Paylaş
Şehri dolaştım.
*
Köln Katedrali’ne açılan meydana bakan bir duvarda devasa bir ilan dikkatimi çekti. Üzerinde İngilizce olarak şu yazıyordu:
“Exile is a difficult job...”
Sanki Türkçedeki “Sürgün zor zanaat” cümlesinin çevirisi gibi geldi bana.
*
Biraz daha dikkatle bakınca ortadaki desende kesik Türkçe cümlelerle şunun yazılı olduğunu fark ettim:
“Ay doğar bedir bedir
Yel eser ılgıt ılgıt
Sırıtır sıram sıram elkapıları
Elkapıları da kölelik kapıları
Kul olur yiğit
Ay doğar hilal hilal
Gün doğar devrim devrim
Sırıtır sıram sıram elkapıları
Kurtulur yiğit”
Altına da Fransızca “Hasan Hüseyin’in şiirinden bir bölüm” yazılmış.
Nil Yalter’in Ludwig Müzesi’ndeki sergisinin afişiymiş.
Mart ayında açılmış, 2 Haziran’a kadar
devam edecekmiş.
*
Karşımdaki duvarı boydan boya kaplayan bu dev afişi seyrederken, Osmanlı’nın sürgünlerini düşündüm...
Namık Kemal geldi gözümün önüne...
*
Tek parti ve Demokrat Parti döneminin sürgünlerini hatırladım...
Nâzım Hikmet geldi gözümün önüne... Mehmet Âkif Ersoy geçti gözümün önünden.
*
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün sürgünlerini gördüm...
Zülfü Livaneli’leri, Cem Karaca’ları...
Daha yakın yılların sürgünlerini de gördüm o duvarda...
Mesela Ahmet Kaya’ları...
*
O sürgün günlerinde hepsi “vatan haini” olarak görülüyordu...
Yıllar geçti, sonra hepsinden bugüne birer vatansever kaldı...
Hem de edebiyat müfredatımıza giren en milli vatansever sanatçılarımız oldular. Devlet sanatçısı bile ilan edildiler...
*
Dün bu afişi, büyük yazar Thomas Mann’ın ülkesinin bir şehrinin duvarında seyrettim.
O da İkinci Dünya Savaşı’nda sürgüne giden insanlardan biriydi.
*
Dün o duvar bana ders verir gibi, tarihin şu gerçeğini bir kere daha anlattı.
Sürgünlük zor zanaat kardeşim...
*
Dün o duvar bana bir de şunu anlattı.
Yıllar, düşüncesi yüzünden sürgüne gidenleri büyütürken, onu sürgüne gönderenleri küçültüyor, hatta tarihten siliyor...
*
Tarihin belki de en değişmez kurallarından biri bu.
HİÇBİR TÜRK SANATÇISI BU KADAR ÜNLÜ MÜZEYE GİRMEDİ
NİL Yalter’in eserleri şu müzelerin daimi koleksiyonları arasında yer alıyor: Tate Modern, Centre Georges Pompidou, Fonds National d’Art Contemporain, Ludwig Museum, Long Beach Museum, Reydan Weiss Collection, Deutsche Telekom Art Collection, Foto Colectania Foundation, Coleccion Olor Visual and Sammlung Verbund.
Türkiye’de de İstanbul Modern, Aksanat, Koç Contemporary müzelerinin daimi koleksiyonlarında sergileniyor.
TWITTER’I KURTARAN ADAM WARRIORS TAKTİĞİ Mİ UYGULADI
Twitter şu son çeyreğe kadar tepetaklak giden bir dijital markaydı.
Aktif kullanıcı sayısı düşüyordu. İtibarı yerle bir olmuştu. Trollerin eline geçmişti. Kullananlar bile utanıyordu.
Ancak geçen gün bu yılın ilk 3 ayına ait rakamları açıklayınca ben dahil çoğu insan şaşırdı.
Çünkü sosyal paylaşım sitesi ilk defa çok güçlü gelir açıkladı.
Kâğıtları bir anda yüzde 18 değer kazandı.
*
Şirket, bir süre önce yönetimden uzaklaştırdığı kurucu başkanı Jack Dorsey’ı yine başkanlığa getirmişti. Yani Apple’ın Steve Jobs’a yaptığını yapmıştı.
Görülüyor ki onlar da iyi sonuç aldı.
*
Dorsey o günlerde verdiği bir mülakatta “Şirketi Golden State Warriors takımının yönetim şekliyle yöneteceğim” demişti.
Ben de bunu Hürriyet’in ekonomi sayfasında yazmıştım.
Önceki gün açıkladığı rakamları görünce o gün söylediklerini hatırladım.
TÜRKİYE’NİN İLK FEMİNİSTİ VE ‘BAŞSIZ KADIN DANSÖZÜ’
O duvarın önünde Nil Yalter’in hayatı da geçti gözümün önünden... 1970’lerin başında Paris’e giden her Türk öğrencisinin adını ilk öğrendiği sanatçılardan biriydi.
Fransa’da yaşıyordu ve 68 Mayıs’ını hazırlayan “karşı kültür” hareketinin öncülerindendi.
*
Hayatı da ilginçti...
1938 yılında Kahire’de doğmuştu...
İstanbul’da Robert Kolej’de okumuştu.
1956 yılında tek başına Hindistan’a gitmiş, yürüyerek dolaşmıştı.
*
Türkiye’nin belki de ilk feminist sanatçısıydı.
Fransa’da gerçekleştirdiği “Dansöz: Başsız Kadın” adlı eseri bütün dünyada erken feminist sanatın klasikleri arasına girmişti.
Simone de Beauvoir yıllarıydı ve Nil Yalter kadının özgürlüğü konusunda ondan bile üç adım öndeydi.
Bir kadının organının hem içbükey hem dışbükey olduğunu belki de ilk o dile getirmişti.
*
Videoyu sanat haline getiren ilk kuşak sanatçılardandı. Beni en çok etkileyen eserlerinden birini 1978 yılında bir grup sanatçının “Bir eylem günü” adı altında düzenlediği çalışmada gerçekleştirmişti.
Sadece birkaç mobilya ve aksesuvar ile gerçekleştirdiği performans, bir haremdeki günlük hayatı tasvir ediyordu...
*
2000’li yıllarda Şamanizm ile ilgilendi. “Lord Byron Şaman Kadınla Tanışıyor” adlı videosunu yaptı...
Paylaş