Paylaş
KORKUTMAYACAK Eminim Başbakan Erdoğan artık korkutmamaya özen gösterecek. Verdiği korkutan lider profilini değiştirecek.
Salı toplantılarındaki belagatin şehveti ne kadar yükselirse yükselsin, o şehvet, bir iktidar orgazmına dönüşemeyecek.
KORKMAYACAKLAR Eminim, bugüne kadar korkan insanlar da eskisi gibi korkmayacak. Son 10 yılda, pısan, pıstırılan, susan, susturulan kesimler konuşmaya başlayacak.
KİNDAR NESİL RAFA Başbakan’ın arzuladığı “dindar nesil” projesi gerçekleşmeyecek. Katı laikliğin etkisinden kurtulan “inanç” monoblok dindar nesil yetiştirmek isteyen siyasetin etkisinden de kurtulacak. Dindar nesille birlikte kindar nesil de tarihe gömülecek.
Çok inançlı, az inançlı, inançsız ama kişilikli çocuklar nesli gelecek.
HAYAT TARZI Hayat tarzını korumaya kararlı kesimlerin morali daha da yükselecek. Muhafazakâr insanlarla, seküler hayat tarzına sahip insanlar daha huzurlu bir birlikteliği gerçekleştirecek.
ÇOĞUNLUKÇULUĞUN SONU Son 10 yılda giderek kendini gösteren “çoğunlukçuluk” anlayışı yerini gerçek manada demokrat bir “çoğulculuk” anlayışına bırakacak.
SANDIĞIN ANLAMI DEĞİŞECEK Sandıktan çıkan irade yeniden tarif edilecek. Çoğunluk iradesi Meclis’e yansıyacak, yönetecek, iktidar olacak, ama çoğunluk iradesi, iktidarın istediği her şeyi yapma ehliyeti olarak kabul edilmeyecek.
MUHAFAZAKÂRLIK Müslümanlık ve demokratlık kavramları arasındaki bağ gevşeyecek. İslami muhafazakâr bir misyonerlik üzerinden yapılan politika zayıflayacak.
Demokrasi kavramı daha bağımsız bir içeriğe kavuşacak.
MEDYA RAHATLAYACAK Özellikle son 5 yılda medya üzerinde oluşan baskılar gevşeyecek.
SİYASİ PARTİLER Bu olaydan sadece AK Parti değil, CHP, MHP ve BDP de etkilenecek. Partiler tek adamlık alışkanlıklarını sorgulamaya başlayacak.
BARIŞ SÜRECİ GÜÇLENECEK Bugüne kadar sadece bir AK Parti-BDP projesi olarak yürüyen barış süreci daha yaygın bir tabana oturacak. Gezi süreci, barış sürecini de olumlu etkileyecek ve hızlandıracak.
DİZİLER RAHATLAYACAK Son zamanlarda ahlakçı bir muhafazakârlığın cenderesine giren ve yaratıcılığı zorlanan televizyon dizileri rahatlayacak.
İŞADAMLARININ SESİ daha gür çıkacak. İktidar tehditleri sürdürmeye devam ederse, bunlar geri tepecek.
POLİS KIŞLASINA ÇEKİLECEK Gezi olayı açıkça gösterdi ki asker sadece kışlasına dönmekle kalmamıştır.
Aynı zamanda, Yeni Türkiye’nin zihninde de bir daha çıkmamak üzere kışlasına gönderilmiştir.
Askeri vesayeti kışlasına gönderen Yeni Türkiye, polis vesayetini de “zihniyet kışlası”na gönderecektir.
ÖZEL HAYATLARA yönelik tasallut girişimleri, karşısında daha güçlü bir Türkiye bulacaktır. Çünkü iktidar partisi de artık illegal dinlemelerin, fişlemelerin ıstırabını yaşamaya başlamıştır.
Kısaca Türkiye rahatlayacak.
***
Bu yazdıklarım iflah olmaz bir iyimserin hayalleri mi?
Olabilir.
Bunlar gerçekleşmeyebilir mi?
O da olabilir.
Ama Türkiye’de siyaset yapan insanların aklı varsa, bu ülkede yaşayan insanların Türkiye sevgisi varsa...
Herkes bu yolun açılmasına yardımcı olur.
İktidar partisinin “Yeni Türkiye” diye sunduğu proje, son zamanlardaki tutumlarla eskimiştir.
Bugün itibariyle yeni bir Türkiye vardır ve bu Yeni Türkiye, AK Parti’nin otoriter kalemle çizmeye çalıştığı Türkiye olmamalıdır.
Ve hepimiz şunu bilelim ki, bu Yeni Türkiye’nin kurulmasında, Gezi Parkı’ndaki çocuklara çok şey borçlu olacağız.
Polis, kışlasına dönmeden önce son bir misyon olarak o çocukları parktan zorla söküp çıkarsa da, daha demokrat, daha güzel, daha özgür, daha eşitlikçi, daha hoşgörülü bir Türkiye isteyen insanların gönlünden hiçbir zaman çıkaramayacaktır.
***
Peki otoriterliğe alışmış iktidar bunun karşısında ne yapabilir?
Ya daha da otoriterleşip bitiş sürecini hızlandırır.
Veya daha hoşgörülü, daha demokrat, daha çoğulcu bir zihniyete gelip, AK Parti hepimizin oy verebileceği çağdaş bir parti haline dönüşecek.
Şu kavramlar artık fena halde demode
Salı kâbusları: Gruplarda yapılan konuşmalara artık sinirlenmeyeceğiz, onun yerine komedi dizisi olarak izleyeceğiz.
Camiye ayakkabı ile girdiler: Eski Türkiye’de çok tutacak olan bu yalanlar artık adresine ulaşmayan demode birer mektuba dönüştü.
Ergenekoncu suçlaması: Miadını tamamen doldurdu.
İleri demokrasi kavramı: Kavramı ortaya atan hâlâ inansa da, o kavramı taşıyan aydınlar bu sözü lügatlerinden çıkardı.
Yetmez ama evet: Siyasi tarihimizin en büyük yanılgısı olarak eski lügatte kaldı.
Benim valim, benim memurum: Devlete ve topluma ait hiçbir şeyin ve hiçbir makamın ve içindeki kişinin, liderin malı olmadığı anlaşıldı.
Beyaz Türk-Zenci Türk: Gezi eylemleri bu kavramları demode hale getirdi.
Liberal aydın: Eskiden bir bloktu. İktidara koşulsuz destek veren bir kesimi anlatıyordu. Anlamı değişti.
Merkez-çevre teorisi: Eski çevre yeni merkez haline gelemeden, eski merkez yeni bir çevreye dönüştü.
Otoriter kişilik-tek adamlık: Ne kulağa hoş geldi, ne AK Parti’ye yaradı.
Faiz lobisi-rant çetesi: 2000’li yılların başında çok tutan bu kavramlar şimdi içi boş birer hayalete dönüştü.
İslam dünyası iyi durumda değil
BAŞLIKTAKİ saptama bana ait değil. “Gerçek Hayat” İslami aydın kesimde yakından takip ettiğim bir dergi.
Son sayısı “İslami bilinç krizde” başlığını taşıyor.
Derginin “editörünün” girişte yazdığı “İslam dünyası iyi durumda değil” yazısı çok ilginç.
“80’li yılların ortasından 90’ların ortasına kadar ümmetin büyük bir diriliş içinde olduğuna inanılırdı” dendikten sonra şu sonuca varılıyor:
“Bu fotoğraf gerçek değildi, biz gerçeği değil hayallerimizi bayraklaştırıyorduk... İslam dünyasının hal-i pürmelali hayallerle tamir edilemeyecek kadar kötü durumda.”
Bu sözlerden sonra İslam dünyasından şu fotoğraf veriliyor:
Irak’ta camiler bombalanıyor ve yüzlerce insan ölüyor.
Bangladeş’te bir bina çöküyor ve bine yakın insan enkaz altında kalıyor.
Pakistan’da suikastlar ve bombalamalar gündemin doğal bir parçası.
Libya’da çeteler devlet gibi.
Suriye malumunuz.
Mısır fakirlikten ve perişanlıktan adım atacak takatte değil.
Filistinliler birbiriyle hesaplaşmakla meşgul.
İslami dünyanın genel karakteristiklerini de şöyle veriyor:
“Diktatörlükler, siyasi istikrarsızlıklar, fakirlik, kabile savaşları, katliamlar, mezhep çatışmaları...”
İslam’ın içinden gelen, samimi bir tahlil.
***
Ya Türkiye’nin içinde bulunduğu Müslüman ülkeler?
“Kapitalizm karşısında hiçbir uygarlık direnci gösteremediler. İlerleme, büyüme deyince pazar ekonomisi ve tüketimi anlıyorlar.”
Yine de Türkiye açısından vardığı sonuç iyimser:
“Yine de İslam dünyasının geleceğine el atabilecek Türkiye’den daha uygun bir aktör görünmüyor ortada...”
Dergi bu konuda bir soruşturma dosyası hazırlıyormuş.
Merakla bekliyorum.
Bir okuyucu olarak kendilerinden şunu da bekliyorum.
Acaba Gezi olaylarının, Türki-ye’de İslam’ın ve muhafazakârlığın yeni bir tarifi açısından değerlendirilmesi de yararlı olabilir mi...
Mesela otoriterliğin, tek adamlığın, tek tip insan yetiştirme projelerinin İslam’a etkileri olumlu mu yoksa olumsuz mu olur?
Bence hepimiz biraz kafa yormalıyız.
Paylaş