Paylaş
BİR işadamı dostum, Devlet Bakanlığı tarafından bağlı bulunduğu odanın yönetimine gönderilen davet mektubunu bana faksladı.
Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim.
Devlet Bakanımız Ramazan Mirzaoğlu önümüzdeki günlerde beraberindeki heyetle birlikte Küba ve Jamaika'ya gidiyor.
Mirzaoğlu'nu tanır mısınız? Hani şu eş dost ve akrabalarını kendine bağlı kuruluşlarda istihdam ettiği gazete manşetlerine yansıyan bakanımız.
Bu beyefendi, şimdi ‘‘inceleme ve ticareti arttırma amaçlı’’ bir gezi için Karayipler'e gidiyor.
Küba, Jamaika Allah ne verdiyse gezip görecek, bilgi ve görgülerini artıracaklar.
Anlaşılan Küba'ya giden milletvekili kafilemiz ‘‘çok hoş’’ anılarla dönmüş ve başlarından geçenleri ballandıra ballandıra anlatmış olmalılar ki, şimdi bir gezi daha.
Üstelik bu kez Jamaika da programda.
Davet faksında ‘‘Gezi sırasında Jamaika ile bir ticaret anlaşması da imzalanacaktır’’ diyor.
Emin olun çok faydalı bir anlaşma olacaktır.
Jamaika'dan ‘‘Rum’’ alıp, yerine ‘‘Minare gölgesi’’ satarız.
Sıcak ülke ya, gölge makbule geçer.
Tövbe estağfurullah.
Geziye kılıf bulup, masrafları devlete yıkmanın adı ‘‘ticaret anlaşması imzalamak’’ olmuş.
Şimdiden Jamaika'dan gazete sayfalarına yansıyacak görüntüler gözümün önüne geliyor.
Ramazan Mirzaoğlu'nu Bob Marley müzikleriyle Jamaika'da Reggae yaparken düşleyin.
Bu keyifsiz günlerde eğlenceli olmaz mı?
Boşverin devlette tasarrufu. Böyle komedi bir daha nasıl buluruz ki!
Ayrımcılıkla sağlanan istihdam!
MARMARA İlahiyat öğrencileri geldiler. Okula türbanla giremedikleri için dertliler.
Haklılar da.
İlahiyat Fakültesi'ne türbanla girilebilmeli diye düşünüyorum.
Bu kafayla imama takkeyi, postacıya da yürümeyi yasaklayabiliriz bir gün.
Bunu Zekeriya Beyaz'la da konuştum.
O da benim gibi düşünüyor, ama kurallar elini kolunu bağlıyormuş.
‘‘Kural değişsin’’ dedim.
‘‘Bence de’’ dedi.
Marmara İlahiyat öğrencileri herhangi bir siyasi kimlik adına türban takmadıklarını, simgesel bir giysi peşinde olmadıklarını, bunun kendi tercihleri olduğunu söylediler.
Onlara inandım.
İnanmasam ne olur ki!
İçlerinden biri, ‘‘Biz başörtülü kızlar olarak anılmak istemiyoruz. Benim bir adım var’’ dedi.
Çok hoşuma gitti bu söz.
Birey olmak, bunu bilmek, bireysel haklar için savaşmak, sürü, teba, ümmet psikolojisi içinde olmamak önemli.
Kimileri türbanın İslam'da yeri olmadığını söyleyerek, meseleyi basite indirgiyorlar.
Mesele dinde yeri olması veya olmaması değil bence.
Canları istediği için böyle giyiniyor da olabilirler.
Ne fark eder ki!
İnsanları inançları, ırkları, dilleri, düşünceleri, kılık kıyafetleri, doğdukları coğrafya ile sınıflandırmamak gerek.
Ama bunun önünde önemli bir engel var.
Bu ayrımlar, bazıları için ekmek kapısı.
Birileri bu ayrımları koyarak geçimini temin ediyor, iş, taban, taraftar buluyor.
Başka birileri ise bu ayrımlara karşı savaştığını söyleyerek.
Bu ayrımlar olmasa, ayrımı körükleyen de işsiz, ayrıma karşı çıkan da.
Kavga bu yüzden.
Ekmek kavgası...
Açık eksiltme
‘‘DEĞİL 10 milyar 5 dolar vermem’’ başlıklı yazım vatandaşların büyük tepkisine neden oldu.
Pek çok okurum, ki aralarında hepinizin yakından tanıdığı işadamları ve sanatçılar da var, arayarak üzüntülerini ilettiler.
Okurlarım, aktardığım tabloya değil 5 dolar, 5 sent hatta 5 kuruş vermeyeceklerini söylediler. Anlaşılan ben yazıyı yazarken, doların alım gücünü göz önüne almamışım.
Bu abartılı değer için tüm okurlarımdan özür diliyorum.
Bankamatikte sahte para
BİR emekli anlattı.
Geçtiğimiz günlerde Emlakbank'tan maaşını almış.
Maaşı alan emekli ne yapar; doğru bakkala, manava.
Bakkal paraları almış ve bir on milyonu hemen geri vermiş.
‘‘Beyefendi bu geçmez’’ demiş.
Emekli şaşkın. ‘‘Devletin parası nasıl geçmez?’’ demiş. Bakkal gülmüş.
‘‘Bu para devletin değil. Senin. Sahte amca sahte’’ demiş.
Bankanın bankamatiğinden çekilen para ve içinde bir sahte on milyonluk.
İyi de bu emekli vatandaşımız bu parayı bankamatikten çektiğini nasıl kanıtlayacak?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Tasarrufu genetik kodumuza işleyebilecek kadar benimsediğimiz zaman.
Paylaş