Kardeşim ikinci defa niye dövüyorsun

KARİKATÜRÜ dünyanın en ünlü mizah dergilerinden biri olan ‘‘Mad’’in son sayısında gördüm.

Amerika'daki karakollardan birinde bir polis elindeki copla orada gözaltında bulunan bir sanığın üzerine yürüyor.

Yüzündeki ifadeden, yaptığı işten büyük zevk aldığı belli.

KAŞI PATLAMIŞ

Karşısındaki sanığın ise yüzü gözü dağılmış.

Kafasında bir balon, gözü patlamış, çenesi yamulmuş.

Belli ki iyi bir dayak yemiş.

Sanık, üzerine doğru gelen polise zar zor şunu söylüyor:

‘‘Kardeşim, dün istediğiniz her şeyi söyledim. Bütün sorularınıza cevap verdim. Bugün beni neden bir daha dövüyorsunuz?’’

Polis, yüzündeki o müthiş ifade ile cevap veriyor:

‘‘Dabıl çek yapmak için.’’

Gazeteciler bu deyimi çok iyi anlar.

‘‘Double check’’ bir haberi ikinci kaynaktan kontrol etmek anlamına gelir.

Yani sanığı dayakla konuşturan polis, ikinci dayağı, aldığı bilginin ikinci kaynaktan doğrulanması olarak açıklıyor.

Tabii bu sadece bir karikatür.

Ama hepimiz biliyoruz ki, mizah sanatı var olan bir şeyin abartılması esasına dayanır.

Yani, ‘‘Mad’’ dergisi böyle bir karikatür yayınlıyorsa, ABD'de bu uygulamanın en azından konuşulduğu anlamına gelir.

Bu karikatürü, Türkiye'de yaptığımız işin büyüklüğünü anlatmak için aktarıyorum.

ABD'de idam cezası var.

Biz kaldırdık.

Belli ki poliste dayak ve işkence uygulamaları da var.

Biz bunu da önlemeye çalışıyoruz.

Ama bütün Avrupa ülkeleri bilmeli ki, son iki yılda attığımız adımlar, yaptığımız işler öyle küçümsenecek şeyler değil.

GÜNAH BENDEN GİTTİ

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, geçen hafta sonunda beli başlı gazetelerin sahipleri ve genel yayın yönetmenleri ile ayrı ayrı toplantılar yaptı.

Toplantıların konusu, AB'ye giriş için yedinci paketti.

Bu görüşmeler sonunda bizlere bunun ‘‘yazılmamak kaydıyla’’ olduğu sıkı sıkıya ifade edildi.

Ama benim pratikten edindiğim bir gözlemim var.

GÜL'ÜN ÜSLUBU

Üç, dört kişiden fazla brifinglerin ‘‘off the record’’ kalması çok güçtür.

En azından ben şimdiye kadar kaldığına tanık olmadım.

Nitekim bunda da öyle oldu.

O nedenle, günah benden gitti.

Tabii şaka yapıyorum. O konuşulanları aktarmayacağım.

Ancak bu toplantılardan bazı izlenimleri vereyim.

Gül'ün verdiği brifinglere Dışişleri ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'nden de bürokratlar katıldı.

Toplantılarda, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin sivil bir kişiye verilmesi ve kuruldaki asker sayısının azaltılması gibi konular da gündeme geldi.

Dikkatimi çeken şu oldu.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bu konuda bürokratlara göre daha esnek ve ılımlı bir pozisyon alıyordu.

Hatta şu noktanın altını dikkatle çizdi:

‘‘Bu paketi, askerin etkisinin azaltılması konusuna indirgememek lazım. Askerle ilgili konularda bir yol bulabiliriz.’’

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarına bakıyorum. O da aynı üslubu kullanıyor.

Yani son derece ılımlı ve temkinli.

Bu arada toplantılarda bu işin psikolojisi ile ilgili ilginç bir tartışma yaşandı.

Hemen herkes ‘‘Türkiye'nin bu kanunları AB için değil, kendi demokrasisi için yaptığını’’ söylüyor.

Ben biraz farklı düşünüyorum.

Elbette Türkiye'nin bu demokratikleşmeyi yapması gereklidir.

Ama hepimiz kabul edelim ki, AB'yle tam üyelik müzakerelerine başlayabilmek için bu kanunları hızlandırdığımız bir gerçek.

KOMPLEKS GEREKSİZ

Üzerimizde böyle bir baskı olmasaydı, bu kanunlar Meclis'ten bu kadar kolay geçer miydi?

Bence bu konuda komplekse kapılmanın da hiç gereği yok.

Evet biz AB'ye girmek için bu reformları yapıyoruz.

Yapıyoruz da fena mı oluyor?
Yazarın Tüm Yazıları