İki gün için Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’la geldiğim Tahran’da bu trafiğin tam ortasına düşüyorum...
Detaylarına inince Türkiye’nin Ortadoğu’daki manzarası netleşiyor...
İşte o trafik...
Obama’nın yeni özel temsilcisi George Mitchell Ankara’ya geliyor.
Binali Yıldırım İran Dışişleri Bakanı Muttaki’yle görüşüyor..
Aynı saatlerde Ahmedinejad, Irak Cumhurbaşkanı Talabani’yle buluşuyor...
Pakistan yine orada...
Muttaki Ankara üzerinden Cenevre’ye gidiyor.
7-8 Mart’ta ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Ankara’ya geliyor.
Bu görüşmenin hemen ardından Ali Babacan özel bir uçakla Tahran’a uçuyor...
Sonra Dışişleri Bakanlığı’nın bütün ağır topları Tahran’a geliyor.
Ve nihayet, 11 Mart’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Tahran’a gelecek...
Bütün bunlar 10 gün içinde oluyor..
Nasıl bir trafik bu?
Böyle bir trafikten ne çıkar... ABD ile İran arasında bir kanal açılabilir...
Bir başka deyişle önceki gün İstanbul’da Ahmet Davutoğlu’nun sözünü ettiği "proaktif dış politika" anlayışının bir sonucudur bu trafik....
ORTAK NOKTA TÜRKİYE Netleştirirsek; yeni ABD yönetiminin önünde ekonomik kriz dışında üç büyük sorun var...
1) İran’ın nükleer faaliyeti, İsrail ve ABD’yle olan ilişkisi...
2) Irak’taki ABD askerlerinin çekilmesi...
3) Afganistan’da yeni kuvvet dengesi ve Pakistan...
Bu üç sorunun çözüm alternatiflerindeki tek ortak nokta Türkiye’dir... Evet Türkiye...
Çünkü;
Afganistan’da Türkiye’den askeri güç istenmesi gündemdedir...
İran’ın da, ABD’nin de güvenebileceği ülke Türkiye’dir...
Irak’taki askerlerin çekiliş yolu Türkiye köprüsüdür...
İşte bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın Ankara’ya gelmesi ve hemen ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Tahran’a gitmesi anlamlıdır...
NORMALLEŞMEYE HAZIRLARBu açıdan bakınca durum şudur:
- ABD’nin yeni yönetimi Ortadoğu sokaklarına sıcak mesajlar vermektedir. Buna İran da dahildir. En azından İran’la masaya oturma umudu vardır. İşte bu aşamada Türkiye üzerine düşeni yapabilir. Bu "kendi kendini arabulucu ilan eden, pozisyon kapmak isteyen bir ülke" anlamına gelmez...
Tahran’a gelince;
İki günlük Tahran ziyareti sonucunda gördüm ki;
İran ABD ile bir normalleşme sürecine hazır. Ancak şu anda İran’da seçimler olması ve iç politikanın belirleyici bir rol oynaması hassasiyetleri artırıyor.
Türkiye’den bakarsak:
Ticari ilişkileri artırmak isteyen Türkiye, arabulucu olmaktan çok, şu aşamada ABD ve İran arasında bir "normalleşme zemini" olabilir...
İKİNCİ YAZI
Ahmedinejad’dan son dakika telefonu
TAHRAN’daki diploması trafiğine yetişmek mümkün değil... Şu anda Tahran saati 21.50’yi gösteriyor...
Ve Büyükelçi Selim Karaosmanoğlu’nun telefonu çalıyor...
Arayan, Ahmedinejad’ın özel kalemi:
- Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Binali Yıldırım’ı bekliyor...
Oysa Yıldırım, akşamüzeri Ahmedinejad’ın yardımcısı ile görüşmüştü...
Ve heyet Türkiye’ye doğru yola çıkmaya hazırlanıyordu...
Ancak anlaşılan Ahmedinejad, Türkiye’ye özel bir önem veriyor...
Bu nedenle Suriye heyeti ile yaptığı görüşmenin ardından Ulaştırma Bakanı Yıldırım ile de özellikle görüşmek istiyor...
Tahran’daki bu sıcak gelişme, önümüzdeki döneme yönelik çok önemli bir mesajdır. Şu anda Ahmedinejad ile görüşmeye gidiyoruz.
Bu görüşmenin detaylarını Türkiye’de aktaracağım.
ÜÇÜNCÜ YAZI
Sarayların sahipleri değişiyor halkın yeri değişmiyor
TAHRAN ’da Cumhurbaşkanlığı kompleksinde beklerken, bir soru önümde büyüyor...
- Lüks hayatı yüzünden eleştirilen Şah’ın saraylarında şimdi kimler var?
Birkaç demir kapıdan geçildikten sonra yemyeşil bahçelere gelinen o binalardan birisinin önünde soruyorum bu soruyu...
Halkın giremediği büyük binalar, kırmızı halılı merdivenler...
Ben beklerken önümden bakanlar geçiyor. Az sonra Bakanlar Kurulu toplantısı var. Ve o an anlıyorum ki değişen bir şey yok...
Şah’ın çalışma ofisinde şimdi Şah’ı devirenler oturuyor...
Ne ilginç değil mi? Krallıklar devriliyor, şahlıklar indiriliyor. Yeni gelenler kovaladıklarının saltanat dekorlarına yerleşiyorlar...
Halkın yeri ise değişmiyor...
Dev duvarlarla halktan arındırılmış saraylar...
Devrimleri halk yapıyor. Saraylar yeni sahiplerini buluyor...
DÖRDÜNCÜ YAZI
Başları kapalı caz söyleyen 3 kız
BU haftayı Tahran-Ankara hattına ayırdık... Ağır diplomasi yaptık. Ya sokaklar?
Sokaklarına dalınca bu şehirde görünenin ötesinde bir "gizli hayat"ın varlığını seziyorum...
Bir diplomat aynen şöyle diyor:
- Biliyor musunuz ki geçen hafta Tahran’da bir rock konserine gittim. Büyükçe bir garajda yapıldı... Müthiş bir tempo vardı.
Evet, Tahran kendi içinde bir Tahran daha yaşatıyor... "Gizli Tahran"...
Ve nihayet İstanbul Caz Festivali için bir grubun başvurusunu alıyorum... Büyükelçi Selim Karaosmanoğlu rica ediyor. Dinliyoruz. Gerçekten çok iyi..
İstanbul’a döner dönmez Kerem Görsev’in kapısını çalacağım... Başları kapalı caz söyleyen üç kız. Arkada bir kontrbas, davul ve piyano... Sürpriz de saksafon. İsviçre’nin Tahran Büyükelçisi çalıyor...
BEŞİNCİ YAZI
Aktif strateji rotası
TAM 3 saat konuştuk. Aykırı sorular. Keskin yorumlar, ısrarlar... Başbakan Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu ve Büyükelçi Ünal Çeviköz her soruya cevap verdiler.
Asıl soru ise şuydu:
Türkiye Afrika ve Ortadoğu’ya yüzünü döndü, Batı’ya daha az bakıyor. Acaba bir rota değişikliği mi var?
Kıyasıya sorular ve cevaplar arasında şunu gördüm:
Æ Rota değişikliği sorusu Başbakanlık’ta ve Bakanlık’ta ciddi bir rahatsızlık yaratıyor.
Æ Belli ki Türkiye bir karar almış. Bugüne kadar "büyük devletlere" bırakılan Afrika pazarına giriliyor...
Æ Türkiye eğer bölgesinde etkin olmak istiyorsa, kendisine yeni "güç halkaları" bulmalıdır. Bu halkalarla kurduğu "etki zinciri"ni kuvvetlendirmelidir. Afrika böyle bir örnektir...
Æ Türkiye artık "bana dokunmayan yaşasın" zihniyetinden uzaklaşmıştır...
Bütün bu tespitler, Afrika açılımları, Cumhurbaşkanı’nın Afrika gezisi. 10 Mart’taki İran gezisi, Ortadoğu’daki barış misyonu Türkiye’nin Batı’ya yönelik rotasından koptuğu anlamına mı geliyor?
Bence hayır... Tam tersine.
Afrika’dan İran’a kadar gösterilen bu "aktif strateji" o rotayı sürdürmek ve hedefine ulaşabilmek için çok önemlidir...
Dahası, içine kapanıp, daralmak yerine dışarıya uzanıp elini kuvvetlendirmektir...
ALTINCI YAZI
Ermenistan sürprizi
DİPLOMASİ koridorlarının en derin kulislerinden "bir Ermenistan sürprizi" geliyor...
Nedir bu sürpriz?
Türkiye ile Ermenistan arasında süren görüşmelerde çok ciddi yol alınıyor... Hatta Ermenistan işgal ettiği bazı kasabaları geri verme noktasına kadar geliyor. Elbette bu çok gizli tutuluyor. Hatta eğer duyulursa iki taraf da yalanlayacak. Çünkü kesin bir anlaşma olana kadar bu çabalar "yok" sayılıyor...