Paylaş
Nehrin kenarında oturan miskin bir tarassut köpeği.
Önümden gelip geçene bakıyorum.
Düşünüyorum, düşünüyorum bulamıyorum.
Yüzüme hangi ifadeyi koymalıyım. Hangi ifade bana daha iyi gider.
* * *
Şöyle manalı, kinayeli, müstehzi bir şey mi?
Yani, “Gördünüz mü şimdi yediğiniz haltı” der gibi sinsi bir gülüş mü?
Önümde bu enkaz, önümden geçen bunca ceset varken “Ben dememiş miydim” diyebilir miyim?
Demeye kalksam, bu böbürlenmeyi hangi vicdana sığdırabilirim.
Dudaklarımın kenarındaki o ince istihzayı kendime yedirebilir miydim?
Mümkün mü...
Ben aylak adamım, “Sana ne, takma kafana, memleketi bu hale getiren düşünsün” demeye kalksam.
En pespaye aylağın bile midesi bunu kaldırır mı.
Benimki kaldırsa, içimdeki o masum hayvanınki kaldırmaz.
“Ya sen, ya sizlerin; sizlerin hiç mi payınız yok bu olup bitende” dese ne cevap veririm?
O aymaz liberal aydın sorumlu, dünyaya nizam verme peşindeki siyasetçi sorumlu da; ben, biz hepimiz ak sütten çıktık.
Öyle mi...
Ben vicdan fişimi çeksem, bilirim içimdeki masum hayvan çekmez.
Hülasa, nehir kenarında da bize huzur yok arkadaş.
Eski hasmın, yıllarca bizi oraya buraya gammazlayan zatın, onun bunun enkazı önümüzden geçse, sevinecek mecalimiz kalmamış.
Bırak onu; son vatan lime lime geçiyor önümüzden.
Ordusu enkaza çevrilmiş, kurumları tarumar edilmiş, hâkimine, savcısına tasallut kapıda.
Sen hiçbir şeye değemez üç beş aydının enkazına mı bakıp sevineceksin.
Ya sen siyasetçi arkadaş;
Sana padişah deseler, ona imparator tacı taksalar ne faydası var.
Sen gitsen, başkası gelse ne yazar.
Enkaz ortada, altından ses bile gelmiyor.
* * *
Dün sabah saatlerce Charles Aznavour dinledim.
“Aşk bir gün gibidir, gelir geçer.” diyor.
“Eğer önünde gelecek kalmamışsa, sana gerideki hatıralar kalır.” diyor.
Çocukluğumun ‘Kahramanlar’ı.
İnsanın insana; ne dinini ne mezhebini, ne ırkını ne cibiliyetini; ne namusunu ne ahlakını sorduğu o mahallelerim.
1423 sokağım.
Şimdi şu halimize bak.
Biri almış eline fırçayı, önüne geleni boyuyor da boyuyor.
“Sen Türk’sün, sen Kürt.”
Ötekinin aklı başka yerde:
“Sen Müslümansın, sen laikçi.”
Bir başkasına Müslümanlık da yetmemiş, daha daha derine iniyor: “Ben Sünniyim, sen Alevi.”
Liberal aydını da durur mu:
“Ben demokratım, sen darbeci; ben sivilim, sen askerci.”
* * *
Charles Aznavour devam ediyor:
“Yaz mevsimimiz geçip gitti, gözlerin beni unuttu.”
Her yıl o soruyu kendi kendime sorarım:
“Önümde kaç papatya mevsimi kaldı, daha kaç yaz mevsimi görürüm?”
Sonra aklıma o harika cümle gelir:
“Her gün önemlidir.”
Dün fark ettim.
Bir yaz mevsimimin daha içine edildi.
Ne olduğunu hiçbirimizin bilmediği, ama niyetini hepimizin bal gibi bildiği bir referandum uğruna, bir yazımız daha heba edildi.
Sen “Her gün önemlidir” diyorsun; siyasetçi, bırak günü, koskoca bir mevsimi alıp götürüyor.
Nehrin kenarında oturup huzur mu bulacağını sandın ey benim eşek kafalı aylak adamım.
Huzur artık Kaf Dağı’nın arkasında...
Paylaş