Paylaş
Üzerinde siyah bir yelek, altında aşağı doğru daralan bir pantolon ve siyah çizmeler vardı.
İçindeki beyaz gömleği ile bir Karadenizliyi andırıyordu.
Eşiyle birlikte harika bir dans yapıyorlardı. Sahne bana Ege adalarındaki düğünleri hatırlattı.
* * *
İstanbul’da Plaza Otel’de bir Yunan gecesine davetliydim.
Yemeğe biraz geç gitmiştim.
Yanımda Dünya Göz Hastaneleri’nin sahibi Eray Kapıcıoğlu, oturuyordu.
Elimdeki cep telefonu ile bu harika dansı çekmeye çalıştığımı gören bir arkadaşım “Dans eden adamın kim olduğunu biliyor musun, geceyi düzenleyen o” dedi ve devam etti:
“Prof. Ioannis Pallikaris...”
İsmi bir yerden biliyor gibiydim ama çıkaramadım.
“Lazerle gözlüklerden kurtulma ameliyatlarında çığır açan ‘lasik’ yöntemini keşfeden insandır. Bizim çevrelerde ona ‘Lasik’in babası’ derler...”
* * *
Prof. Pallikaris, meğer geçen yıl eylül ayından beri İstanbul’a yerleşmiş...
Dünya Göz Hastaneleri’nin medikal direktörlüğünü yapıyormuş.
Aynı anda iki duyguyu yaşadım.
Katarakt ameliyatlarında dünyanın bir numarası sayılan insanın İstanbul’a yerleşmesi tabii ki insanı hem şaşırtan hem sevindiren bir şey.
Böylesine önemli bir doktoru, ülkesinin folklorik giysileri ile böylesine güzel dans ederken seyretmek de ayrı bir güzellik.
* * *
O gece yediğimiz bütün yemeklerin malzemesini Girit’ten ve Kıta Yunanistanı’ndan getirtmiş. Ayrıca Girit’in en önemli şeflerinden biri de gelip yemekleri hazırlamış.
Sekiz-on çeşit yemek yedik, hepsi de harikaydı.
* * *
Dans bitip yerine oturduktan sonra yanına gidip biraz sohbet ettim.
Son derece sempatik bir insan.
Girit Üniversitesi Rektörlüğü’nü yapmış. Halen o üniversitenin onursal başkanı unvanını taşıyormuş.
* * *
Merak edip biraz da bilgi topladım.
Otuzun üzerinde üzerinde patenti, 20’nin üzerinde uluslararası ödülün sahibiymiş.
Tedavisi zor tümör ve kornea nakli alanlarında çok başarılı ameliyatlar yapıyormuş. Tedavi ettiği hastalık grubuna çevrelerinde “Palli vakaları” deniyormuş.
Böylesine ünlü bir insan neden Türkiye’ye yerleşir
BAZI konularda hâlâ kompleksliyiz. Tabiatıyla merak ettim. Böylesine önemli ve dünya çapında tanınmış bir doktor neden İstanbul’a yerleşir.
Dünya Göz Hastaneleri sahibi Eray Kapıcıoğlu, ondan randevu alıp gidip görüşmüş.
Onu Türkiye’ye davet etmiş.
Devamını Prof. Pallikaris’ten dinledim:
“Önce Eray Kapıcıoğlu’nun, dünya görüşünden ve vizyoner kişiliğinden etkilendim. Sonra hastaneleri gördüm. Dünyadaki en gelişmiş teknolojiler kullanılıyordu. Hekim ve teknik kadrosu çok iyiydi.”
* * *
Ama söyledikleri arasında beni en çok etkileyen şu oldu:
“Burada Ar-Ge (araştırma-geliştirme) çalışmaları yapmaya başladık. Kornea alanında çok önemli gelişmeler elde ettik.”
Arkasından ekledi:
“Bir de burası İstanbul. Bir Giritli için yakın insanlar yaşıyor.”
* * *
Gece eve dönerken rahmetli Özal’ı hatırladım. Başbakanlık Konutu’ndaki kütüphanesi Amerika’dan getirttiği tıp yönetimi kitapları ile doluydu.
Türkiye’de tıp sektörünün gelişmesi için büyük bir vizyona sahipti.
İstanbul’da International Hospital açıldığında ne kadar heyecan duyduğuna bizzat tanık oldum.
* * *
Bu ülkede turizm, tıp, telekomünikasyon altyapıları bugün en gelişmiş ülkelerle rekabet eder hale geldiyse, o büyük insanın vizyonunun çok etkisi oldu.
Tabii bir de hocaların hocası rahmetli İhsan Doğramacı’yı hatırladım.
35 yıllık bir vizyonu neden otoriter duvara çarptırdık
GEÇEN salı günü Times gazetesinin başyazısında Cumhurbaşkanlığı’nın politikaları yüzünden Türkiye’nin imajının giderek bozulduğu anlatılıyordu.
Okuyunca o Girit gecesini düşündüm ve kendi kendime sordum:
“1980’deki 24 Ocak Kararları’ndan sonra müthiş bir vizyon ve kararlılıkla ekonomide mucizeler yaratan bir ülke, 21’nci yüzyılda neden böylesine kötü bir otoriter rejim duvarına çarptı...”
Neden 21’nci yüzyıla yakışan gerçek bir demokrasi yerine, halkın yüzde 50’sini vatandaşı saymayan kara bir otoriter rejime geçtik...
Hepimizin aklımızı başımıza alıp düşünmemiz gerekir...
35 yıllık güzel bir vizyonu neden berbat ettik...
Paylaş