Paylaş
* * *
Tuhaf...
Şarkı geceyi davet ediyordu, bense havasını gökyüzü gibi içime çektiğim Barcelona’da harika bir güne hazırlıyordum kendimi.
* * *
İşte orada sabah kahvemi içerken, şunu fark ettim...
Fabrika ayarlarına dönmek hiç de fena bir şey değilmiş.
* * *
İzmir’in sonbaharlarını hatırladım.
Sonra, bir gece önce okuduğum kitaptan aklımda kalan o soru geldi önüme:
“Ölümden sonra hayat var mı?”
Onu şu soru takip etti:
“Cennet nerede? Orada mı, burada mı?”
* * *
Önceki hafta Paris’te küçücük bir kitap aldım.
“Impliquons Nous”
Türkçeye “Burnumuzu sokalım” diye çevrilebilir.
Alt başlığı ise şöyle:
“Bu Yüzyıl İçin Diyalog.”
* * *
Yazarları, Fransız filozof Edgar Morin ve “Arte Povera” hareketi üyelerinden sanatçı Michelangelo Pistoletto...
Kitap, ikisinin yaptığı bir sohbet.
Girişte son zamanlarda kafamı çok kurcalayan bir konuyu tartışıyorlardı.
Paradise... Yani cennet...
* * *
Hayatımın büyük bölümü, cehennem kavramı üzerine düşünerek geçti.
Bunda, çok erken okuduğum, sonra hayatımın ileri dönemlerinde üç-dört kere daha bambaşka kafayla okuduğum Dante’nin “İlahi Komedya” kitabının en sevdiğim bölümünün bu olması da etkiliydi.
Şimdiyse cennet kavramı da kafamı kurcalamaya başladı.
Neden acaba?
Yaş mı?
Yaşadıklarım mı?
Öteki dünyanın yaklaşması mı?
Oysa öteki dünya bana yaklaştıkça, ben ondan uzaklaşıyorum.
Üstelik bu bir kaçış veya zorlama değil.
Kendiliğinden olan bir şey.
Eskiden, “Yaratıcılık, cehennem tasavvurunda saklıdır” diye düşünüyordum...
Anlıyorum ki, cennet fikrinde de çok yaratıcı ve yaşatıcı bir şey saklı...
* * *
Tıpkı o kelimenin manasını çizen “saklı” kelimesi gibi...
Müminlerin bize hiç sordurmadığı soru
PISTOLETTO’ya göre, ‘paradise’ (cennet) kelimesi eski Farsçadan geliyormuş.
Anlamı da, ‘Korunmuş bahçe’ymiş.
“Saklı bahçe” kavramı bana daha güzel geliyor.
* * *
Edgar Morin cennet kavramının tektanrılı dinler tarafından keşfedildiğini söylüyor.
Çünkü cennet baskılara, acılara, vicdansızlıklara, kötülüklere, haksızlıklara başkaldıran insanın sığındığı yer olarak tasarlanmış bir şey.
Ve bu anlamda “Hıristiyanlık tarafından keşfedildi, İslam da bu kavramı aynen aldı” diyor.
Yani çektiği bütün acılara, karşılaştığı bütün haksızlıklara karşı bir ödül olarak insana vaat edilen bir mekân...
Yani cennet adaletsizliklere, haksızlıklara, zulme karşı isyan duygusunun yarattığı bir kavram.
* * *
O zaman bu vaat edilmiş cennet nerede?
Tektanrılı dinler, bunun öteki dünyada olduğunu söylüyor bize...
Adaletsizlikler, acılar, vicdansızlıklar, haksızlıklar bu dünyaya ait bir şey...
Bunlara katlanmak gerekir...
Ödülü ise öteki dünyadadır...
Ne tuhaf, adaletsizliğe, zulme, haksızlığa isyanın ifadesi olarak doğan inanç, bir yandan da bu isyan duygusunu biata, tevekküle çevirerek, içimizdeki ayaklanmayı bastırıyor.
* * *
Eğer, inançla ilgili en büyük soru, “Allah var mıdır” ise onu tamamlayan ikinci soru da şudur:
“Ölümden sonra hayat var mıdır?”
Cevabı üzerinde çok düşünmeye gerek yok.
Çünkü hepimiz bu soruyla çok genç yaşta muhatap olmuşuzdur ve cevabı bizden çok önce verilmiş, bizden de kayıtsız şartsız kabullenmemiz istenmiştir.
* * *
Kabullenmek çok da güzel bir şeydir ve bu dünyadaki haksızlıklara katlanabilmek için çok da işimize yarar.
Tuhaf olan, asıl soruyu hayatın daha geç yaşlarında keşfedip kendi kendimize sormamızdır:
“Ölümden önce hayat var mı?”
* * *
İçimizdeki en büyük kavga da burada başlar.
Katı bir sorudur ve müminlerin hiç işine gelmez...
Sordurmazlar...
* * *
Çünkü ölümden önce hayat varsa, insan olarak bu sorunun emir kipi şeklinde bir cevabının da olması gerekir.
Yani...
Yani ölümden önce hayat varsa, bu hayatı yaşamalıyız...
* * *
Hayatımın son döneminde işte bunu yapmaya çalışıyorum.
Yaşamaya... Her şeye rağmen, herkese rağmen yaşamaya...
* * *
Hayata yaptığım
en büyük katkıysa,
inanç ve inançsızlığın sınırlarını çizen o iki ortak sorunun arasına arabulucu olarak girme cüretini göstermek ve birbiriyle barıştırmaktı.
* * *
Yaşamak için ölümden önce bir hayat...
Ve bu dünyadaki haksızlıkların, vicdansızlıkların, adaletsizliklerin cezasını çekmek veya ödülünü alabilmek için ölümden sonra bir hayat.
* * *
Sartre’ın dediği gibi, eğer “Cehennem başkalarıysa”, cennet hem orada...
Hem de burada...
Merakla beklenen
ADELE’in merakla beklenen yeni albümü “25”, bu ayın 20’sinde çıkıyor. Albümün ilk şarkısı 28 Ekim’de Spotify’da yayınlandı ve 10 günde 47 milyon kişi dinledi. Merakla beklenen, albümün Spotify ve Apple Music gibi streaming mecrada yayınlanıp yayınlanmayacağı. Bu karar, müzik sanayisinin gidişatını da gösterecek.
Paylaş