Paylaş
Yeni bir Gazze misyonu ile yeni bir “Mavi Marmara” gemisi kaldırmak isterseniz, bu gemi mutlaka Türkiye’nin yeni “kızıl kuşağından” denize açılacak.
Denizden veya karadan Avrupa’ya gitmek isteyen her Türk vatandaşı, o kızıl kuşaktan geçerek dışarı çıkacak.
Yani nereden?
Türkiye’de bazı aydınların, sözde bazı demokratların “ruh hastası”, “darbeci” ve “ahlaksız” diye nitelediği insanların çoğunlukta olduğu bir vatan toprağından geçecekler.
“Canım orası da Türkiye Cumhuriyeti toprağı değil mi” derseniz, cevabım şu olur:
Evet, Türkiye Cumhuriyeti toprağı.
Güneydoğu da Türkiye Cumhuriyeti toprağı.
Ama bakın şimdi orada boykotla çizilen “etnik bir haritayı” görmeye başladık.
Şimdi hepinizin dikkatini çok önemli bir noktaya çekmek istiyorum.
Koyun önünüze referandum haritasını.
Bir yanda, “Boykot” bölgesi, öte yanda “Hayır” bölgesi.
Ne görüyorsunuz?
Herkes Güneydoğu Anadolu’da “homojen bir Kürt” haritası bekliyordu.
Ben şaşırdım.
Çünkü orada beklediğim ölçüde homojen bir Kürt haritası çıkmadı.
Buna karşılık sahillere bakıyorum, Trakya’dan girip, Suriye sınırından çıkan homojen mi homojen, çok belirli bir “Hayır haritası”.
Bence bu harita, Güneydoğu sorunundan daha az “bölücü” tehlike taşımıyor.
* * *
Başbakan Erdoğan’a tek soru sorma hakkım olsa şunu sorardım.
“Türkiye siyasi haritasındaki kırmızı sahil şeridini görünce ne hissediyorsunuz?”
Tabii, “resmi” değil, samimi duygusunu merak ediyorum.
Acaba o bölgelerdeki insanları nasıl görüyor?
Bazı yazarların, üstelik kendine “demokrat” diyebilen bazı yazarların yazdıkları gibi, “ruh hastası”, “darbeci”, “ahlaksız” insanlar olarak mı?
Yoksa bir referandumda oy hakkını “Hayır” yönünde kullanan “normal” vatandaşlar olarak mı?
Tabii bunlara İstanbul ve Ankara’daki yüzde 45-55 dengesini de eklemek gerekir.
Netice itibarıyla bu iki büyük şehirde de kuvvetli “Hayır” iklimleri var.
Beni korkutan görüntü işte bu.
Referandum iki tarafta da duyguları keskinleştirdi.
Toplumun bir bölümü kendini “muzaffer”, öteki bölümü ise “yenilmiş” hissediyor.
Bu duygunun mutlaka yumuşatılması, güven duyguları ile yatıştırılması gerekiyor.
* * *
Geçen pazar günü yapılan referandumun çizdiği coğrafyaya bu gözlüklerden bakıyorum.
Bu referandumun Güneydoğu’da ve sahillerde tehlikeli bir “plebisite” dönüşmemesi için, Başbakan’ın bu bölgelerde yaşayan insanlara güven verici yaklaşımlarını artıracağını umut ediyorum.
Referandumdan yüzde 58 gibi tartışmasız başarı ile çıkan “muzaffer” bir siyasetçinin, bütün halkı kucaklayıcı pozitif bir iklimi ülkeye yayması, kemikleşme temayülü gösteren duyguları da çözebilir.
Bu da hepimizin menfaatinedir.
Yoksa bu kutuplaşmanın kemikleşmesi, Türkiye’yi daha şimdiden adı konmamış bir “duygular federasyonuna” götürür.
Bölünmüş duygular, fiziki bölünmelerin işaret fişeğidir.
Ciddiye almak gerekir...
O tabela benim kalbimde
SOKAK-LARINDAKİ Sezen Aksu tabelasını indiren İzmirlilere seslenmek istiyorum.
Adını, sokağınızdan indirdiğiniz o sanatçı var ya;
O Türkiye’nin sanatçısıdır.
Her şarkısıyla yüreğimizi bu ülkeye demirleyen şarkıcıdır.
Adını sokağınızdan indirdiğiniz o insan var ya;
Bütün gençliğini mini etekle geçiren, kadınlığını sonuna kadar yaşamış bir insandır.
Her şarkısında kadehini Ege’nin öteki yakasına kaldıran, hayat tarzını bütün hayatı boyunca sizinle paylaşmış bir insandır.
O İzmirlidir.
Her İzmirli kadın gibi kafa tutan, korkusuz bir kadındır.
Hiçbir cemaate sığmayacak kadar büyük bir insandır.
Yakıştıramadım bu tavrı İzmir’e.
Peki onun adını indirdiniz, referandumda “Evet” diyen İzmir’in yüzde 37’sini ne yapacaksınız?
Sokaklardan sürecek, okullardan tart edecek; fırınlara sokmayacak mısınız?
Siz böyle yaparsanız, biz sizlere, bizlere “ruh hastası”, “ahlaksız”, “darbeci” diyenlere nasıl cevap vereceğiz?
Sezen böyledir.
Bugün sizi kızdırır, yarın başkalarını.
Emin olunuz ki, bir gün hayat tarzınız tehdit altına girerse, yanınızda bulacağınız ilk insandır.
O isim sizin sokağınıza ancak şeref verir. Gurur verir. İzmirli kadın olmanın, erkek olmanın gururunu verir.
Paylaş