Tabii kadınlar da bakabilir.
30 saniye süre.
İyi bakın, birazdan size çok ilginç bir şey söyleyeceğim...
Bir gün Hürriyet Sağlık Gurubu’nun Başkanı Doktor Gündüz Tezmen’e sordum.
“Doktor, benim kadınla meselem ne zaman bitecek?”
Hayatım boyunca unutamayacağım şu cevabı verdi:
“Öldüğün zaman...”
“Yani bu sorunla doğdum, bu sorunla öleceğim, öyle mi?”
“Muhtemelen değil, kesinlikle böyle!”
HAYALET KUMA
Fotoğraftaki kadın Scarlett Johansson...
Henüz 26 yaşında.
Epey görmüş, epey de geçirmiş bedenim ve ruhum, 40 yaşın üzerindeki kadınlara ayarlıdır.
Ama bu hayatta, koynuma fazladan bir hayalet kuma alma hakkım varsa, banko bu fotoğrafı alırdım.
Çünkü hayatımın son yıllarında kafamda asılı duran olağanüstü ‘nü tablosu’ işte budur.
Vanity Fair dergisinin kasım sayısında yayınlandı.
Dergiyi aldığım günden beri 24 saat, Gündüz Tezmen’in sözleri geliyor aklıma.
“Evet oğlum, yeryüzünde böyle bir kadın olduğu sürece, senin kadın meselen bitmeyecek...”
VENÜS FIŞKIRIYOR
Bir zamanlar bir erkek arkadaşım, birlikte olduğu kadından söz ederken, “Bir sanat eseri” demişti.
O cümlenin ne olduğunu yeni öğrendim.
Dönüp dolaşıp, yine fotoğrafa dönüyorum.
Alexander McQueen’in bir elbisesi içinde görünüyor.
Görünüyor diyorum çünkü elbiseyi giymemiş, güzelliğini iyice ortaya çıkaran bir aksesuvar gibi üzerine takmış.
Sırt fermuarı, insan eti yiyen egzotik bir çiçek gibi açılmış.
Açılan yarıktan, bir Venüs fışkırıyor.
Olağanüstü bir teşhir... Pornografinin ve teşhirciliğin zarif çizgisinde kalmış.
ARAF’TA ZİFAF
Sol elin itinayla açtığı, göğüsleri, yine sol eli saklıyor.
Sol gözü hafif büyümüş gibi.
O göz ve dudaklar, kulağınıza aynı cümleyi fısıldıyor:
“Masumiyetle şehvetin sınırı belirsizdir.”
Üç santim ötesi, bir erkek için, kaybetme korkusunun, yani cehennemin kapısıdır.
Böyle bir kadınla, ancak Araf’ta zifafa girebilirsiniz.
Üç saniye öncesinin cennet, beş saniye sonrasınınsa kesinlikle cehennem olduğu bir ‘no man’s land’dir bu kadının koynu.
Bu fotoğraf size o ebedi hakikati anlatır.
Arkadaş; aşkla, tutkuyla bağlanılan her kadının koynu, ebedi bir Araf’tır.
Belki de bir gün ölümle bitecek olan o esrarengiz tutku, işte bu kaybetme korkusudur.
Ölümü, erkek ruhunun gerçek kurtuluşu haline getiren bir korkudur bu.
Olağanüstü güzellikteki bu zehirli sarmaşığın içinden fışkıran bu bedenle yaşamaya mahkumsun.
EN GÜZEL AÇISI
Scarlett Johansson’un, dijital bir eşkıyanın, cep telefonundan çaldığı, hepimizin içindeki röntgenciyi çılgına çeviren çırılçıplak görüntülerini herhalde siz de seyrettiniz.
Kendisini arkadan gösteren fotoğrafı kendisi çekmişti.
O siyah-beyaz görüntü sanki olağanüstü bir fotoğrafçının elinden çıkmıştı.
Bir insan, kendi güzelliğini nasıl bu kadar güzel anlatabilir?
“Çünkü en güzel açımı en iyi ben biliyorum” diyor.
Alexander McQueen’in o harikulade zehirli sarmaşığının içinden ancak bu kadar güzel bir Narsis çıkabilir.
Geçenlerde bir yerde şöyle bir cümle okudum:
“Bir kadının etine dokunabilmek...”
Scarlett Johansson’un fotoğrafını işte bu iştahla seyrediyorum.
Bana dünyanın en güzel şeyini anlattığı için...
Hatırlattığı, hiç unutturmadığı için, her gün yeniden korkuttuğu için.
BİRİCİK NÜSHA
Anais Nin’in, metresi olmaktan olağanüstü haz aldığı Henry Miller, 1932’de karısına dönmeye kalktığında şunu yazıyordu:
“Sana altın ve ekmek verdim ve bir sonraki ayaklanmaya kadar döndün. Ve ayaklanmayı ben yaratmıyorum. Birbirimizden beslenmek için birbirimize ihtiyacımız var.” (*)
Eğer; birbirimizden beslenmek için böyle hayalet bir metrese ihtiyacımız varsa; kadın meselesi ölünceye kadar yakamızı bırakmayacaksa...
Bu fotoğrafa iyi bakın.
Alexander McQueen’in zehirli sarmaşığının içindeki bu kadın, herkesin içindeki gizli bir metresin tebdili kıyafet fotoğrafıdır.
Kopyası olmayan, tek ve biricik nüshadır...
Yani hayalet bir metresin ‘tıpkı basımı’dır...
Ve o kadın, ölünceye kadar yakanızı bırakmayacak...
(*) Lesley McDowell: ‘Yaratıcı Aşklar-Yirminci Yüzyılın Dokuz Kadın Yazarının Yazınsal İlişkileri’, Türkçesi: Suğra Öncü, Sel Yay. Kasım 2011