Paylaş
Türkiye’nin bir Fatih Terim’i ve herkesin de onunla ilgili fikri vardır.
Bana sorarsanız, en aleyhinde yazanların, konuşanların bile gizli ve derin bilinçaltında bir “Terim hayranlığı” bulunmaktadır.
Türkiye’nin böyle ilginç insanları vardır.
Basında köşe tutmuş birçok insan da, geçimini, gelirini, rızkını bu insanlara karşı duyduğu “gizli hayranlığı” açık düşmanlığa tahvil ederek sağlar.
* * *
Bu yazıyı Ermenistan maçına 6 saat kala yazıyorum.
Fatih Terim, Türk sporunun yetiştirdiği en büyük iki teknik direktörden biridir.
Öteki kim derseniz, cevabım şudur:
Banko Mustafa Denizli...
Sporun en güzel yanı, çıkışı kadar inişi de olan bir rekabet sanatı oluşudur.
Olimpos Dağı’nda takılan taçla, uçurumun dibindeki ıstırap sporun tek yumurta ikizleridir.
Böyle olmasaydı, her yıl stadyumlara bu kadar heyecanla koşar, her hafta sonu televizyon ekranlarımızın başına aynı heyecanla oturur muyduk?
Türk Milli Takımı Güney Afrika’ya gidememiş.
Gidemeyebilir.
Premier Lig gibi, futbolun opus magnumunu yazan bir ülke bile bazen böyle yarışmalar dışında kalıyor.
Katılıp sersefil olduğu haller de cabası.
O ülke ki, Alex Ferguson gibi efsane teknik direktörlerin anayurdudur.
Fatih Terim’e olan bu hınç, bu öfke, bu bitmez kin nedir?
Başarısızlık mı?
Sakın ağzınıza almayın.
Hangi vicdan, hangi adalet duygusu, Galatasaray’ı Avrupa şampiyonu yapmasını, Türk Milli Takımı’nı futbolun beşiği Avrupa’da ilk dörde sokmasını inkâr edebilir, unutturabilir.
Sadece bu ikisi bir teknik direktöre 100 yaşına kadar yaşasa yeter, gururu çocuklarına miras olarak kalır.
* * *
Ben diyorum ki, bu öfkenin altında daha basit, daha insani şeyler var.
Pardon, yanlış söyledim. İnsani değil, insana ait “şeytani” bir şeyler.
Mesela çekememezlik, haset.
Kıskançlık.
Bacağından tutup, vasatlar cumhuriyetinin vatandaşı haline getirememe hışmı.
* * *
“Egosu varmış...”
Bir zamanlar ben de aynı tufaya gelip eleştirmiştim.
Yıllar geçip, kendi egom da biraz palazlanınca anladım ki, bir insanda ego denilen Allah vergisi şey, ötekilerinden biraz hallice olmayınca, bir şey yapamıyor.
Yani başarı için, hele hele rekabetin insafız, iflahsız olduğu bir yarışmada, Allah’ın insana “Yürü ya kulum” demesi için o egodan biraz değil, bayağısı şart.
Yoksa, saha kenarında o muazzam heyecana, eline kalem alanın, mikrofon, kamera geçirenin Yaradan’a bile sığınmayıp salladığı bunca hezeyana neyle dayanacaksınız?
Fatih Hoca’ya tahammül edemezler.
Çünkü hoca delikanlıdır.
Gömleğinin yakasını açışı, işaretparmağını sallaması, duruşu, pozu, ikinci yeni şiiri hazzında arabesk kavramları masanın ortasına fırlatışı farklıdır.
Farklı adamdır yani.
Vasat ego farklılığı sevmez.
Sevmez ne demek, nefret eder, üzerine çıkıp tepinmek, bitirmek, tasfiye etmek, hatta öldürmek, yok etmek ister.
* * *
O duruş, o meydan okuma, o elinin tersiyle itme, kendi istediği zaman çekip gitme, başkaları istiyor diye asla çekilmeme, bütün bunlar bana iyi gelir.
Onun için, “Üzülme” demeyeceğim Hocam, çünkü üzülecek bir şey yok.
Takma... Hiç takma.
Türkiye seni daha çok uzun yıllar konuşmaya devam edecek.
Ortada bu kadar vasat adam varken, aç biilaç dolaşan bunca sırtlan varken, onlara ciğerini açacak Prometheus’lara da ihtiyaç var.
Ki gelsinler, her gün o ciğerden, ciğerlerden nasiplensinler, otlansınlar...
Tabii ki bu sözlerim, Fatih Terim’i bilgisi, vicdanı ve edebi ile eleştirenlere değil. Ben yeminli düşmanlardan söz ediyorum.
Paylaş