Paylaş
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde iki Hıristiyan ülke karşı çıktı.
Amerika ve Rusya hayır dedi...
Heyhat, yıllardır “Ümmet... Ümmet” diye yere göğe koyamadığımız Arap âlemi topu birden karşımıza dikildi...
Tıpkı 1914’te yaptıkları gibi...
*
Hadi Mısır’ı anladım...
Mursi yüzünden, Rabia yüzünden kanlı bıçaklıyız...
Hadi Suudi Arabistan’ı anladım...
Kaşıkçı hunharlığı yüzünden boğaz boğazayız...
*
Ya sen Filistin... Sen ey Gazze...
Sen de mi bir kere daha saplayacaktın sırtımıza 100 yıldan beri unutamadığımız o kanlı hançeri...
*
Bu ülke ki... Bu Türkiye...
Cumhurbaşkanı senin uğruna, senin çocuğunun canı, senin idealin, özgürlük ve beka kavgan uğruna ne riskler aldı, ne bedeller ödedi...
*
Sen ki mazlumsun... Ezilmişsin...
Hiç mi bilmezsin...Bu ülke, bu millet ki...
Sırf seni savunmak uğruna sırtına ne belalar sarıldı, halkının cebinden, rızkından, alın terinden, vergisinden neler gitti...
*
Sen de mi ey Gazze...
Senin için yapılan o “One minute” mücadelesinin bir fincan kahve kadar bile hatırı yok muydu be arkadaş...
*
Önceki gün milletçe bir kere daha öğrendik...
Hem de çocuğumuz cephede savaşırken, bebemiz beşiğinde katledilirken öğrendik. Yokmuş...
*
Ey Türk... Ey okur... Ey Ankara...
Sizi bilmem... Ne dersiniz, ne düşünürsünüz, ne hissedersiniz bilmem...
Ama Lawrence’in hatıratında yazdığı o düş kırıklığını şimdi ben de yaşıyor ve onun İngiliz milleti için söylediğini ben de kendi milletim için de haykırıyorum.
Bütün bu Arap ve Filistin illerinin, diyarının topu bir Türk askerinin, bir Türk, bir Kürt çocuğunun kanına değmez...
*
Artık çok iyi biliyorum...
Burası bir kalleşlikler, bir nankörlükler coğrafyasıdır...
*
Çocuğunun da değeri yoktur, büyüğünün de, yaşlısının da...
Erkeğinin beş kiloluk raconu vardır da kadınına bir gramlık değeri çok görür...
*
Ve ben artık, ülkemin, çocuğumun, çocuklarımızın, torunlarımızın kaderini bu coğrafyada görmek, onun uğruna şehit tabutu omuzlamak istemiyorum...
*
Kalbimi kırdı bu Ortadoğu denilen uğursuz bataklık...
Çok fena kırdı...
EY AHMET KARDEŞİM SEN DE GÖRDÜN MÜ
Bir çift lafım da sana Ahmet Davutoğlu kardeşim...
Sen ki yazdığın bir kitabı ispatlamak için bizi soktun bu bataklığa... Sen ki bu pis coğrafyada yeni Osmanlı masalları ile ninnilerle uyuttun bizi, köyün faresine çevirdin...
Ey Ahmet Davutoğlu kardeşim...
Anladın mı gördün mü şimdi Kût’ül-Amâre’de bile ümmeti savunuyorum diye aslında kiminle savaşmışız...
Kût’ül-Amâre’de, Filistin çöllerinde, Mekke’de, Medine’de sırtımıza saplanan o hançerde kimin kanlı eli varmış...
ÇOCUKLARIMIZ İÇİN BİR AKDENİZ DUASI
Bugün cumartesi, sizlere güzel, keyifli şeyler yazmak isterdim.
Ama Arap Birliği’nde alınan karar canımı öyle acıttı ki...
Sadece şu anki hislerimi yazıyorum...
Bir de bütün kalbimle dua ediyorum...
Fırat’ın doğusunda savaşan çocuklarımız, komutanlarımız bir an önce muzaffer olsunlar, hedeflerine ulaşsınlar...
Sağlıkla yurdumuza, yuvalarına dönsünler...
Ve ülkemize artık huzur, barış ve mutluluk gelsin...
Yeniden mutlu, tasada ve sevinçte bir, müreffeh bir Akdeniz ülkesi olalım...
O güzelim Akdeniz neşesi, Karadeniz, Marmara, Ege, Anadolu neşesi yine sokaklarımıza, köylerimize, kasabalarımıza, şehirlerimize, yüreklerimize hükümran olsun.
Paylaş