Paylaş
O videoya bakıyorum.
Bir cemevinin avlusu...
İnsanlar yürüyorlar, yollarına gidiyorlar.
Normal hayatlarını yaşıyorlar yani...
Sonra içlerinden biri olduğu yere yığılıyor...
Küçük bir yana doğru kaykılış...
Kolun bilinçsiz bir hareketi...
Ve sonra bir daha hiç bitmeyecek bir hareketsizlik... Ebedi sessizlik.
* * *
Uğur Kurt’un cemevi avlusunda öldürülüşünü gösteren video görüntülerini defalarca seyrettim...
Hani kurşun adres sormaz diye bir şarkı var ya...
Bu da öyle... Adresi sormuyor, çünkü çok iyi biliyor.
Kutuplaştırılan bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Ortam bir sniper kadar pusuda, onun kadar özgüvenli.
Bela(lı)gat şehveti ile parlamaya hazır bir kora dönüştürülmüş yürekler, iyi nişancı... Ortam, nokta atış yapıyor...
Toplumun yüreğinden, en can yerinden, en hassas noktasından vuruyor. Kurşunlar adres sormuyor... Avludaki vatandaşını da vuruyor, emir kulu genç polis memurunu da...
* * *
Biliyoruz, cenazeyi bile beklemeyecek.
Yine bahaneler uyduracak... Yine ağzından çıkanı kulağı duysa bile vicdanı işitmeyecek.
Yine hedef gösterecek...
Yine iftiralar atacak, Kabataş yalanları söyleyecek, kendi yalanına inanmasa bile inandıracak...
Yine malum medyadan “Cambaza bak”lar gelecek.
Yine o malum medya, malum siyaset, ölen kişinin bir “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olduğunu aklına getirse bile, anında resetleyecek.
“Okmeydanı” diyecek... En pespayeleri “Alevi” diyecek...
Ve siz hâlâ o en muktedir halinizle bu toplumu yönettiğinizi iddia edeceksiniz.
* * *
Ekonomisi merhametsizdi...
Yönetimi daha da merhametsiz...
Kimdir bu Fenerbahçe formalı Uğur Kurt
ADINI ilk defa önceki gece duydum. Üç-beş arkadaşı, mahallesi, annesi-babası, yakınları dışında muhtemelen bütün Türkiye de benimle aynı zamanda duydu.
Onu sadece sessizce yere yıkıldığı o videodan tanıyoruz. Bir de kucağında çocuğu, yanında eşi...
Fenerbahçe formasıyla şampiyonluğu kutlayan o en sıradan vatandaş haliyle.
İyi bakın bu fotoğraflara.
Bir terörist hali var mı...
Var mı benden senden, tanıdığımız insanlardan bir farkı.
Herhangi bir Türk’ten, Kürt’ten...
Sünni’sinden, Alevi’sinden...
Hıristiyan’ından, Yahudi’sinden, Ermeni’sinden, Rum’undan...
Bizden biri.
Hepimizden...
Arkadaş, bir dua için, birkaç
damla gözyaşı için başka bilgiye ihtiyacın var mı...
Rabia’ya bol kepçe akıttığın gözyaşından birkaç damlayı da bu vatandaş hak etmiyor mu...
İşin içine mezhep girince, öldürmenin hafifletici nedenleri mi oluyor...
Yazık bu ülkeye...
Bu iğrenç kutuplaşma siyaseti ile kendi tarafınızı kemikleştirirken, yüreklerinizi de taşlaştırıyorsunuz.
Bilin ki bu amok koşusunun sonu hayırlı değil...
Alo Rabia hattına ihbar: Tayland’da darbe oldu
TÜRK Dışişleri’ne sesleniyorum...
Mısır’daki askeri darbeyi, Türkiye’de yapılmıştan büyük bir iştiyakla telin eden, lanetleyen “Rabia” selamını AKP grup toplantılarının bile dekoru haline getiren, muhterem “ileri demokrasi muhafızlarına” sesleniyorum.
Duydunuz mu...
Tayland’da askeri darbe oldu.
Seçimle işbaşına gelmiş başbakan devrildi...
Tıpkı Mısır’daki gibi oldu yani...
Şimdi sizden esaslı bir tepki bekliyoruz.
Omurgalısınız, demokrasinin aslan muhafızı, dünyada hangi seçilmişe karşı darbe olsa, onun karşısına kahramanca dikilen havarilersiniz...
Şimdi sizden Tayland için de esaslı bir “Rabia” selamı bekliyoruz..
Cumhurbaşkanlığı seçiminde bütün meydanlar “Tayland... Tayland” diye inlemeli.
Tayland’daki askeri darbeye şöyle Osmanlı tokadı gibi bir “One minute” çekmelisiniz.
Bir “One minute” yetmez...
İki, üç, beş gerek...
Bekliyoruz, Türkiye’den yükselecek bu demokrasi timsah yürüyüşünü, Meksika dalgasını...
Haydi Rabiacılar..
Gün dünya demokrasisine sahip çıkma günüdür...
Dünyanın sizden başka yürekli demokratı yok...
Haydi aslanlarım... Meydanlara...
Yakma yıkma abidesi değil kayıp çocuk anıtı
BİLİYORUM Okmeydanı huzursuz.
Cemevinden epey cenaze çıktı...
Epey yuvaya ateş düştü, epey can yandı.
Ama haklı insanların haklı kalması gerekir.
Hiçbir şey, maskeleri takıp aracın içindeki polisi canlı canlı yakma girişimini haklı çıkaramaz...
Canı yananlar, başkalarının canını yakmaya kalkmaz...
İnsan olanın yüreğinde “Dişe diş, göze göz” kini yanmaz...
Okmeydanı’na dikilecek heykel, “kayıp çocuklar anıtı” olmalı.
Yakıp yıkma abidesi değil...
Hiçbirimiz o eli molotoflu maskelinin yanında olmayız.
Bu böyle biline...
Bizden vandallık müttefiki çıkmaz...
Askeri darbeyle gelen diktatör ilk ne yapar
ESKİDEN olsa...
Yani 30 yıl önce...
Askeri darbe yapan bir diktatörün ilk yaptığı iş, radyoya ve televizyona el koymak olurdu.
Şimdiki diktatörler ise önce sosyal medyaya el koyuyor.
Twitter ve YouTube’u kapatıyor..
Tayland’daki darbeyle işbaşına gelen diktatörün yaptığı ilk iş sosyal medyayı uyarmak olmuş:
“Bir eleştiri görürsem gelir dağıtırım orayı...” demiş.
Demek ki...
Bir liderin “diktatör olup olmadığını” anlamanın en sağlam yolu, sosyal medyaya bakışı oluyormuş. Askeri darbeyle gelen veya seçimle gelen diktatör...
Hiç fark etmiyor... İkisi de aynı şeyi yapıyor.
Şerefli bir yandaşa yandaşlık dersleri
HEP yazıyorum, her fırsatta söylüyorum.
“Yandaşlık” bir haktır...
İlle de kötü bir şey değildir.
Şerefsiz bir şey hiç değildir.
O nedenle kimseyi “yandaş” diye suçlamıyorum. Neticede hepimiz birer “yandaşız...”
Amaa...
Bilelim ki, yandaşlık şerefsizlik değilse, bir şerefi var demektir...
İktidar müptelası medyaya bakıyorum, yandaşlığın şerefi iyice ayaklar altına alınmış durumda...
-Şerefli bir yandaşlık, iftira atmayı içine sindiremez. Onurlu bir taraftarlık, insanları hedef gösterecek bir pespayeliği kabul etmez.
-Gururlu bir destekçilik, desteklediği kişi veya partinin insanlara attığı tekmeleri, tokatları, yalanları, cambaza bak kurnazlığını kişiliği haline getirmez.
-Yandaşlığın da bir “duruşu” vardır...
Desteklediği iktidar karşısında “Görmedim”, “İşitmedim”, “Söylemedim” oyunu oynamaz...
Arkadaş, maymunluğun bile bir bonoboluğu vardır. Gerektiğinde sürüden ayrılmayı bilen zarif bir tarafı...
Hepsini ayaklar altına aldınız yahu...
Bilin ki, namuslu yandaşlara çok ayıp ediyorsunuz.
Paylaş