Paylaş
Bütün personel tetikteydi ve herkes art arda gelen telefonlardan bunalmıştı.
Her yarım saatte bir şirketi arayıp bağıran kişi dünyanın en büyük futbol koçlarından biri olan Jose Mourinho’ydu...
Meselenin kaynağı ise uzakta bir yerde, Manchester şehrindeydi.
* * *
O gün dünya futbol tarihinin en önemli olaylarından biri olmuş ve Manchester United’ın efsane teknik direktörü Alex Ferguson istifa etmişti.
Bu olay Mourinho açısından tam anlamıyla bir şoktu...
Konu, Ferguson’un ayrılması değil, onun ayrılış kararını Mourinho’nun önceden öğrenememesiydi.
Ama bu öyle basit bir “istihbarat olayı” değildi...
Manchester United, dünya futbolunun zirvesiydi.
Onun teknik direktörlüğü de bir teknik direktör için mesleki kariyerin tepesiydi...
Ferguson belki de Mourinho’nun bu dünyada takdir ettiği tek teknik direktördü...
Bugüne kadar onun zehirli dilinden kurtulan tek teknik direktör oydu.
Onun hakkında yaptığı tek eleştiri şaka yollu olarak söylediği şu sözlerdi:
“Futbol bilgisi harika ama şaraptan anlamıyor...”
İlişkileri çok iyiydi ve o ayrıldığı takdirde o görevin kendisine teklif edileceğinden emindi.
* * *
Ama iki korkunç şeyin ikisi de olmuştu.
Ferguson kendi yerine Everton Teknik Direktörü David Moyes’ı getirmişti.
Daha da kötüsü arayıp ayrılacağını bile söylememişti.
Bu durum, egosu Himalayalar’dan yüksek bir teknik direktör için küme düşmek gibi bir şeydi.
Mourinho 7 Mayıs’ı 8’e bağlayan gece Sheraton Madrid Mirasierra Oteli’nde kalmıştı.
Ertesi gün Bernabeau Stadı’nda Malaga ile ligin 36’ncı maçına çıkacaktı.
Madrid’de futbolcularla arası iyi değildi.
O nedenle maçlara gidip gelirken futbolcularla birlikte seyahat etmiyordu.
* * *
O gün stada 12 yaşındaki oğlu ile birlikte geldi.
Her zamanki gibi sol bileğinde 20 bin Euro değerinde “deLaCour Mourinho City Ego” saat vardı.
Bu marka ona sponsorluk yapıyordu. Lüks saatleri seven bir insandı.
Onun için iyi bir saat biricik bir şeydi ve onun tenine temasını seviyordu.
Büyük görevler bazen büyük ego isterdi ve o ego Mourinho’da fazlasıyla vardı.
* * *
Eylül başında dünyada ‘futbolun Davos’u’ sayılan Camp Beckenbeauer’e katılacağım.
Dünyanın en büyük spor otoriteleri ile futbolu, sporu konuşacağız.
Hazırlık olsun diye Mourinho’yu anlatan “The Special One” adlı kitabı okuyorum.
“Özel biri...”
* * *
Kitabı okurken şunu düşündüm.
Acaba Enis Berberoğlu’nun ayrıldığı gün, Türkiye’de kaç
gazeteci, Mourinho’nun hissettiklerini hissetmiş, o ihtirası içinde yaşamıştır.
Herkes Hürriyet hakkında şunu bunu diyebilir.
Ama bu ülkede bütün gazetecilerin, siyasetçilerin, iş dünyasının gözü onun üzerindedir ve ruh ayarı Hürriyet’e ayarlıdır...
Mourinho’nun saatinde şu cümle yazılıymış:
“Aldığım kararların sonuçlarından korkmam...”
Cümleyi ben tamamlayayım...
“Aldığım kararların sonuçlarından korkmam ve sorumluluğunu taşırım...”
* * *
Büyük teknik direktör olmak kolay değil...
Sadece futbol bilmek, teknik olarak kuvvetli olmak yetmez...
O bilgiyi taşıyacak cazip bir egoya da sahip olmak gerekir.
İşte o insanlar kurumlarını, büyük kurumlar da o insanları büyütür.
Paylaş