada tanıdığım bir arkadaşımın öncülüğünü yaptığı bir grup öğrenci, 9 ay boyunca yaklaşık 2 ton plastik kapak toplayarak dağıtmışlardır. Onların harcadığı emeğe zamana ve çabaya duyacağınız saygıyı bildiğim için size bu e-mail'i yazıyorum. Dağıtım organizasyonu hakkında pek bilgim olmamakla beraber plastik kapak toplarken harcadıkları emek ve hiç bitmeyen hevesleri bir engelli abisi olarak beni çok çok mutlu etmişti. Hiç bir fayda göremese de öyle bir organizasyonun varlığı bile inanın engelli ailelerini çok mutlu etmektedir. Sizden isteğim yarın yazınızda bu yanlışı düzeltmeniz. Sonsuz sevgi ve saygılarımla Fatih bey. Kaleminiz hiç tükenmesin...
BEŞİNCİ YAZI:
Sessiz kahraman Nilüfer
MAGAZİN sayfalarında göremezsiniz.
Bodrum’un paparazzi plajlarında yoktur. Annelik mücadelesini hepimiz biliyoruz...
Ama ben onun o sessiz ve kahraman kalbini bu defa Berlin’de gördüm.
Nilüfer, Almanya’daki engelliler için bir konser daveti almış. Beş kuruş almadan çıkmış sahneye.
Ve konserin sonunda çıkartmış bileğindeki altın bilezikleri. “Hadi” demiş!
Açık artırmayla satılmış o bilezikler...
Geliri engelli çocuklara...
Sevgili Nilüfer;
Hep böyle kal!
Paylaş