ASELSAN'a ihale yasası darbesi

BİLİYORSUNUZ, Devlet İhale Kanunu değişti.

4734 sayılı kanunun yenisi önümüzdeki yılbaşından itibaren yürürlüğü girecek. Yeni kanun, genelde eskisinden daha iyi bir kanun olmakla beraber, içindeki bazı şartlar, Türkiye'de bazı ‘‘stratejik’’ kuruluşları zor durumda bırakacak hükümler de taşıyor.

Bunlardan bana göre en dikkat çekici olanı, bu kanunun 11. maddesinin son iki paragrafı.

Burada şöyle deniyor:

‘‘İhaleyi yapan idare bünyesinde bulunan veya idare ile ilgili her ne amaçla kurulmuş olursa olsun vakıf, dernek, birlik, sandık gibi kuruluşlar ile bunların kurmuş oldukları veya ortak oldukları şirketler bu idarelerin ihalelerine katılamazlar.’’

Aslında belediyelerdeki rezaletleri önlemek veya valiliklerin, emniyet müdürlüklerinin kurdukları vakıflar aracılığıyla iş bitirmelerini engellemek için düşünülmüş gibi görünse de, bu madde özellikle Türkiye'nin büyük yatırım yaptığı savunma sanayiinde çok önemli bir zafiyete yol açacak.

Biliyorsunuz, Türkiye'de ASELSAN diye müthiş bir kuruluş var.

Dünya standartlarında teknoloji geliştiren, özellikle de ordunun ve emniyetin ihtiyaçlarını karşılayan, Türkiye'nin en önemli teknoloji üreticilerinden biri.

ASELSAN, Kıbrıs Barış Harekátı sonrasında Türkiye'nin askeri elektronik alanında dışa bağımlılığını sona erdirmek için kurulmuş ve başarılı olmuş bir dev. Ancak yeni ihale kanunu yürürlüğe girince Türk Ordusu'nun ASELSAN'dan alım yapması imkánsız olacak.

Çünkü ASELSAN'ın ortakları aynı zamanda müşterileri.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı, Türk Polis Teşkilatı'nı Güçlendirme Vakfı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, AXA Oyak Sigorta bu şirketin ortakları.

Yani yeni ihale kanununa göre polis ve Silahlı Kuvvetler, ASELSAN'ın ortağı olduğuna göre, ASELSAN bunların açtığı ihaleye giremeyecek.

Böyle bir yasa Meclis'ten nasıl geçiyor, doğrusu hayret ediyorum.

Çünkü bu yasadan yarar görecek olanlar, sadece yabancı silah ve özellikle de haberleşme ekipmanı üreten devler.

O verdikçe yargı alıyor

Yeniden siyasete dönmek için müritleri tarafından ‘‘uçurulmayı’’ bekleyen Süleyman Demirel'in en ‘‘Baba’’ laflarından biri ‘‘Verdimse ben verdim’’di.

Bir siyasetçinin kendini ‘‘şeyh’’lerle kıyaslayıp, ‘‘uçurulmayı’’ beklemesi başlı başına bir yazı konusu ama ‘‘değmez’’ diye geçiyorum.

Asıl olay, Demirel'in ‘‘vericiliği’’.

Araziyi peşkeş çeker, ‘‘Verdiyse o verdi’’, ihaleyi dağıtır, ‘‘Verdiyse o verdi’’,‘‘aile efradının’’ işini takip eder, ‘‘Ettiyse o etti’’.

‘‘Baba’’
nın bu büyük icraatından biri de bol keseden ‘‘devlet sanatçılığı unvanı’’ dağıtması olmuştu.

O zaman da eleştirilerimiz üzerine, ‘‘Verdimse ben verdim’’ deyip işin içinden bir kez daha çıkmıştı.

Ancak ‘‘Baba’’nın verdimse ben verdimleri bir kez daha yargıdan döndü. Danıştay, Demirel'in ‘‘bol keseden dağıtımına’’ imkán sağlayan yönetmeliği iptal etti. Verdiyse o veriyor ama verdiği verilenin yanına kár kalmıyor. Baba ise bir kez daha ‘‘uçmak’’ istiyor. Uçarken fazla yükseklere çıktığından ve basınç düşüklüğünden olsa gerek, ben kendisine ‘‘damar çatlaması’’ teşhisi koydum. Hangi damarın çatladığını ise siz buluverin bir zahmet.

Bilgi, ANAP yakınlığı

BİLGİ Üniversitesi ile kaçak belediye başkanı Gülay Atığ dönemindeki Şişli Belediyesi arasındaki bağlantı ‘‘tamamen’’ siyasi.

Atığ, ANAP'lı bir belediye başkanı.

Bilgi Üniversitesi'nin arkasında ise yine bir ANAP'lı var.

Bülent Akarcalı.

Akarcalı
üniversitenin mütevelli heyetinde yer aldığı gibi, okulun ‘‘patronu’’ Oğuz Özerdem'in de ‘‘yakın’’ akrabası.

Ateş düştüğü yeri...

APO krizi sırasında Roma'da bulunduğum zaman bir televizyon programına katılmıştım.

Bir yanda yüzlerce, binlerce PKK'lı, diğer yanda benim de aralarında bulunduğum bir grup Türk gazeteci.

Onlar programın yapıldığı yerde, biz bir restoran lobisinde. Sunucu ise saldırgan, küstah ve ‘‘masumun’’ yanında havasında Gad Lerner isimli bir ‘‘zübük’’.

O gün orada bizi konuşturmamak için elinden geleni yaptı ve PKK'lıları allayıp pulladı.

Ona göre biz saldırgandık, PKK'lılar ise ‘‘masum teröristler’’. Aynı ‘‘zübük’’ sunucu şimdi aynı programda ateşli bir İsrail savunucusu.

Dünün PKK ve terör destekçisi, Filistinlilerin terörist olduğunu, İsrail'in kendini savunma hakkını kullandığını, masum insanlara saldıran Filistinlilerin, İsrail'in tepkisini hak ettiğini savunuyor.

Peki bu değişim niye dersiniz?

Tek bir nedeni var. Gad Lerner, Yahudi asıllı.

Yani ‘‘terör ateşi’’ düştüğü yeri yakıyor.

Ve ne yazık ki, bu terör meselesinde kimse kimsenin halinden anlamıyor. Ne aç açın, ne tok tokun...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Spor adamları, girdikleri iddiayla bile örnek olmayı becerebildikleri zaman.
Yazarın Tüm Yazıları