Mutlu bir ilişkinin olmazsa olmazı diyebileceğim 3 önemli unsur; sevgi, saygılı bir iletişim ve tabii ki de tatminkâr bir cinselliktir!
Cinsellik, romantik ilişkileri diğer ilişkilerimizden ayıran en önemli farklardan birisi elbette ama esas olarak cinsel yaşamı etkileyen ve şekillendiren anahtar kriter her zaman için “uyum” konusudur.
Nedir bu cinsel uyum dedikleri?
Cinsel uyum veya daha yaygın bilinen adıyla “Ten Uyumu”nu şöyle tanımlayabiliriz: Hem psikolojik hem de fiziksel süreçlere bağlı olarak ortaya çıkan, ortak bir cinsel beklentide buluşan iki kişi arasındaki tüm olumlu çekici etkileşimlerdir. Partnerler arasında bazen zamanla ten uyumu kaybolabilir. Bu durumun ardında yatan psikolojik nedenleri bir kenara koyarsak; ten uyumunu olumsuz etkileyen en önemli problem cinsel işlev bozukluğudur. Tıpkı kadınlarda olduğu gibi, erkeklerde de sıklıkla ortaya çıkan cinsel fonksiyon bozuklukları ikili ilişkileri bitme noktasına getirebiliyor ne yazık ki. Gelin; androlojinin çözüm sunduğu erkek cinsel fonksiyon bozukluklarına bir göz atalım.
Problem 1: Erken boşalma sorunu
Dünyada ve ülkemizde erkeklerde en yaygın görülen cinsel işlev bozukluğudur. Erken boşalma tedavisinde seçili hastalarda, yaşam alışkanlığı değişiklikleri, ilaç tedavisi ve özel egzersiz programları uygulamaya alınabilir. Ancak her hastada bu çözümler etkili olmaz. Bu nedenle de günümüzde erken boşalma probleminin çözümünde daha farklı tedavi yöntemleri devreye alınmaktadır. Bunların en başına, kendi pratiğimde de uyguladığım ve son derece başarılı sonuçlar elde ettiğim dolgu tedavisini koyabilirim. Peniste sinir yoğunluğunun yüksek olduğu, glans dediğimiz baş kısmına hyaluronik asit içerikli dolgu enjekte ederek gerçekleştirdiğimiz bu yöntem erkeklerde boşalma süresini başarılı bir şekilde uzatabiliyor.
New York Mount Sinai Icahn Tıp Fakültesi’nde çalışmalarını sürdüren, çevre ve üreme epidemiyolojisi alanında uzman Dr. Swan 'Count Down (Geriye Sayım)' adlı kitabında bu çarpıcı öngörüyü birçok araştırma ve istatistiğe dayandırmış. Swan’a göre, bu durumun ardında insanların eskiye oranla daha çok kimyasala maruz kalması ve sağlıksız yaşam alışkanlıkları var. Aslında bu son derece akla yatkın bir tez: Modern dünya insanı kimyasallarla, radyasyonla, hava kirliliğiyle, sağlıksız beslenmeyle, aşırı stresle, iklim değişikliğinin artık giderek daha hissedilebilir hale gelen etkileriyle boğuşuyor. Bu boğuşma birçok rahatsızlığı da ortaya çıkarıyor. Erkek infertilitesi de bunlardan bir tanesi!
Peki, 25 yıl içinde gerçekten de erkeklerde sperm sayısı sıfırlanır mı? Sıfırlanırsa ne olur? Bunun önüne geçilebilir mi? Bizler androloji ve üroloji uzmanları olarak bu konuda neler yapabiliriz?
Kafamda deli sorular…
Yepyeni bir küresel krizimiz oldu: Kısırlık problemi!
İklim krizi, gıda krizi gibi küresel tehdit olarak kabul edilen tehlikeler arasına artık doğurganlık krizi de girdi. Sperm sayısında yaşanan düşüklük ve cinsel yaşamdaki bazı değişimler, uzmanları bu alanda daha ayrıntılı incelemeler yapmaya itiyor. Dr. Swan’ın son kitabındaki bilgilere şöylece bir göz atalım:
1973-2011 yılları arasında sperm sayısının yüzde 59 oranında düştüğü, bu tahminlere göre 2045 yılında sperm sayısının sıfıra ineceği görüşü paylaşılmış. Modern dünya insanın fazla kimyasala maruz kalmasının doğurganlığı tehdit ettiği; insanın nesli tükenmekte olan bir tür haline gelebileceğine dikkat çekilmiş.
İnsan neslinin tükenebileceği iddiası kulağa ütopik gelse de ne yazık ki imkansız değil!
Bu öyle bir problem ki her üç erkekten birinde yaşamlarının belli bir döneminde görülüyor. Öyle özgüven zedeleyici bir durum ki, erkekler cinsel ilişkiye girmekten bile korkar hale geliyor. Hatta erkeklerde anksiyete, stres ve depresyona bile yol açabiliyor. Üstelik sadece erkekleri değil kadınları da etkiliyor. İlişkileri bozuyor, ayrılıklara neden oluyor. Cevabı buldunuz mu?
Evet, doğru cevap: ERKEN BOŞALMA PROBLEMİ
Peki bu problemin çaresi var mı?
Öncelikle erken boşalma (prematür ejekülasyon) dediğimiz bu problemi kısaca tanımlayalım: Erken boşalma, cinsel birleşmenin hemen öncesinde ya da cinsel ilişkiye girildikten hemen sonra kişinin isteği dışında kontrolsüz şekilde boşalmasıdır. Yani ilişkiye girdikten sonra 1 dakika içerisinde istek dışı boşalma oluyorsa erken boşalmanın varlığından söz edebiliriz.
Erken boşalma problemi kesinlikle çözümsüz değildir. Sebebi doğru bir şekilde tespit edildiğinde ve uygun tedavi alternatifleri kullanıldığında erken boşalma problemi düzeltilebilir.
Androloji alanındaki gelişmeler, teknolojik ilerlemeler ve hastalıklarla ilgili farkındalığın artması sayesinde artık erkeklerde yaşa bağlı olarak ortaya çıkan birçok cinsel işlev probleminin çözümü bulunuyor. Peki, orta ve ileri yaştaki erkekleri ne gibi cinsel problemler bekliyor?
Sertleşme ve boşalma problemleri ilk sıralarda
Öncelikle orta ve ileri yaşı tanımlayalım: Tüm dünyada 49-60 arası orta yaş; yaşlılığın başlangıcı ise 65 yaş olarak kabul edilir. 65-75 yaş arası erken yaşlılık, 75 ve üzeri yaşlar ise ileri yaşlılık şeklinde tanımlanır. Bu dönemde birey fiziksel olarak ciddi bir değişim içine girer ve bu değişim de sıklıkla cinsel hayata yansır. Ayrıca yine bu dönemde ortaya çıkabilen kalp ve damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, depresyon, romatizmal hastalıklar ve bazı hormon düzensizlikleri de ileri yaş cinselliğini negatif yönde etkiler.
İleri yaştaki erkeklerde en sık görülen cinsel sorunların başında sertleşme problemi geliyor. Yaştan kaynaklanan erkeklik hormonunun düşüşü ve damarların yapısal değişimi, ‘çok geç’ ya da ‘çok yavaş’ sertleşmeye neden olabilir. Ayrıca sertleşme derecesi ve sertleşme sayısı da yaşla birlikte azalabilir.
Boşalma sorunları da yine ileri yaş cinselliğinde önemli bir yer tutar. Yaş ilerledikçe cinsel bölgenin hassasiyetinde, sinirlerin iletim hızı ve damar aktivitesinde yavaşlama gözlenir. Testosteron hormonunda da genellikle düşüş izlenir. Tüm bunlara konsantrasyonun kaybedilmesi, psikolojik etkenler ve yeteri kadar uyarılamamak gibi faktörler de eklenince bazen hiç boşalamama gibi garip bir durumla da karşılaşılabilir.
Erkeklerde bu dönemdeki sık şikayet konularından bir başkası da menideki azalmadır. Hatta bazı erkeklerin orgazm oldukları halde boşalamadığı da bilinen bir gerçektir.
Covid-19 virüsünün erkeklerde testis fonksiyonlarına zarar verebileceği yönündeki bazı araştırmaların sonuçlarını sizlerle önceki yazılarımda paylaşmıştım. Şimdi ise yeni bir araştırma bu virüsün, sertleşme (ereksiyon) problemine de yol açabildiğini ortaya koydu
Hepimizin de bildiği gibi Covid-19 sadece öldürücü değil aynı zamanda uzun dönemde vücutta önemli tahribat yaratacak kadar yıpratıcı bir virüs. Potansiyel komplikasyonlar konusundaki çalışmalar hala devam ediyor. Ancak şimdiye dek bilinen bir gerçek var ki o da; solunum sistemi ve vasküler (damar) sistem ciddi risk altında. Koronavirüsün özellikle damar sistemine etki etmesi nedeniyle, ereksiyon için de ciddi bir risk faktörü olduğu hiçbir zaman unutulmamalı.
İtalyan bilim insanları: Kesin bağlantı var!
Saygın bilim yayınlarından ‘Journal of Endocrinological Investigation’ geçtiğimiz günlerde önemli bir araştırma yayımladı. Buna göre Roma Tor Vergata Üniversitesi doktorlarından Dr. Emmanuele A. Jannini ve ekibi, sertleşme kaybı ile Covid-19 arasında kesin bağlantı buldu. Araştırmada, Covid-19’un birçok sağlık sorununu ağırlaştırabildiği kaydedildi. Ereksiyon da sağlıklı bir vücudun göstergesi olduğu için genel tabloda yaşanan sıkıntılar sertleşmeyi de engelleyebiliyor. Öte yandan fiziksel etkilerin yanı sıra Covid-19, ereksiyon kaybının da sebeplerinden olan depresyon ve anksiyeteyi tetiklediği için sertleşme sorununun ortaya çıkmasına zemin de hazırlayabiliyor. Bu alanda bir çalışma da, Amerika Birleşik Devletleri Hasta Merkezli Sonuçlar Araştırma Enstitüsü (PCORI) ve Erkek Sağlık Ağı (MHN) tarafından yapılan konferansta sunuldu. Konferansta verilen bilgilere göre Covid enfeksiyonu geçiren insanların çoğunda kardiyovasküler problem de gelişti ve bu dolaşım bozukluklarının ereksiyon kaybına neden olabileceği de özellikle vurgulandı. Fizyolojik veya psikolojik kaynaklı oluşabilen ereksiyon problemleri, penis bölgesinde yeterli derecede kan akışı sağlanamayınca ortaya çıkar. Koronavirüs de, tüm vücutta bulunan (penistekiler de buna dahil!) kan damarlarının iç duvarlarına yani “endotel”lerine saldırıyor ve bu saldırı sonucu yaşanan vasküler tıkanmalar da sertleşme problemini başlatırken genel anlamda cinsel yaşamı ciddi düzeyde etkiliyor. Çünkü insan penisinde sertleşmeyi sağlayan pek çok küçük kan damarı var. Bunlar, kan akışı kısıtlandığı zaman hızlıca tıkanabiliyor ve ereksiyonun önünde bir engele dönüşüyor.
Maske-mesafe-temizlik 3’lüsünden vazgeçmek yok
Covid-19'un kalıcı etkilerinden korunmak için yapılabilecekler şimdilik bildiklerimiz ile sınırlı. Ancak endotelin hangi yöntemle korunabileceği konusunda bazı klinik çalışmalar yapılıyor. Vücutta kendiliğinden üretilen, kan damarlarımızın kaplamasını daha gevşek duruma getiren ve kan akışını yükselten ‘nitrik oksit’ten bu amaçla faydalanmak amaçlanıyor. Bu konuda kesin sonuçlara ulaşılmadı ancak ilk verilere göre iyimser olabiliriz.
Covid-19'un vücudumuza vereceği zararlardan korunmak için öncelikle kişisel önlemlerimizi; yani maske-mesafe-temizlik üçlüsünü bir yaşam biçimi olarak benimsememiz oldukça önemli. Taşıdığı bu kadar hayati risk varken ve hatta erkeklerde sertleşme problemine de neden olabilecekken, korunmadan ve aşı olmaktan vazgeçmememiz gerekiyor.
Bu öyle bilindik bir sahnedir ki, herkesin kafasında yer etmiştir. Hatta bu yüzden birçok insan, cinsel isteksizliğin sadece kadınlara özgü bir durum olduğunu bile zanneder. Ama aslında gerçek hiç de öyle değildir. Erkekler de zaman zaman cinselliğe karşı isteksiz olabilir… Gelin hep birlikte, erkekler neden seksten soğur, isteksiz hisseder ve bu durum nasıl tersine çevrilebilir, inceleyelim;
‘Cinsel isteksizlik’ derken anlatmak isteğimiz aslında ne?
Önce cinsel isteksizlik kavramını tanımlamakta fayda var. Cinsel işlev bozukluklarından biri olan cinsel isteksizlik birçok çiftin korkulu rüyası. Neredeyse her 3 kadından birinde görülen bu rahatsızlık erkeklerin de yüzde 14'ünü mağdur ediyor. Cinsel isteksizliği kişinin en az 6 ay boyunca herhangi bir cinsel istek hissetmemesi olarak tanımlayabiliriz. İlişki isteğindeki azalma, cinsel etkinliğin bitme noktasına gelmesi ya da hiç gerçekleşmemesi bu bozukluğun hayatımızdaki yansımalarından sadece birkaçıdır.
Modern hayatın armağanı
Peki, istek azalması, uyaranlara rağmen cinsel isteğin hiç oluşmaması ve ilişkiye motive olamama gibi belirtilerle kendini gösteren bu rahatsızlık neden ortaya çıkıyor dersiniz?
Modern yaşamın insanoğluna getirdiği en büyük yüklerden birisi hiç kuşkusuz ki ‘STRES’. Günlük hayatın yarattığı fiziksel ve psikolojik yorgunluğun en yaygın cinsel isteksizlik sebepleri arasında olduğunu söyleyebilirim. Ama tabii ki her bireyde de farklı etkenler gözlemleniyor. Kimi zaman şehir/iş değişikliği gibi kişinin yaşamında meydana gelen köklü hareketler nedeniyle de ortaya çıkabiliyor hatta. Cinsel isteksizlik nedenlerini genel olarak psikolojik ve fizyolojik olarak ikiye ayırabiliriz. Fiziksel kaynaklı isteksizlik her zaman beden sağlığı ile ilişkilidir. İleri yaş, damar rahatsızlıkları ve hormonal bozukluklar başlıca fiziksel etkenler olarak ön planda duruyor ancak psikolojik sebepler neredeyse vakaların çoğunluğunu oluşturuyor. Araştırmalara göre bu şikayete sahip olan hastaların yüzde 99'u psikolojik faktörler nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Özellikle depresyon, anksiyete ve panik bozukluk halinde cinsel istek de yok olabiliyor.
Hadi gelin kimler bu aşka engel oluyor şöyle bir bakalım...
2000’li yıllardan sonra testislerde üretilen sperm kalitesinin düşüşü
WHO (Dünya Sağlık Örgütü), erkekte üretilmesi gereken spermlerin özellikleri ile ilgili aralıklı olarak belli kriterler açıklıyor. Sperm sayısı, hareketliliği ve görüntü kalitesi direkt olarak çocuk sahibi olmayı engelliyor çünkü. Zaten yıllardır erkekte sperm kalitesinin bozulduğu biliniyordu ama özellikle 2000 yılından sonra yapılan çalışmalar ne yazık ki dünyanın farklı ülkelerinde de olsa erkeklerin daha kalitesiz sperm ürettiğini ortaya çıkardı.
Sigaraya erken yaşlarda başlayan erkeklerin sayısında artış
Sigara ve içerisindeki tüm maddeler ne yazık ki hücrelerimize ciddi düzeyde zararlar veriyor. Birçok akciğer ve kalp hastalığının temelinde kronik sigara içiciliği yatarken aynı zamanda onkolojik hastalıklarda da ana suçlulardan birisi olarak tütün ürünleri karşımıza çıkıyor. Sayı, hareketlilik ve görüntü kalitesi açısından değerlendirildiğinde kötü spermlere sahip erkeklerin birçoğunun kronik sigara bağımlısı olduğu tespit edilmiştir. Son yıllarda sigara kullanımına daha erken yaşta başlayan erkeklerin sayısının da atmasıyla birlikte, kısırlık nedeniyle araştırmak zorunda kalacağımız genç erkeklerin daha çok androloji uzmanlarına başvuracağını düşünüyorum.
Doğal ve organik beslenmeden fast-food tüketime geçiş
Şehir hayatının yaygınlaşması, ofis tarzı iş şekillenmesi ve özellikle global gıda devlerinin tüm dünyaya yön vermesiyle beraber 7’den 70’e herkesin hayatına fast-food ikilisi girmiş oldu. Doğal ve organik ürünlere ulaşmakta zorluk yaşayan ancak her adımda farklı fast-food markalarına anında ulaşabilen çiftler, ne yazık ki hem yumurta hem de sperm kalitelerini bozmuş oldular.
Evliliklerin geç yaşta olması sebebiyle, yaşlı sperm ve yumurta döllenmesi
Salgın döneminde, cinsellik ile ilgili tarafıma birçok soru iletilmesi üzerine bu yazıyı kaleme almak istedim.
Evde olduğunuz dönemde işle ilgili problemler dışarıda kalmalı
Salgın öncesi dönemlerde de işle ilgili problemlerini eve taşıyan çiftlerde daha çok cinsel problemler yaşanıyordu. Hem kadınlarda hem de erkeklerde ciddi anlamda cinsel isteksizliğe ve hatta erkeklerde sertleşme problemine de sebep olan ‘dış stres’in azaltılması ya da evden uzakta tutulması mutlaka cinsel sağlığa olumlu olarak yansıyacaktır.
Çocukların evde olması aile birliğinin sağlanması veya onarılması açısından avantaj
Sabah erken saatlerde okul ve iş nedeniyle evden ayrılan aile bireyleri akşam saatlerinde yorgun bir vaziyette eve dönmekteydi. Kısıtlamalarla beraber artık evde daha çok vakit geçiren bir aile yapısı ile karşı karşıyayız şu anda. Anne-çocuk, baba-çocuk ve anne-baba ilişkilerinin tazelenmesi genel anlamda aile bağlarını güçlendirecektir. Özellikle çocuğuyla daha çok vakit geçiren ve onun sorumluluklarını eşinin üzerinden alan bir baba, evdeki partneri tarafından daha olumlu bir yaklaşımla değerlendirilecektir.
Kadın-erkek ilişkilerini güçlendiren gündüz aktiviteleri yıllar öncesinin flört dönemini geri getirebilir
Evlilik öncesi flört dönemi, birçok çift açısından bakıldığında unutulmaz anılarla doludur. Sinema ve yemek organizasyonları, beraber ders çalışma, sevilen yemeklerin ortaklaşa yapılması gibi renkli anılar halen evli olan birçok çiftin hatırasında canlı olarak yer alır. Evliliğin içerisinde ev ve iş sorumluluklarının arttığı dönemde, ortak zevk alınan alışkanlıkların da bir kenara itilmesi nedeniyle kadın-erkek ilişkisi bozulmakta ve cinsel yaşam da sekteye uğramaktadır. Pandemi süreci, unutulan bu güzel hatıraların yeniden canlandırılabileceği ve ilişkilerin yeniden renkleneceği bir döneme işaret olabilir. Ev içerisinde uzun saatler geçiren çiftlerin ‘sıkıldık’ demek yerine, ilişkilerini canlandırabilecek hobi veya alışkanlıkları yeniden gözden geçirmeleri cinsel yaşam açısından da mutlaka iyileştirici bir rol oynayacaktır.
Pandemi sürecinde daha çok sigara içilmesi ve daha az egzersiz yapılması cinselliği tehdit edebilir